Pelin CENGİZ

100 yıllık suskunluğu bozmak
3.11.2013
1905

 Bu haftasonu, İstanbul’da son zamanlarda giderek daha az tekrar ettiğimiz ancak, bu kez şüphesiz “Türkiye’de iyi işler de oluyor” dediğimiz türden bir konferansa evsahipliği yapıldı. Hrant Dink Vakfı’nın Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü ortaklığı ve HAYDER Malatyalı Hayırsever Ermeniler Kültür ve Dayanışma Derneği işbirliğiyle düzenlediği uluslararası Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler Konferansı, bir ilk mahiyetinde olması açısından son derece önemli. Rakel Dink’in konferansın açılış konuşmasında da dediği gibi üç günlük bu konferans, “bir tabunun üzerindeki ölüm sessizliğini” bozmak üzere sözleşen akademisyenleri, uzmanları, sivil toplumcuları, toplumun farklı kesimlerinden insanları biraraya getirdi.

Müslümanlaşmış, aslında daha doğrusu Müslümanlaştırılmış Ermeniler sorunu çok katmanlı ve karmaşık bir duruma işaret ediyor. Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler derken, o parantezin içine neler giriyor, o parantezin içine dair neyi ne kadar biliyoruz, o parantezi nasıl anlamalı ve tanımlamalıyız, aslında konferansın ana konusu bu. Aslında, artık Ermeni soykırımının, yaşanan zulmün, acıların, Anadolu’yu Ermenisizleştirme operasyonunun yüzümüze vuran temel gerçekliğinin bir adım önüne geçerek, Ermeni meselesine dair bize yeni bir kategori anlatması şeklinde de özetlenebilir. 1915-1916 yılları arasında Müslümanlaşmış ve zorla Müslümanlaştırılmış Ermeniler neler yaşadılar? Bir daha asla gerçek isimleriyle seslenilmeyen bu insanlar yaşadıklarıyla nasıl başa çıktılar? Yaşanan bu deneyimler daha sonraki kuşaklara nasıl yansıdı? Bu deneyimlerin ne kadarı hatırlanıyor ve günümüzde anlatılıyor? Müslümanlaş(tırıl)mış Ermenilerin torunları, kendi kimlik ve aidiyetlerini nasıl şekillendiriyor?

Bu paylaşım, bu 100 yıllık suskunluğu kırmak, soykırımın bu çok az bilinen boyutuna dair yeni bir farkındalığın da önemli bir adımı olacak. Aynı zamanda, millet, etnisite ve din boyutuyla pek çok kimlik kategorisine dair bilinenleri ya da ezberleri yeniden tartıştıracak bir konu. Bu noktada, yazın hayatındaki kitapların, akademik çalışmaların önünde olduğunu da söylemek gerek. Şu anda Türkçe olarak, bu konuda 18 anı ya da araştırma kitabı mevcut. Fethiye Çetin’in, “Anneannem” ve Çetinile Ayşe Gül Altınay’ın birlikte hazırladığı “Torunlar” kitabı on yıllarca kilit altında tutulmuş sorunun bir şekilde konuşulmasını sağlaması açısından birer köşe taşı niteliğinde. Anadolu’nun her köşesinden yüzlerce insan hikâyesini biraraya getiren Kılıç Artıkları (Les Restes De L’Epée) adlı kitap daha yeni Türkçeye çevrildi. Arjantinli gazeteci Avedis Hadjian’ın da, gerçek kimliklerini gizleyerek yaşayan insanların hikâyelerinden derlediği Türkiye’nin Gizli Ermenileri kitabı da yakında çıkacak.

Bir de meselenin kadın hâllerine dair bir boyutu var. O yıllarda kaç kadın, erkek ve çocuk Müslümanlaştırıldı, bilmiyoruz, 200 bin gibi bir tahminî rakam var. Ancak, Müslümanlaştırılmış Ermeni aynı zamanda bir kadınlık hâline de işaret ediyor. Nebahat AkkoçFethiye Çetin ve Sibel Asna’nın açılış sohbetindeki paylaşımlarında da konuşulduğu üzere, anneannelere dair hikâyelerin fazlalılığı ve benzerlikleri de bunun bir göstergesi.


Hrant Dink
, “1915’i ölenler üzerinden değil, kalanlar üzerinden konuşalım” derdi. Türkiye’de 1915’i farklı hassasiyetlerle ele alabilmek için gizli olmaktan çıkacak Ermenilerin büyük payı olacak. Hazır, barışa, demokratikleşmeye bu kadar vurgu yaptığımız günlerdeyiz, geçmiş yaraları iyileştirmek için çaba gösterelim, hastalıklardan kurtulalım, iyileşmeye kalanlarla konuşmakla başlayabiliriz...


[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar