Hasan Bülent KAHRAMAN
Kürt konusunun bir dönemeç aldığı anlaşılıyor. Dağlıca baskını kamuoyunda ne kadar infial uyandırsa da devlet düzeyinde eski üslupla değerlendirilmedi.
Kullanılan şiddete rağmen barıştan söz edildi. Bu çok önemli bir gelişme.
Hükümetin bu tavrı belli bir özgüvenden kaynaklanıyor.
Nedir o özgüveni doğuran unsur?
Son derecede önemli bu sorunun yanıtı bana göre "dünyanın" Kürt konusunu çözmeye karar vermesidir.
İkincisi Türkiye'de ordu içinde bulunan ve savaştan, şiddetten yana olan şahin kanadın tasfiyesidir.
Orduyla olan ilişkilerde inisiyatifin sivillere geçmesidir. Öcalan sonrası dönem de, militarizm sonrası dönem de, Kemalizm sonrası dönem de böylelikle işlemeye başlamıştır. Ortadoğu'da meydana gelen yeni düzen, ABD'nin pozisyonu, Kuzey Irak'taki Kürt devletinin Türkiye'yle ilişkisi tabloyu tamamlıyor.
Bütün bunlar bizi çok önemli bir başka eşiğe getiriyor.
Her şey Türkiye Cumhuriyeti devletinin istediği şekilde cereyan etse, mesela PKK silah bıraksa, bağımsızlık talebinden vazgeçse ne olacak? Devlet 30 yıldır devam eden bu savaş olmamış, o savaşa eklemlenen talepler dile getirilmemiş gibi mi davranacak?
Diyelim öyle davrandı. Bu Türkiye'deki demokrasi bakımından ne anlama gelecek?
Şiddetin, akan kanın, ölümlerin durmasını ne kadar istiyorsam, o şiddet olaylarını ne derecede saçma buluyorsam, böyle bir "devlet odaklı, merkezli, öncelikli" senaryonun gerçekleşmesini de o kadar istemem, böyle bir tavırdan o derecede korkar, ürker, çekinirim.
Öyle bir senaryodan yana olmak bana göre devletin, Türkiye'de, bırakın Kürtleri,Türkleri bile vatandaş olarak ezen, yok sayan yaklaşımının yeniden galip gelmesi, bir kere daha hâkim olmasıdır.
Demokratik parlamenter sisteme sahip olduğunu söylese bile Türkiye tarihi boyunca demokrasiyle yönetilmemiş bir ülkedir. Seçimler, parlamento, iktidarların oyla değişmesi yetmez. Demokrasi çok daha ayrıntıda gerçekleşen bir rejimdir ve Türkiye Cumhuriyeti modern tarihi boyunca bu gerçeğe gözünü, kulağını, duyargalarını kapamıştır. Ancak 1990'dan sonra iki kanadın, iki muhalefet odağının yani Kürtlerin ve Müslümanların ortaya çıkmasıyla devlet ancak bir nebze demokratikleşmeye başlamıştır. Aleviler ne yazık ki, daima devlet ve resmi ideoloji yanlısı tutumlarıyla bir muhalefet noktası olamamıştır.
Şimdi, Kürtlerin hiçbir şey olmamış gibi yeniden asimile edileceği bir pozisyondan en büyük zararı Türkler görecektir.İçinde yaşadığımız ve Türkiye'nin küresel sermayeyle büsbütün entegre olduğu şu dönemde böyle bir yaklaşıma Batı izin vermez vermemesine ama sorun onun ötesindedir.
Türkiye demokratikleşmek zorundadır.
Bunun aracı ve modus vivendi'si anayasadır.
O nedenle kan, şiddet, ölüm durmalıdır.
Ama Türkiye hiçbir şart öne sürmeksizin ve hiç ödün vermeksizin çoğulcu, demokratik, katılımcı, vatandaşlık temeline oturmuş, sivil, özgürlükçü bir anayasayı Kürtlerin temel kimlik haklarını öne alarak hazırlamalıdır. Anayasa her tür ön şarttan bağımsız olarak yapılmalıdır.
Asıl o anayasa yapıldığı zaman silahlı mücadele anlamını yitirecek, silahlı mücadeleye kalkışanlar meşruiyet dışı kalacak ve Türkiye'de Türk-Kürt kardeşliği sağlanıp, somut bir zemine oturacaktır. Kemalizm, Öcalan ve militarizasyon sonrası döneme asıl o zaman geçilecektir.
Bu Türklerin de özgürleşmesi demektir.
Şimdi söyleyiniz, en çok Türkler değil midir Kürt meselesine sahip çıkması gereken?..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024