Hakan AKSAY
Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili olarak medya önünde olumsuz bir cümle kurdu.
Erdoğan da bir gazetecinin sorusu üzerine Macron’a cevap verdi.
* * *
Macron, Erdoğan’a durup dururken (Le Point dergisine mülakat verirken, o sözleri mutlaka sarf etmesini gerektiren direkt bir neden yokken) sataştı.
Erdoğan, Macron’u zorunlu olarak (mecburen) cevapladı.
* * *
Macron, Erdoğan’a karşı üstten bakan bir üslup kullandı.
“Dünya liderliği” ile ilgili bir soruyu cevaplarken – “dünya lideri” olduğunu hiç itirazsız kabul ederek yaptığı açıklama sırasında – aslında bunun göründüğü kadar “havalı” olmadığını söyleyip dediğine örnek verirken de “Erdoğan ile her 10 günde bir konuşması gereken benim” dedi.
Böylece “dünya liderliği” kavramının “havasını indiren” işlerden, yani “sıkıntılardan” ya da “istenmese de zorunlu olarak yapılması gereken görevlerden” bahsederken Erdoğan’ı ortaya atıverdi. Dolayısıyla Erdoğan’la görüşmeyi “katlanılması gereken”, “zül gelen”, “keyifsizlik veren” bir eylem olarak işaretledi.
Macron’un bu sözleriyle ilgili olarak görüşü sorulan Erdoğan’ın kullandığı üslup ise – her ne kadar çok iyi düşünülmüş ve ustaca kelimelendirilmiş olmasa da – nezaket sınırları içindeydi. Öne çıkarmaya çalıştığı vurgu “Ben dostları çoğaltmak ve bize olumsuz nazarla bakanları da azaltmak isterim. O dergiye verilende <verilen mülakatta - H. A.> bir olumsuzluk görmüyorum” idi.
(İlk cümlesi “Doğrusu ben tabii ne demek istediğini çözme noktasında değilim. <Herhalde son üç kelimeyi “çözemedim”, daha doğrusu “anlayamadım” olarak okumak da mümkün. - H. A.> Onu sayın Macron'dan öğrenmek lazım.” soruya biraz hazırlıksız yakalandığı izlenimini doğuruyordu. Son cümlesi ise “Ben o dergiye verilende bir olumsuzluk değil, tam aksine Türkiye'nin Cumhurbaşkanı ile görüşmenin onlar için bir artı değer olduğunu düşünürüm” yeterince doğru bir Türkçe ve vurucu bir ifade olamadı.)
Ancak Macron’unkinden farklı olarak Erdoğan’ın cevabı, genel olarak kibardı ve devletler arası ilişkilerde liderlerin birbirleriyle ilgili açıklamalarında olması gereken diplomatik düzeyi tutturuyordu.

* * *
Macron neden Erdoğan’a karşı böyle bir üslup kullandı? Ve neden şimdi?
Bunda Erdoğan’ın Batı ile ilişkilerinin son derece yıpranması, son dönemde AB liderleriyle, özellikle de Merkel’le ve genel olarak Almanya ile iyice sertleşen tartışmaları önemli bir etken olabilir.
Dünya çapında yaygınlaştırılacağı belli olan bir mülakat sırasında, Erdoğan’a yönelik olarak böylesine yıpratıcı ve izole edici bir tarzın seçilmesinde – bu konuda kendi arasında çoktan ortak yargıya vararak Erdoğan’a cephe almış görünen – AB yöneticilerinin ruh halini yansıtma refleksi rol oynamış olabilir.
Ayrıca son dönemde Macron’un Türkiye’de tutuklu bir Fransız gazeteciyle ilgili olarak Erdoğan’a defalarca “serbest bırakın”çağrısı yapması (ricasında bulunması), kendisine “dünya liderliğinin havasına uygun olmayan” bir iş olarak görünmüş, onu sıkmış, bunaltmış olabilir.
Peki, ya Erdoğan neden – haydi alttan aldı, demeyelim de – böyle nazik davrandı? Cumhurbaşkanı’nın kelime dağarcığını da, siyasi mücadele ve polemik tutkusunu da, hoşuna gitmeyen konularda fazla düşünmeden “gözünü karatmasını” da iyi biliyoruz. Bu kez neden böyle diplomatik bir yöntem seçti?
Acaba bunda Alman lider Merkel’le gerginlik yaşarken “AB’nin ikinci lideri” olarak gördüğü Fransız Devlet Başkanı ile ilişkileri bozmama gibi taktiksel bir yaklaşımın izi bulunabilir mi?
* * *
Macron, Erdoğan’a yönelik sözleriyle kime seslenmiş olabilir?
Dünya kamuoyuna ve liderlerine, en başta Batı’ya ve AB ortaklarına. Ve bu arada iç politikaya, Fransız halkına ve seçmenlerine.
Bu, belki biraz da, iki milyona yakın (kimilerine göre 3 milyon kadar) Türkiye vatandaşının yaşadığı Almanya’daki seçimlerde Türklere “kime oy vermemesi gerektiği” konusunda tavsiyelerde bulunarak, gerekli gördüğünde yabancı bir ülkenin iç işlerine müdahale etmekten kaçınmayacağını gösteren Erdoğan’a karşı, 250 bin civarında (bazı tahminlere göre yarım milyon kadar) Türkiye vatandaşının yaşadığı Fransa’nın liderinden gelen tepkiydi.
Genellikle dış politikayla ilgili demeçlerini ve amaçlarını iç politikayla sıkı sıkıya bağlayan Cumhurbaşkanı ise Macron’u cevaplarken bu kez ona, AB’ye ve dünyaya sesleniyordu. İç politikaya değil.
İç politikaya yönelik davransaydı “Eyy Macron” diye başlayıp devam edebilirdi. (Hepimiz hayalimizde devamını getirebiliriz sanırım.)

* * *
Çiçeği burnunda Devlet Başkanı Macron, göstermelik ve medyatik jestlerle demeçleri seviyor. Bir seferinde ABD Başkanı Trump’ın elini nasıl var gücüyle sıktığını hatırlıyoruz. Bir başka sefer de Trump’ı görmezden gelerek Batılı liderlerle uzun uzun tokalaştığını gördük. Afrikalıları küçümseyen sözlerini de okuduk. Bir kez de Trump’ın, Erdoğan’ın ve Rusya lideri Putin’in “birbirine benzediğini” söylemişti.
Şimdi onun “dünya lideri” olarak “havasını bozan” (Fransızca “raconunu bozan” diyebilir miyiz acaba?) örnekte “Erdoğan’la sık görüşmeleri” var; Trump, Putin ya da başkası yok.
Acaba Erdoğan’ı hedef alan bu tür sözlerle kendi “dünya lideri karizması”nı arttırmaya mı çalışıyor ve onu ötekilerine göre nispeten daha “kolay lokma” olarak mı görüyor? Kim bilir...
Erdoğan’ın ise Macron’u hiç de zor bir rakip olarak gördüğünü sanmıyorum. Düşünsenize, son 6-7 yılda Suriye Cumhurbaşkanı Esad’dan tutun “Haddini bil! Yaşın kaç senin?” dediği 57 yaşındaki Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel’e kadar kaç uluslararası lidere nasıl meydan okuyup fırçalar attığını hepimiz hatırlıyoruz. 39 yaşındaki Macron’dan mı korkacak?
İsterse Fransız lidere siyasi olarak da yüklenir, kişisel olarak da. (Şimdi iktidarın koltuk değneği olan Devlet Bey’e bir zamanlar “evlenmediği” ve “çocuk sahibi olmadığı” için bile eleştiriler getirmişti. Daha 16 yaşındayken evli barklı, üç çocuklu ve kendinden 24 yaş büyük olan öğretmeni Brigitte Hanım’a asılan, yıllarca peşinden koşan, sonunda onun boşanmasına yol açıp nikahına alan ve üstelik bu arada çocuk sahibi de olmayan Emmanuel’e mi acıyacak!)
Ve bana öyle geliyor ki “Vaaay, gencecik Macron, tecrübeli mevkidaşını nasıl köşeye sıkıştırdı! Cumhurbaşkanı da kendisine yönelik aşağılayıcı sözleri yuttu” türü aceleci tepkilerle sevinç içine giren Erdoğan karşıtları, maçın devamını beklemeliler.
Çünkü “Reis” hiçbir şeyi unutmaz.
Ve “racona ters” davrananı asla affetmez!..
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025