Aydın Selcen
Bir dönem, artık biz paryalara bir asır denli uzak görünen yakın bir geçmişteki rejim değişikliği arefesinde, Fransa V. Cumhuriyeti’ndeki başkanlık sistemi ve hayatında sınıf başkanlığına dahi aday olmadan Bay Macron’un ilk kez bir seçim yarışına girip cumhurbaşkanı seçilmesindeki istisnai dersler üzerine kalem oynatmaya kalkışmıştım. Her biri yekdiğerinden berceste siz değerli okuyucularımdan gelen genel tepki “sendeki bu Macron hayranlığı nereden aslanım?” yöneliminde olmuştu. Okur her zaman haklıdır. Muradımı anlatamamış olmanın üzüntüsünü esasen nice gemi enkazlarıyla bezeli yüreğimin mezarlığına gömüp susmayı yeğlemiştim.
Şimdi rejim değişti. Hatta “rejim” demek dahi yasak. “Rejim” deyince “katil Esed” gibi kötü şeyler, öcüler üşüşüyor zira zihinlere. Sistemde şey demek gerek, sistem şeysi oldu ve ileri demokrasinin iliklere dek işleyen coşkusu tam gaz yaşanıyor yalnız ve güzel ülkemizde. “Zavadak zavadak, 0 elde tek teker kaldı, ha ha ha…” Elde tek teker, ağlamaktan değil kahkaha atmaktan göz pınarlarımıza dolan yaşları silerek, yine de Fransa’ya bakıp Türkiye’yi düşünmeyi deneyelim. Orada iki gelişme yaşandı: Yerel seçimler yapıldı ve deneyimsiz Bay Macron kabinesini (kısmen) değiştirdi.
Baştan söyleyeyim Fransa vatandaşı değilim, orada oy kullanmıyorum, oturma iznim yok, topu topu bir yıl görevle gittiğim Paris’te yaşamışlığım var o kadar. Hasbelkader Fransızca bildiğim için oradaki gelişmeleri haber bültenlerinden, radyolarından izliyorum. Ayrıca, bizim yönetsel yapımız oldukça oradan esinlenmiş, ancak onlar III. Cumhuriyet’ten beşinci vitese takarken, biz eh işte henüz birbuçukuncuda motoru bağırtıyoruz.
Bugün pazar, bir de yan yola sapıp, geri dönüverelim hafiften. Faşizme katkılarıyla tanınan Fransız düşünür Maurras’nın “pays légal” (yasal ülke) ile “pays réel” (gerçek ülke) ayrımını gözetirsek, Fransızca içinde yaşanılan bir hayal edilmiş ülke de olabilir. “Neden Fransızca öğreneyim?” sorusunun aciz bendeniz için yanıtı, eğer magrep ve sahraaltı Afrika ülkelerle iş yapmayı düşünen bir girişimci değilseniz, “Fransız edebiyatının ve Fransız sinemasının tadına varmak için” olacaktır. Saptığımız patikadan ana yola geri dönelim. Ne dedik? Ademimerkeziyetçilik, başkanlık sistemi, yerel seçim sonuçları ve kabine değişikliği. Dewamke**.
Yerel seçimlere her beş seçmenden yalnızca ikisi katıldı. Belki salgın, belki demokrasi krizi dolayısıyla. Bizde devletin çoklu organ yetmezliğinden dem vuruyoruz, Batı Avrupa’da da demokrasinin temsil krizinde oluşundan söz ediliyor. Seçimlerde Yeşiller beklenmedik görkemde bir zafer kazandı. Yüz binin üzerinde nüfusu olan kentlerde yalnızca Grenoble’u yöneten Yeşiller, Fransa’nın tüm büyük şehirlerinde yönetime gelmiş oldu. Şimdi önlerinde duran çelişki “ay sonunu getirmek” (“fin du mois”) ile “dünyanın sonunun gelmesini önlemek” (“fin du monde”) öncelikleri arasında akılcı ve gerçekçi bir orta yol tutturmak.
Bir başka kendine özgülük yahut sıra dışılık üç büyük şehir Paris-Lyon-Marsilya yerel yönetimlerinin bir “P.L.M. Yasası” ile düzenlenmiş olması. Buna göre başkanı halk, oylarıyla doğrudan seçemiyor, belediye meclisleri belirliyor. “Amman, karpuz kabuğu düşürmesin kimi akıllara” mı dediniz? Her neyse, dolayısıyla Marsilya’da*** seçimi kazanan Bayan Rubirola, çeyrek yüzyıllık sağcı Bay Gaudin iktidarının ardından koltuğa derhal oturamadı.
Rubirola, “beni birinci başkan yardımcısı atayacağını açıkla, seni başkan yaptırayım” diyen, kendi gibi kenar mahallelerden gelme Bayan Ghali’nin teklifini de elinin tersiyle itti. Sağcılar da bir çalım atıp, kendi adayları Bayan Vassal’i adaylıktan çekip, yerine 75 yaşındaki duayen Bay Teissier’yi getirip, meclis başkanlığını aldı. Halk “oylarımız çalınıyor” diyerek sokağa çıkmaya hazırlandı. Her şeye rağmen, Rubirola, Ghali dahil çeşitli oluşumlarla ittifak yapmayı becerip, 4 Temmuz’da tarihin ilk kadın belediye başkanı olarak Eski Liman’a (“Vieux Port”) hakim sarayda tahta çıkmayı bildi.
Sarayda belediye başkanı oturuyor vali değil, ne tuhaf değil mi? Suphanallah HDP’nin İstanbul, Ankara, İzmir, Adana’da filan tulum çıkardığını düşünün Diyarbakır’a ilaveten, benzer bir yer sarsıntısı Fransa’daki. Bence bu sakıncanın bertaraf edilmesi için de “HDP kapatılsın!” Eski Türkiye’de geçirdiğim affedersiniz abaza ergen devirlerimde, tribünleri bazen “kapılar açılsın, çatılmalar başlasın/tesisler basılsın, gereken yapılsın” diye inletirdik. Bu da öylesine ergence.
Genç ama ergen olmayan Bay Macron ise yurttaşların çevre konvansiyonunun hazırladığı talepler listesini ve 149 öneriden 146’sını kabul ettiğini açıkladı Elize Sarayı’nın bahçesinde. Tam da yerel seçim sonuçlarının açıklandığı güne denk getirerek. Halbuki Fransa için beka sorunu yaratan Yeşiller Partisi’ni çevre terörüyle suçlayarak, kapatılması yönünde bir kampanya başlatmalıydı. Siyasetin acemisi ne de olsa. Dedim ya, adamcağız sınıf başkanlığı deneyimini dahi haiz değil.
Sayın Macron salgınla mücadele ve polis şiddeti ardından polisin yalnız bırakılma tepkisi derken normalleşmeye geçer geçmez kabinesini de yeniledi. Le Havre Belediye Başkanı’yken, başbakan olan sağcı Bay Philippe, seçimi yeniden kazanıp Atlantik kıyısındaki limanına geri döndü. Belediye başkanlığı ile bakanlık, başbakanlık aynı anda olabiliyor. Ardından, sabık başbakanın normalleşmeyi yürütmekle görevlendirdiği Bay Castex’i başbakan atadı. Sağcı olduğunu “gizlemeyen” Castex, Sarkozigillerden ve kendi memleketinde ancak yerel delege olabilip belediye başkanlığını kazanamamış bir isim.
Kabinedeki bir başka çarpıcı yenilik “yıldız avukat” ve yazar Bay Dupond-Moretti’nin yine adeta “zavadak” diye Adalet Bakanı olması. Fransa’da ne olup bittiğini anlamak için bence gönül rahatlığıyla takip edebileceğiniz isimlerden Jalal Haddad, Dupond-Moretti’nin ünlü (hani “savunma saldırıyor”, çakal Carlos’un avukatı vs.) Verges’i çağrıştırdığını belirtiyor. “Sağın Verges’i” denebilir, renkli bir sima olduğu kuşkusuz. Ayrıca yine Sarkozy yetiştirmesi Bay Darmanin de İçişleri Bakanı oldu. “Sağ” deyince bizde bir ezberlenmiş kalıp vardır ya, örnekse Darmanin’in dokuz yıl önce “liberten” kulüplerde katıldığı âlemlerden kalma bir davası sürüyor ve bu durum engel oluşturmadı bakan atanmasına.
Son bir örnek çevreci Bayan Pompili’nin ekolojik dönüşümden sorumlu olarak ve hemen Dışişleri Bakanı’nın ardından yeni protokolde üçüncü sırada olan mega-bakanlığa getirilmesi. Yani demek istediğim başkanlık sistemlerinin kendine özgülükleri var. Macron, partisiz bir aday olarak cumhurbaşkanı oldu. Sonradan kendi hareketini tescil ettirdi. Kabinelerini sağcılığına solculuğuna bakmadan, kendine göre, kendi programını uygulayacak ve tabiatıyla planı doğru giderse yeniden seçilmesini sağlayacak kişilerle kuruyor.
Yine devamla, ulus-devletin ağadayısı addedilebilecek Fransa’da defalarca kendiliğinden ve AB ile uyum adına ademimerkeziyetçi idare reformları yapılmış. Bugün birinci mesele bu ademimerkeziyetçiliği, yerel demokrasinin güçlenip derinleşmesini sağlayacak adımları sürdürmek. İkinci sorun, salgının ardından çevreci dönüşümü toplumun cebini yakmadan ve bazılarında kamunun da ortaklığı olan büyük şirketleri batırmadan gerçekleştirmek. Ve evet, duymak istediğiniz oysa doğru, asayişin temini ve cihatçı selefi terörizmle mücadele de bir öncelik.
Ulus devlet, bölünmez bütünlük, millet vs deyince Fransa’da durum, benim gördüğüm bu. Krizde olan, benizleri sararmış Batı demokrasileri bir yanda, krizlerin teğet geçtiği, ömür boyu kurulmuş Putin Rusya’sının ve/veya Şi Çin’inin yanaklarından kan damlayan gürbüz düzenleri beri yanda. Gördüğünüz üzere bilmediğim şey yok: “Alo? Nalet olsun bu kafaya yaw, kıracam bu kafayı arkadaş…”
*”French Connection”, 1970’lerde iç savaşın kavurduğu, savaş ağalarının eline geçmiş Beyrut’tan Marsilya’ya, oradan New York’a uzanan eroin ticareti için kullanılan deyimdi. William Friedkin’in aynı adlı (bizde “Kanunun Kuvveti” adıyla gösterilen) 1971 yapımı filminde bayıldığım oyuncular Gene Hackman ve Fernando Rey başrolleri paylaşmıştı.
**Sizleri bir başka yan yola sokup bunaltmamak için bunu da buraya alayım dedim: Malûm, örnekse Latince gibi yabancı dillerde sözcüklere, terimlere yapıla atıfları ya italik, ya tırnak içinde kullanırız. Pekiyi, iki dilli, yani Türkçe-Kürtçe konuşup, anlaşan bir halksak biz eğer, “dewamke” gibi apartma da olsa Kürtçe sözcükleri nasıl kullanmalıyız? Bunlara Farsçadan ve Arapçadan dilimize uyarlanan sözcükler gibi mi davranmalıyız? “Pays réel” konusuna bir de buradan bakabiliriz sanki. “Gibi geliyor bana, yoksa şüphen mi var?”
*** Kapatılması gereken HDP gibi, ahlaka mugayir yayınları gerekçesiyle yasaklanması gereken Netflix’de bir Dépardieu-Magimel’li “Marseille” dizisi var, tam da bu siyasal entrikaları anlatan. Benim dizi tiryakiliğim hiç yok ama buna kaptırıp baştan sona heyecanla izledimdi. Takdir sizlerin.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
27.01.2025
9.12.2024
19.11.2024
11.11.2024
2.11.2024
1.08.2024
14.06.2024
14.04.2024