Ali Türer
Nasıl amelinizi sonuçta tıynetiniz belirliyorsa, bir sosyal yapının örgütlenme, yönetilme, işleme biçimini de o yapıyı ortaya çıkaran amaçlar belirliyor.
Osmanlı-Türk modernleşme süreci belirleyici itici gücünü, dışarıdan gelip elde tutulmaya çalışılan bu topraklarda devlet olarak varoluşu sürdürebilme iradesinden aldı. Osmanlı bakiyesinin “Osmanlıcılık” temelinde bir arada tutulamayacağı anlaşılınca Türkçülük keşfedildi. Yapılması gereken siyasi birliği Türkçülük temelinde tesis edecek, devleti ayakta tutacak elit’i yetiştirmek, halkın bu elit’e biat etmesini sağlamaktı.
Bu kültürel gelenek içinde “iyi vatandaş” olabilmek bireysel özü kolektif kişilik içinde eritebilmeye bağlıydı. Toplumsallaşabilmek ve sosyalleşebilmek için fedakârlık ve kahramanlık gerekiyordu. Bunun yolu da mefkûrede, örfte, yasada, millileşmeye hizmet etmek koşuluyla bilimde bulundu.
Amaç devleti ihya etmek olunca bireysel hak ve özgürlükler, işlerin umulduğu gibi gitmediği yerde devletin bekası uğruna gözden çıkarılabilecek birer teferruat oldular.
İşler düzene girdiğinde elbette bu işleri düzenleyen, gözeten kurtarıcılar sınırları titizlikle belirlenmiş bir alanda size belirli bir serbestlik tanıyacaklardı. Ama sorumlu bir vatandaş olarak kurtarıcının yetkisini, hareket alanını, yaptıklarını sorgulamaya hakkınız da yoktu. Bu yola girdiniz mi, sonu ihanete varacak bir yolda ilerlerdiniz.
Memur gücünü amirine biat ve itaat etmekten aldığını, amirinin gözüne girecek biçimde hareket ederse geleceğini teminat altına alabileceğini; amir de marifetin iltifata tabi olduğunu bilecekti. Kapıkulu geleneği içinden ideal devlet adamı kimliği böyle çıktı.
Devleti ayakta tutacak elit, elit’in talimatlarını yerine getirecek memurlar ile halkın elit’e oryantasyonu sağlama görevi de Milli Eğitim Sistemine verildi. Milli Eğitim Sisteminin görevi, devlet adamını yetiştirecek gerekli eğitsel, kültürel koşulları yaratmak; ihtiyaç duyulan her alanda bireysel ihtiyaçlarını sorunlarını bir kenara bırakarak ülkesi, vatanı, milleti için her türlü fedakârlığı yapabilecek kahramanlar yetiştirmekti.
Şimdi soru şu: Böyle bir toplumsal, siyasal, örgütsel, kültürel geleneğe yaslanan siyasal iktidar, işler kötüye gitmeye başlayınca ortaya çıkan sorunları çözmek için nasıl bir yol arar?
Yönetici irade “biz yanlış yapıyoruz galiba, hep sorunları merkezileşerek çözmeye çalıştık, ama olmuyor, bir de yerelleşmeyi deneyelim; yetkileri, sorumlulukları katılımcılık, temsil, hukuk, adalet temelinde tabana yayalım, bir de böyle deneyelim” der mi, diyebilir mi?
Yoksa geleneğe yaslanarak otoriterleşerek, kadrolaşarak, kendi enerjisini sistemde tek belirleyici enerji haline getirme yoluyla daha merkeziyetçi bir tasarıma doğru mu yol alır?
Bu sorunun cevabını aslında geçmişte yaşanan her darbede, her darbe teşebbüsünde aldık. Özel olarak belirli bir amaç için yetiştirilen askeri kurtarıcılar sistemde işlerin kötüye gitmeye başladığı, gelişmelerin merkeziyetçi, elitçi yapıyı tehdit ettiği her ciddi durumda vaziyete el koydular; sistemi gene merkeziyetçi geleneğe dayalı fakat yeni bir tarzda yapılandırdılar.
Bütün bir Cumhuriyet dönemini, toplumsal değişimin google haritasını ekrana getirip bir bakın. Koalisyon dönemlerini hep gri, bunalımlı, çatışmalı, gelişme ivmesini şakuli; tek parti dönemlerini ise hep gelişme trendi içinde ufki göreceksiniz. 1970-1980; 1990-2000 yılları arasında tanık olduğumuz koalisyon hükümetleri, hep yönetim zafiyeti biçiminde tecelli ettiler. Bu dönemlerin arkasından gelen de sonuçta hep daha merkeziyetçi, daha otoriter yapılar oldu.
AKP geleneğinin çevreden geldiğini kim söylüyor?
İttihat Terakki, Cumhuriyet Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Partisi “Devlet ve Millet için Eğitim” içinden çıkan “Halaskarlardı” da; Hürriyet ve İhtilaf, Meclisteki 2. Grup, Serbest Fırkacılar, Demokrat Parti’liler, Milli Görüşçüler bu Halaskarlara biat etmeyen halkın temsilcileri miydiler? AKP de sonuçta bu merkeziyetçi geleneğin ürünü kurtarıcılardan oluşmuyor mu?
Demokratlık ile ilgili bütün sicilini, sonuçta kendisine hayat hakkı tanımak istemeyen askeri vesayete karşı dik durabilmesine borçlu değil mim AKP? Peki sırf AKP’ye kazan kaldırabildiği için Cemaat demokrat mı oluyor? Kimi temsil ediyor bunlar, halk için, mağdurlar için ne istiyorlar?
Bir de muhalefete bir bakalım. Muhtelif kurtarıcı adayları dışında alternatif olarak ne var? Hak ve özgürlükler, hukuk, emekçilerin hak ihlalleri ve diğer bilumum mağduriyeti temsil eden, Kürt-Türk bütün toplumu kucaklayabilecek; iktidara gelince bu merkeziyetçi yapı yerine demokratik, yerinden yönetilen, katılımcı, hukukun üstünlüğüne dayalı yeni bir rejim kurabilecek güç ve yetenekte bir siyasi yapı var mı?
Milli Eğitim Sisteminde bugün yürürlükte olan belli başlı yasal düzenlemeler darbe koşullarının ürünü. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu (1961), 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu (1973), 2547 Sayılı Yüksek öğretim Kanunu (1981), 3308 sayılı Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanunu (1986) hep darbe sonrasında çıkarılmış yasal düzenlemeler. Hatta Milli Eğitim Temel kanununda yer alan sekiz yıllık ilköğretimin uygulamaya geçmesi bile, 28 Şubat post modern darbe koşullarında mümkün olabildi. Fakat bütün bunları birer eğitim reformu olarak görüp Güven Sak’ın Radikaldeki köşesinde yazdığı gibi “ Askerler eğitime önem veriyor, siviller bu eğitim işini fazla takmıyorlar” (21 Şubat, Radikal) sonucu çıkarmak mümkün mü? Hiç değil.
Bütün bu yasal düzenlemeler yukarıda açıklanan rolünü oynayabilmesi için eğitim sistemini merkeziyetçi gelenek içinde yeniden düzenlemenin araçlarından ibaret. Şimdi de işlerin elinin altından kayacak şekilde daha fazla kötüye gitmesini önlemek için AKP, eğitim sistemini merkeziyetçi gelenek içinde daha iyi kontrol edebilecek şekilde yeniden düzenleme çalışıyor. Şimdi buna reform mu diyeceğiz, siviller eğitim işine nihayet el atmış mı olacaklar?
AKP, yolsuzlukların su yüzüne çıkması ile ortaya çıkan yönetim zafiyetini sistemde tek belirleyici otorite haline gelerek ortadan kaldırabilme peşinde. Yükselen memnuniyetsizlik karşısında kendini güvence altına almak için basını, hukuku, sanal dünyayı kontrol altına almaktan; polise, istihbarata ve kendine itaat eden kadrolara dayanarak ayakta durmaya çalışmaktan başka bir çare düşünemiyor. İçinden çıktığı gelenek ruh halini, seçtiği savaş araçlarını sonuçta belirliyor.
Üniversite hocasının basına demeç vermesi yasak. Olan biten yolsuzluğu internette yayınlamak, sosyal medyada iktidara olur olmaz eleştirilerde bulunmak, iktidarı sokakta protesto etmek yasak. Yolsuzlukların üzerine gitmek, komutanlara, MİT başkanına başbakanın izni olmadan soruşturma açmak yasak.
Ama bu ülkede insanların üstüne bomba yağdırılabilir, sokak ortasında gençler döverek öldürülebilir, olur olmaz suçlamalarla insanlar cezaevlerinde henüz hüküm giymeden yıllarca tutulabilir. Polise binlerce Ankaralının evine girip, evleri alt üst etme yetkisi verilebilir. Aklına estiğinde basına, haber yayınlarına telefonla müdahale edilebilir. Devlette görev almak için başvuranlar sakıncalı, sakıncasız diye listelenebilir, ihaleler istenen firmaya verilebilir, yandaş basın yaratmak için işadamlarından para toplanabilir.
Allaha şükür gazete köşelerinde, televizyon programlarında iktidarın yaptıklarına destek çıkmak için kendini paralayan yeterince eski solcu, liberal de yeterince var. Paralel yapı bir tasfiye edilsin, şu yolsuzluk suçlamaları bir tavsasın, sonra elbette Kürt sorununu çözmeye de, demokratikleşmeye de anayasa hazırlamaya da sıra gelecek.
Gerçekten öyle mi? Dişimizi sıksak, bu yaz Türkiye’ye demokrasi gelir mi?
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024