Aydın Selcen
Kendi kendime tutturdum bir terane, “yanlış şekiller üzerinden de doğru akıl yürütülebilir (hatta yürütülmelidir)” şiarıyla mırıldanarak gidiyorum peşinden. Kurucu önderin mega-tasarımının başat esin kaynağı Fransa III. cumhuriyetiydi. V. cumhuriyete geçiş de bizdeki başkanlık sistemine geçişi çağrıştırmıyor değil. Üstelik Fransa’da, II. Dünya Savaşı aşağılanmasının ardından yirmi yıl süren Çinhindi ve Cezayir savaşları devlet içinde “gece silâhlı, gündüz külahlı” denilebilecek malum mahfillere siyasal iktidara perde gerisinden ortaklık alanı açmış.
Fransa’da kısa ömürlü IV. cumhuriyet, II. Dünya Savaşı’nın ardından 1946’da başlayıp 1958’e kadar sürebilmiş. Çinhindi’nin aksine bir sömürge değil, denizaşırı eyalet olan Cezayir’de önce kalkışmanın ardından düpedüz savaşın başlaması darbe ve iç savaş tehlikesini ortaya çıkarmış. Bu tehlikeyi bertaraf edecek tek seçenek olarak De Gaulle, siyaset dışı kaldığı on küsur yıllık “çöl geçişinin” ardından ancak kumaşın kendi üzerine oturacak takımı çıkaracak biçimde kesimi ve dikimi ön koşuluyla görevi kabul etmiş. Öyle de olmuş.
Aslında IV. cumhuriyetin bilançosu hiç fena değil. Savaş sonrası Fransa’nın gayri safi milli hasılasını üç yılda savaş öncesi düzeye geri getirebilmiş. Almanya ile elele verip Avrupa Birliği’nin temellerini atabilmiş. Doğrudan halk oyuyla başkan seçmenin daha etkin bir yönetim olduğu da şüpheli. Bugünden geriye bakıldığında giderek teatral becerilerin yani seçilmeyi gerektiren özelliklerin, seçildikten sonra yönetme kapasitesinin yani teknokrat niteliklerin önüne geçtiği görülüyor. Buna karşılık IV. cumhuriyet düzeninde de demokrasi uğruna partilerin en renksiz, en köşesiz lider üzerinde uzlaşması gibi bir olumsuz sonuç ortaya çıkmış. Örnek olarak De Gaulle’ü geri çağırmak zorunda kalan Coty 13. turda seçilebilmiş.
V. cumhuriyet tarihçesi siyasal madik atmalar, çalımlar, ihanetlerle bezeli. De Gaulle Mayıs 68 sonrasında yerini alan kendi başbakanı Pompidou’ya hain gözüyle bakmış. Pompidou’nun görev başında ölümüyle Chirac, Chaban Delmas’a çalım atıp Giscard d’Estaing’in (VGE) başkanlığını desteklemiş. Sonraki seçimde Chirac bu kez VGE’ye de ihanet edip, (üstelik rakip kamptan sosyalist) Mitterand’a başkanlığı kazandırmış. Mitterand, kendi başbakanı Rocard’ın ayağını kaydırıp, onun başkanlık yoluna taş koymuş. Balladur, Chirac’a ihanet edip aday olmuş, ki yanına çektiği Sarkozy de Chirac’ın manevi evladı. Sarkozy’nin ikinci kez seçilmesi sağ kanadın kendi içinde Sarkozy, Copé ve Fillon’un birbirlerini yemesiyle mümkün olmamış. Macron da her şeyini borçlu olduğu Hollande’a kazık atarak aday olup seçilmiş.
Dahası var. V. cumhuriyette solun ilk başkanı “sosyalist” Mitterand, IV. cumhuriyette Cezayir’deki en kanlı uygulamaların ve idam cezalarının da altında imzası olan içişleri bakanı. 1971’de birleşik solun liderliğini ele aldığında daha Sosyalist Parti’ye üyelik kartı bile yok. 1981’deki seçim zaferini, kampanyasını Colé-Séguéla-Pilhan reklamcı üçlüsüne emanet etmesine borçlu. Onların dehası da topluma Mitterand’ı Roosevelt, rakibi VGE’yi XV. Louis olarak göstermekte ve halkın o dönemki “koruyucu baba” arayışını kamuoyu yoklamalarıyla saptamakta.
Dahası, Mitterand zamanında De Gaulle’e karşı başkanlık sistemine geçişe demokrasi adına en sert muhalefeti yürüten siyasal lider. 1981’de seçildiğindeyse bir kere bile anayasa değişikliğini ağzına almamış. De Gaulle’e göre dikilen elbisenin üzerine pek güzel oturduğu yaklaşımıyla yoluna devam etmiş. 1988’de kamuoyu desteği çok düştüğü halde kendini ikinci kez seçtirmeyi çeşitli manevralarla başardığında medyada onun için “l’artiste” başlığı atılmış.
Chirac ise, başbakanlığı bırakıp, Paris belediye başkanlığında on yıl beklemeyi bilmiş. Sağın içindeki rakibi (şu İzmirli olan) Balladur’ü seçim meydanlarında çiğ çiğ yerken de belediye kasası ona epey yardımcı olmuş. Chirac daha halkçı bonapartist sağı temsil ederken, Balladur ise daha seçkinci orleanist sağı temsil eder konuma itilmiş. Ölümünden sonra bugün halka sorulduğunda Chirac en sevilen ve en özlenen cumhurbaşkanı çıkıyor. Dilerseniz “kör ölür, badem gözlü olur” deyin.
Hani at yarışlarında koşunun asıl anlatısı en önde kopmuş giden ata bakarak değil de arkadaki grupta son dönemeç geçilirken yapılan veya yapılamayan hamlelerde yazılır. Kalabalığın içinden ayrılarak öndekini yakalayıp son düzlükte geçen at için o yarışı kaybetmenin, geçilmenin, ikinci bitirmenin adeta izzet-i nefsine dokunduğunu hissedersiniz. Şampiyon karakterli atlar gibi “siyasal hayvanlık” biraz da budur.
Bir de aciliyet duygusudur. Saldırıya uğrandığında hareketsiz donup kalmamak öğretilir. (Karanlıkta pusuya düşüldüğündeyse hareketsiz kalabilme soğukkanlılığını gösterebilmek esastır, o da ayrı.) İşte kazanacak siyasetçi sürekli devinim halindedir, sürekli medyanın başlıklarını işgal etmek derdindedir. Kampanyaların bittiği, seçim zaferlerinin kutlandığı gecelerin ertesi sabahlarında yeni kampanyanın ilk toplantısını yapan kişidir. Yarın ne yapacağını bugünden düşünür, bugünün işini de yarına bırakmaz. Oyunun her an yüzde yüz içinde olur.
Bizim burada da 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi, dolaylı olarak “başarılı” denilen önceki darbe ve müdahalelerden çok daha kökten etki etti siyasete. Hiçbir şey olmadıysa da pek çok şey oldu. En başta da başkanlık sistemine geçildi. Bu da kendi içinde yeni bir vesayet düzeni yarattı. Şimdi 31 Mart hezimetinin ardından iktidar cenahından parlamenter başbakanlık sistemine geri dönüşün test balonları uçuruluyor. Kimi kendince iyi niyetli muhalifler de halen daha Altılı Masa’nın ve onun bin bilmem kaç sayfalık ortak programının yasını tutup, “ne yani parlemantarizm ilanihaye rafa mı kalktı” diye soruyorlar. Ah canlarım, ah…
“Al (o da sözde) demokrasiyi, ver iktidarı” tezgâhına şimdiden gönüllü yazılanlar da var. İYİP’in geleceği, MHP’ce temsil edilen neo-vesayet düzeninin devamı, Mansur Yavaş adının yavaş yavaş parlatılması ve Erdoğan’a veliaht yaratma arayışları hep aynı aşçı yamaklarının, aynı sası dolmayı, aynı köhne mutfakta ısıtıp, kaçıncı kere önümüze sürme denemeleri. Sürmene taraflarından Haluk Bayraktar’ın, Of taraflarından Ekrem İmamoğlu’na dayılanması da aynı filmin fragmanlarından.
Haluk Bayraktar’ın abdestinden madem hiç şüphesi yok, öyleyse ne bu hiddet, bu celâl? Bağırmak, horozlanmak özgüven demek değildir, aksine onun eksikliğini gösterir. “Kamyonun arkasında ‘(kayın)babam sağolsun’ yazmıyor, kim yapıştırdı bu çıkartmayı o tampona” demeye getiriyor. Ama o kadar uzun anlatıyor ve o denli hamaset yapıyor ki, okuyan ister istemez “var herhalde bu işte bir bityeniği” diye düşünmeden edemiyor. İletişim stratejisini yeniden düşünmesinde yarar var bence. Bir de siyaset yarım zamanlı mesai kabul etmez. Ya içindesindir bu iktidar oyununun, ya büsbütün dışında. Belki de yoğun sayısalcılıktan oluyordur bütün bunlar, bilemiyorum.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
27.01.2025
9.12.2024
19.11.2024
11.11.2024
2.11.2024
1.08.2024
14.06.2024
14.04.2024