Eylem YILMAZ

MİT Krizi Değil Darbe
25.02.2012
2955

Öncelikle en çok merak ettiğim şey şu ki, acaba “Ergenekon kalmamıştır” diyenler bu durumu ne ile açıkladılar. Çünkü Ergenekon dediğimiz şey öyle kolayından bitmez ve iktidarı kolay kolay bir başkasına yedirmez. Ergenekon hala çok güçlü ve yerli yerinde duruyor umarım herkes görmüştür şimdi bunu. 


AKP iktidarının buradaki rolü veya hatasına gelirsek, öyle sanıyorum ki bugün ki adıyla Ergenekon Devleti ile anlaşmaya varma zamanı Soruşturmanın savcısı Zekeriya Öz’ün görevinden alınması ile başladı. Çünkü Ergenekon Soruşturması bence en güzel noktasındaydı ve daha derinleşerek ilerlemeye başlayacağı bir yerde donduruldu. Öyle ki, ülkenin batısı kazıldıkça cephanelik çıkıyor, doğusu kazıldıkça da toplu mezarlıklar. Bu öyle bir noktaya erişmişti ki, ülkenin batısında her yerden silahlar fışkırıyordu, insanlar ellerindeki silahlardan kurtulmaya başlamıştı ve akla 12 Eylül döneminde kurtulmaya çalışılan kitaplar geliyordu. Ve işte kitap bulundurmanın suç unsuru sayıldığı dönemlerden, silah bulundurmanın suç olduğu bir döneme gelmiştik. Gelmiştik gelmesine ama bir anda durduruldu bu. O kadar ki, Özel Harekât dairesinde dosya taraması yapan hâkime gönderilen 8 adet kalaşnikof mermisinin dahi kim ya da kimler tarafından gönderildiği bulunmadı. Sonuç olarak ne hâkimin orada yaptığı aramadan ne elde ettiğini biliyoruz ve ne de Ergenekon soruşturması ilerliyor. Ancak öte yandan, Balyoz soruşturması hızla ve kusursuz bir şekilde ilerlemeye devam ettirildi. Askeri vesayetin gücü konusunda AKP iktidarı ile hem fikiriz sanırım ama sonrasında kendi adamını askeriyenin başına koyarak bunun bu kadarla sindirebileceği konusunda kesinlikle hem fikir değiliz. Bu kadarı ile gücü eline aldığını ve elindeki kozların kuvvetine de bağlı olarak Ergenekon’la masada ne konuştuysa belli ki ikna oldu ve yönetebileceğini zannetti. Mit’in ve Genel Kurmayın başına kendi adamlarını koyarak iktidar koltuğunu sağlamlaştırmış olduğunu düşündüler ve yönetimin bu şekliyle kontrol altına alınmış olduğunu zannettiler. Çok muhtemel ki, Tansu Çiller’de yöneten bir Başbakan olduğunu düşünüyordu ama yönetilen bir Başbakan olduğunu gördük. 


Özetle bu ülkenin tarihi bize her zaman göstermiştir ki, her kim ise iktidar koltuğunda oturan eğer bu Devletle aynı masaya oturup, pazarlık yaparak yönetimi eline almaya kalkmışsa hep kendi iktidar koltuğunun altını kendi oymuştur. Akp iktidarı da aynı hataya düşmüş ve diğer herkes gibi Ergenekon Devletinin dersini aldığını ve bir daha iktidar savaşına kalkışamayacağını zannetmiştir. 


Ancak Kürt Sorununun çözümü ile kurtulabileceğimiz bu Devlet yapısı, öyle kimseye o iktidarı kolay kolay bırakmaz. Yeni Anayasayı yaptırmaz. Seçim sonrasında bu nedenle yaşanacak olan kavgayı öngörebiliyordum ancak AKP’nin bu kadar körleşebileceğini, onları yönettiğine bu kadar inanabileceğini tahmin etmezdim. 


Seçimlerden sonra ancak fırtına öncesi sessizlik olarak tanımlayabileceğim bir suskunluk vardı. Aslında bu sessizlik bile gelecek olan belalara ışık tutabilirdi. Herkes AKP’nin süratle Yeni Anayasa çalışmalarına başlayacağını tahmin ediyordu ama öyle olmadı ya da oldurmadılar. Bu sessizlik BDP’nin gelenekselleşmiş boykotu ile bozuldu ve sonrasında bir sürü sivil insanın ölümüne tanık olduk. Sonrasında da AKP iktidarı artık silah üzerinden Kürt Sorununa çözüme hız verdi ve en büyük tuzağa da böylece düşmüş oldu. Silah yerine başlattığı diyalog sürecine hız verseydi Uludere Katliamını yine yaşar mıydık emin değilim. Veya bir başka şekliyle, eğer silah ile gitmesi gerekli iseydi bile, bunu yaparken Kürt Halkına Ana Dillerinde eğitim hakkını teslim etmiş olsaydı yine bu noktaya gelmezdik diye düşünüyorum. Demek istediğim diyalog savaş isteyenlerin yani Ergenekon Devletinin elini zayıflatacaktı ama silaha ağırlık vermek elini güçlendirdi ve Uludere Katliamı ile Ergenekon’dan en büyük golünü böylece yemiş oldu. 34 insanın bombalanarak öldürülmesi üzerinden planlanan kitlesel hareket yine yerini bulmadı ve Ergenekon’un oyunu sağduyulu insanlar sayesinde bozuldu. Daha sonra iktidarın kendisinin de pek ortaya çıkarmaya hevesli olmadığı ve dolayısı ile başının sürekli belaya girdiği Hrant Dink Cinayeti davası vardı ve örgüt yok denerek kapatıldı. Bu yine AKP iktidarının yediği diğer büyük ikinci golüdür. Anlaşılan o ki bu goller AKP’yi kendine getiremedi ve en sonunda kendi adamı KCK şüphelisi olarak ifadeye çağrıldı. Bu ifade olayının adı şudur, oraya ifadeye çağırılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan değil Başbakanı’nın bizzat kendisidir. Ve bunun adı MİT Krizi filan değil darbedir. İşte Ergenekon Devleti bu ülkenin Başbakanı’nı şüpheli sıfatı ile ifadeye çağıracak hatta yakalama emri çıkartacak kadar kuvvetli. 
 

Şimdi gelelim benim en çok merak ettiğim konuya. Dünya değişiyor ve bunun yansıması, sancısı her ülkede farklılıklar gösteriyor. Türkiye’yi bu değişimin dışında tutamayız çünkü dünyadaki bu değişimin buradaki yansıması Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalardır. NATO’ya bağlı tüm diğer ülkelerde gerçekleştirilmiş arınma gibi Türkiye’de de gerçekleşmeliydi ve zaten de öyle oluyordu. AKP’nin bu kadar körleşmesinde NATO’nun rolünü merak etmemek olmaz değil mi? Kürt Sorununda yine silahın başrolde olmasında NATO’nun katkısı nedir? Batı Kapitalizmi Suriye pazarına Türkiye üzerinden girmeyi planlıyor planlamasına ama AKP iktidarının bir darbe ile yıkılma ihtimali karşısında sesini ne zaman çıkarmayı planlıyor acaba. Bu durum içinde TÜSİAD neden hala bu kadar sessiz. AKP iktidarının devrilmesinden sonra ürettiği ürünleri satmayı planladığı başka yerler mi buldu da buradaki darbeyi göze alabiliyor. TÜSİAD kendi hazırladığı anayasa taslağının arkasında dursa fena olmaz. Ne tür çıkarları var emin olamıyorum, zaten Ergenekon soruşturması ilerlerse görürüz o çıkarları mesela Özdemir Sabancı suikastındaki TÜSİAD rollerini ve tabi bir de Turgut Özal Cinayetindeki. 


Peki, bundan sonra ne yapmalı? Sermaye sahiplerinin çıkarları maalesef kendilerinden çok bizi etkiliyor ama toplumsal değerler kimsenin tekelinde değildir ve olamaz. Bu karar mekanizmalarını çalıştıranlara razı olarak değil, AKP toplumdan aldığı desteği hatırlayarak, bu toplumun değerleri ile karşılık vermelidir. Demokrat bir yapı kurma arzunda ise Yeni Anayasa hazırlıklarına hız vermeli ve bunu bireyin özgürlüğünü temel alarak yapmalıdır. Çünkü bu ülke hatta dünya bireylerin kendi özgür iradeleri ile yarattıkları biraradalıkları ile kurtulur. Mesela tam da bu minvalde bu birey toplumu Türkiye’de Kürt Sorununda diyalog temelli çözümü istiyor ve destekliyor. Ne güzel bir örnek değil mi Sayın Başbakan? 


Kürt Sorununda diyalog temelli çözüme devam edilmeli ve süratle Ergenekon Soruşturmasına hız verilmelidir. Yeni Anayasa sözünüzü ancak böyle yerine getirebileceksiniz Sayın Başbakan ve biz bir daha asla Darbe diye bir şeyi konuşuyor ve en önemlisi yaşıyor olmayacağız. Darbelerin artık geçmişte kalması ve bugünde de bu geçmişin yargılanması zamanı geldi de geçiyor…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar