Halil BERKTAY
[6-9 Aralık 2014] Bir başka okuma ve düşünme egzersizi, Graz gidiş-dönüşünden kalma. Bütün tarihsel olgular başlı ve sonludur (tarihsel olmaları da bu demektir zaten); büyük tektanrıcı dinler ve din benzeri inançlar ne derse desin, aşkın (transandantal) hiçbir şey yoktur, ezelî ve ebedî hiçbir şey yoktur insanlığın gelişiminde. Ne ki, en derin, en yumuşak ve plastik düşünenlerimiz (düşünmüş olanlarımız) bile zaman zaman bu hayale kapılır, gençlik nostaljisine yenik düşer; yanlışlandıysak yanlışlandığımızı, bir şeyler bittiyse bittiğini, çöktüyse çöktüğünü, çağ değiştiyse değiştiğini, sosyalist bir ekonomik model ve program diye bir şey kalmadıysa kalmadığını kabul etmek istemeyiz bir türlü. Bu da çok insanî bir şeydir elbet; ne ki, bizi içten içe çürüdüğünü pekâlâ bildiğimiz bir “mahalle”ye hapseder ve bütün o “cemaat”imizle de birlikte geçmişte yaşamaya, bugüne ve geleceğe cesurca bakamamaya sürükler.
Eski Taraf’ta defalarca anlatmayı denemiştim, geldiğim noktada Marksizme ve sosyalizme nasıl bakmaya çalıştığımı. İki amacı vardı bu denemelerin: biri, doğrudan doğruya tarihçilik tutkusu; (tabii 19. yüzyıl ortalarından başlayarak) 20. yüzyılda tam ne olup bittiğini, artık her şeye Marksizmin içinden bakmayan, sırf sosyalizmin zaferlerine sevinmeyen ve gene sırf sosyalizmin yenilgilerine ağlamayan, bir adım ötede kendini sürekli haksızlığa uğramış, mutlak mazlum ve mağdur gibi algılamayan, komünizm yerine Stalinizm demenin ucuzluğuna sığınmayan, “bizim” kurduğumuz diktatörlük rejimlerinin “yoldaş”larımızı (parti ve hattâ merkez komitesi üyelerini) dahi katletmiş olmasını kınamakla yetinmeyip, asıl sıradan halka (gerici, karşı-devrimci, dindar Hıristiyan veya Müslüman, kulak vb oldukları gerekçesiyle) reva gördükleri — reva gördüğümüz — zulme parmak basan bir gözle yerli yerine oturtmak. İkincisi ise daha güncel: olabildiği, daha doğrusu belki olabileceği kadarıyla yeni bir sol-demokrat siyaset anlayışını, devrim, sosyalizm ve “tarihin yönü” anlayışlarının kamburundan, ölü ağırlığından kurtarıp, eski sosyalist soldan kaldığı kadarıyla birkaç bin insanın (çok umutlu olmasam da) daha özgür ve esnek bir şekilde liberal-demokratik siyaset yapmasına olanak sağlamak, yeni bir teorik zemin hazırlamak. Esasen bu amaçla, Serbestiyet’te de başlamıştım bu konuları tekrar toparlamaya. Geleceğe bakış (1) Devrim planları olmayan bir dünya’yı (14 Ağustos 2014) bu çerçevede yazdım; arkasını da adım adım getirerek, “aydınların [tarihin beklediğimiz gibi gelişmemesi karşısındaki] karamsarlığı” konusunda Gürbüz Özaltınlı’nın (2-9 Mart ve en son 23 Nisan 2014’te) ve daha yakın zamanda Kemal İnan’ın (Beyaz Türkler, 11 Ekim 2014) yazdıklarıyla da buluşup, oradan “tek yol reform — öyleyse nasıl bir politika?” irdelemesine sıçrayacaktım.
Hâlâ da yazarım (sanıyorum); ne ki, her nedense benim bu tür evdeki hesaplarım hemen hiç çarşıya uymaz; kâh başka işlerin altında ezilir, kâh daha kısa vâdeli tepkiler yüzünden yan pistlere saparken haftalar, aylar geçer — ve sonra karşıma öyle bir şey çıkar ki, bütün planlarım altüst olur; çok sonra gelmeyi umduğum fikirleri durup her şeyin önüne almak zorunda kalırım. İşte bu sefer de öyle oldu; uçakta, havaalanında ve sonra gene uçakta, Isaiah Berlin’in (1909-1997) tanıdık bazı fikirlerini çok derli toplu biçimde ifade eden kısacık bir yazısına rastladım. Tekçi (monist) düşünceye karşıtlığını da, “değerler çoğulculuğu” (value pluralism) yaklaşımını da bilmiyor değildim gerçi. Zaten Tolstoy’dan yola çıkan ünlü The Hedgehog and the Fox (1953; Kirpi ve Tilki) denemesi pek çok şey söylüyordu bu konularda. Eski Yunan şairi Arkhilokhos’a göre tilkinin pek çok şey bilmesine karşılık, kirpi tek ama çok büyük bir şey bilirmiş. Berlin buradan giderek, engin entellektüel ufkuna giren pek çok düşünürü tilkiler ve kirpiler diye ikiye ayırır. Bir bakıma bu, her sorunun biricik sırrı ve çözümünü bildiğine inanmak gibi aşırı bir epistemolojik özgüven ile daha eklektik bir “belki”cilik, geniş bir açık fikirlilik arasındaki farktır. Örneğin (Londra’da, Highgate’teki, yıllar önce benim de ziyaret edip çiçek koyduğum mezarı ve heykelinin fotoğrafını gene New York Review’dan alıp bu yazının başına koyduğum) Marx, yüzde yüz bir kirpiydi kuşkusuz (ama Engels galiba biraz daha fazla tilkilik öğeleri taşıyordu).
Bir de hayat ve toplum karşısında her iki duruşu karıştıranlar, ya da birinden diğerine geçmeye kendini zorlayanlar vardır. Bu da daha çok monistliğe heves etmek ve o yolla hidayete varmayı düşlemek şeklinde olur. Nitekim Berlin’e göre Tolstoy yetenekleri ve doğal eğilimi itibariyle tilki (yani insanlık halinin sonsuz çeşitliliği ve belirsizliğini kucaklamaya yatkın) olduğu halde, illâ kirpi (yani determinist) olmaya kendini zorlamış, bu da özellikle son yıllarında trajik kırılmalara yol açmıştır.
Pencereden altımdaki Tirollerin karlı tepelerine dalıp gittim; son 25-30 yılımın derece derece Maoculuktan, aktivist solculuktan, sol aktivizmden, nihayet Marksist teoriyi ve gelecek projesini itirazsız kabullenişin kendisinden kopma sürecinde algıladığım, evirip çevirdiğim, içime sindirdiğim her şey, burada, şu elimdeki (aşağıda okuyacağınız) metinde o kadar iyi ve özlü, akıcı ifade edilmişti ki, Berlin’in sezgilerini hem kendime çok yakın hissediyordum, hem de doğrusu çok ama çok canımı yakıyordu. Bir zamanlar ben de büyük bir coşku ve adanmışlık duygusuyla kirpi olmaya kalkışmamış mıydım, ilk gençliğimin ve üniversite yıllarımın olanca tilkiliğine karşın? Buna “kendi içimizdeki burjuvaziyi yenilgiye uğratmak” demiyor muyduk (ve büyük monoteizmlerin dıştaki değil, asıl “kendi nefsindeki şeytanı taşlama” çağrısından ne farkı vardı)? O dönemde benim ve bizim tek büyük gerçekliğim/iz Marksizmimizdi elbet; bu yüzden Isaiah Berlin’i de küçümsemiyor, “adam sen de, bildiğin banal, yüzeysel liberalizm, ne olacak” diye omuz silkmiyor, okumaktan inatla kaçınmıyor muydum? Fakat sonuçta gene de (hepimizi yüzde yüz esir alabilmek için toplum ve dış dünya ile bütün bağlarımızı yok etmeye kalkışan parti disiplininin dahi bastırıp silemediği) o tilkilik kurtarmadı mı beni kirpilik hallerimden? Tony Judt, Eric Hobsbawm’ı “çağın dehşet ve utancını uykuda geçirmek”le eleştirmişti (Hobsbawm öldüğünde bu yazıyı da çevirip Taraf’ta yayınlamıştım; bkz Eric Hobsbawm ve Komünizm Romansı, 11-12 Ekim 2012). Isaiah Berlin gibi neredeyse tamamını değil ancak yarısını bilfiil yaşayıp görmüş olsam da bu boşluğu komünizmin kollektif hafızası ve geleneklerini içeriden tanımışlıkla telâfi edebildiğim 20. yüzyıl tarihi, Berlin gibi bana da ve aynı nedenlerle korkunç gelmiyor mu? Son yıllarda tam da bu nedenle orasından burasından çeşit çeşit 20. yüzyıl dersleri tasarlayıp vermeye koyulmadım mı? 2007’den beri solun en temel illetlerinden biri olarak maksimalizm (azamîcilik) üzerinde defalarca durdum. Birazdan okuyacağınız yazısında Berlin, maksimalizmin olabilecek en saf ve en doruk şeklini — bütün evrensel değerlerin hep bir arada ve aynı ölçüde gerçekleşebileceği tasavvurunu eleştirmiyor mu?
The New York Review of Books’un 23 Ekim – 5 Kasım 2014 sayısından aldığım bilgilere göre, 25 Kasım 1994’te (yani bundan yirmi yıl önce) Toronto Üniversitesi Isaiah Berlin’e Hukuk Doktoru onursal ünvanını vermiş. 85 yaşındaki ve üç yıl sonra ölecek olan Berlin ödül törenine gidememiş ama yazıp yolladığı kabul konuşması onun adına okunmuş. Fakat acaba 21. yüzyıla ilişkin iyimserliğinde acele etmiş mi biraz? Bugün Batı (İsrail’den, Suriye ve Irak’tan, Türkiye’den Ukrayna’ya kadar her yerde) iyiden iyiye yolunu şaşırmış vaziyette; Batı dışında pek çok yerde ise bu boşluk veya vizyonsuzluktan da yararlanarak yeni “otoriter demokrasi” veya “militan demokrasi”ler yükseliyor. Ve tabii Türkiye ayrı bir âlem. Hazreti İsa’nın Eboli’ye hiç uğramamış olması gibi, liberalizm ve hele Isaiah Berlin tarzı bir liberal, evrenselci hümanizm de Türkiye’ye hiç uğramamış anlaşılan. Geçmişte ve bugün, ortalık her şeyin cevabını bildiğini sanan kirpilerden geçilmiyor. Atatürkçü modernizm kirpileri. Solcu “tek yol devrim” kirpileri. Silâhlı Kürt milliyetçiliği kirpileri. Ve şimdi de bütün cevapları dinde, İslamiyette buldukları inancıyla başlarını almış giden başka kirpiler (örneğin şu yeni biten Millî Eğitim Şûrası). Hem Osmanlıcayı, hem din derslerini (üstelik birinci sınıftan itibaren) zorunlu yapacak, “istesek de istemesek de bu memlekete zorla öğretecek” bir kirpilik düşüncesi.
Evet, böyle bir dönemden de geçeceğiz sonunda. Fakat işte asıl bu yüzden, Isaiah Berlin’in yüzyılımıza şu süssüz mesajını herkesin döne döne okuması gerekli.
21. YÜZYILA BİR MESAJ
“Olabilecek en iyi zamandı, olabilecek en kötü zamandı.” Charles Dickens ünlü A Tale of Two Cities [İki Şehrin Öyküsü] romanına bu sözlerle başlar. Fakat heyhat, aynı şeyi kendi korkunç yüzyılımız hakkında söylememiz olanaksız. İnsanlar birbirlerini binlerce yıldır imha edip duruyorlarsa da, Attila’nın ve Hunların, Cengiz Han’ın, ya da (savaş sırasında toplu kıyım yapmanın mucidi) Napolyon’un yaptıkları, hattâ Ermeni katliamları dahi, Rus Devrimi ve sonrasında olanlarla karşılaştırdığımızda solda sıfır kalır. Lenin’in, Stalin’in, Hitler’in, Mao’nun, Pol Pot’un hesabına yazılması gereken baskı ve zulümler, işkenceler, cinayetler ile bütün bu dehşetlerin duyulmasını yıllar boyu önleyen sistematik bilgi tahrifatı — bunlardır benzersiz olan. Doğal felâketler değil, önlenebilir insanî suçlardı hepsi; tarihsel determinizme inananlar ne derse desin, pekâlâ kaçınılabilir bir nitelik taşıyorlardı.
Bunları özellikle duygulanarak söylüyorum, çünkü çok yaşlı bir insanım ve bu yüzyılın neredeyse tamamını görmüş bulunuyorum. Kendi hayatım huzur ve güvenlik içinde geçti ve daha nice insanın başına gelenler karşısında bundan neredeyse utanç duyuyorum. Tarihçi olmadığım için bunca dehşetin nedenlerine yetkin bir şekilde eğilemem. Gene de deneyebilirim sanıyorum.
Kanımca bu olayların temelinde, her ne kadar kendi meşum katkılarını yapmış da olsalar, korku, açgözlülük, kabilesel nefretler, kıskançlık, iktidar tutkusu gibi — Spinoza’nın deyişiyle — sıradan olumsuz insan duyguları yatmıyor. Zamanımızda bu gibi olaylar, fikirlerden, daha doğrusu bir özel fikirden kaynaklandı. Paradoksa bakın ki, anonim sosyal ve ekonomik güçlere kıyasla fikirleri görece önemsiz sayan Karl Marx, eserleri aracılığıyla yirminci yüzyılın hem kendi istediği yönde, hem de doğurduğu tepkilerle karşı yönde dönüşmesine o kadar büyük katkıda bulundu. En ünlü yazılarından birinde Alman şairi Heine, çalışma odasında sessizce oturan filozofu küçük görmemeyi öğütler; eğer Kant teolojinin altını oymuş olmasaydı, Robespierre Fransa Kralının kafasını zor uçururdu.
Devamında Heine, Alman filozoflarının — Fichte’nin, Schelling’in ve Alman milliyetçiliğinin diğer babalarının — silâhlı müritlerinin, bir gün gelip, Fransız Devrimine rahmet okutacak derecede büyük bir fanatik yıkıcılık dalgası içinde Batı Avrupa’nın en büyük anıtlarını yerle bir edeceğini öngördü. Alman metafizikçilerine biraz haksızlık etmiş olabilir ama Heine’nin temel fikri bana geçerli gibi geliyor: Nazi ideolojisinin kökleri, yozlaşmış bir biçimde de olsa Alman Aydınlanma karşıtlığında yatıyordu. Ve mükemmelliğe ulaşılabileceğinden emin olan kimilerinin söz ve yazılarının etkisi altında, vicdanen huzur içinde adam vurup öldürebilecek insanlar gerçekten var.
Açıklamaya çalışayım. Eğer insanlığın bütün sorunlarına herhangi tek bir çözüm bulunabileceğine, insanların sırf ulaşmak için tam ne gerekiyorsa yapmaları halinde ulaşabilecekleri ideal bir toplum kurgulamanın mümkün olduğuna gerçekten kanaat getirmişseniz, o zaman sizin ve takipçilerinizin böyle bir cennetin kapılarını açmak için ödenecek hiçbir bedelin fazla yüksek olmayacağına da inanmanız gerekir. Bir kere bazı basit gerçekler önlerine konduğunda, ancak aptallar veya kötü niyetliler direnmeye devam edebilir. Karşı koyanlar ikna edilmek; ikna edilemiyorlarsa onları hizaya getirmek için yasalar çıkartılmak; o da olmuyorsa cebire, gerekiyorsa şiddete — teröre, katliamlara — başvurulmak zorundadır. Lenin Das Kapital’i okuduktan sonra tam da bu sonuca varmış ve eğer âdil, barışçı, mutlu, özgür ve erdemli bir toplum kendi önerdiği yöntemlerle kurulabilecekse, o zaman bu amaç uğruna başvurulması gerekli her, ama gerçekten her yol ve araca başvurulmasının mübah olduğunu kendi kendisiyle tutarlılık içinde savunmaktan geri durmamıştı.
Bunun ardında yatan köklü inanç, insan hayatının ister bireysel ister toplumsal bütün temel sorunlarının tek bir gerçek cevabı olduğu ve bunu da keşfetmenin mümkün olduğudur. Bu da uygulanabilmeli ve uygulanmalı, bunu keşfedenler de her sözü kanun hükmündeki liderler sayılmalıdır. Bütün gerçek sorunların tek bir doğru cevabının olabileceği düşüncesi, çok eski bir felsefî nosyondur. Atinalı büyük filozoflar, Yahudiler ve Hıristiyanlar, Rönesans düşünürleri ve XIV. Louis’nin Paris’i, onsekizinci yüzyılın radikal Fransız reformcuları ve ondokuzuncu yüzyılın ihtilâlcileri — cevabın ne olduğu veya nasıl bulunabileceği konusunda ne kadar ayrı düşünürlerse düşünsünler (ve bu yüzden ne kadar kanlı savaşlara tutuşurlarsa tutuşsunlar) — cevabın ne olduğunu bildikleri ve gerçekleşmesini ancak insanların kötülüğü ile salaklığının önleyebileceği kanısındaydılar.
Sözünü ettiğim [o özel] fikir işte budur ve şimdi size, bunun yanlış olduğunu söylemek istiyorum. Bu yanlışlık, sadece farklı toplumsal düşünce ekollerinin farklı çözümler önermesinden ve hiçbirinin rasyonel yöntemlerle kanıtlanamamasından kaynaklanmıyor; çok daha derinde yatıyor. Pek çok ülkede ve çok değişik zamanlarda insanların çoğunun bağlandığı, yüzde yüz değilse bile büyük ölçüde evrensel sayabileceğimiz değerler, her zaman birbiriyle uyumluluk göstermeyebiliyor. Ya da bazıları uyumlu, bazıları ise uyumsuz olabiliyor. İnsanlar her zaman özgürlük istemiş, güvenlik istemiş, eşitlik istemiş, mutluluk istemiş, adalet istemiş, bilgi istemiş vesaire. Ne ki, mutlak özgürlük ile mutlak eşitliğin bağdaşması olanaksız — eğer insanlar tamamen özgür olsalardı, kurtlar da kuzuları yemekte özgür olurdu. Mutlak eşitlik ise insan özgürlüklerinin kısıtlanması yoluyla, en becerikli ve en yetenekli olanların rekabet durumunda mutlaka okkanın altına gidecek olanların önüne geçmesine izin verilmemesi anlamına gelirdi. Güvenlik ve güvenlikle birlikte özgürlükler de, bu güvenliği ve özgürlükleri yıkma özgürlüğü tanınırsa korunamaz. Aslına bakarsanız, herkes de güvenlik veya barış istemez zaten; aksi takdirde savaş yoluyla veya tehlikeli sporlar yoluyla şan ve şeref peşinde koşanlar çıkmazdı.
Adalet her zaman insan idealleri arasında yer almışsa da, merhamet ile tam bağdaşmaz. Yaratıcı hayal gücü ve doğallık, kendi başlarına harika olabilirse de, planlama, örgütleme, sorumlu ve dikkatli hesaplama ihtiyacıyla kolay kolay uyuşmayabilir. Amaçların en soylusu diyebileceğimiz bilgi veya gerçeği arayış, insanların özlediği mutluluk ve özgürlükle tamı tamına özdeş değildir, çünkü tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandığımı bilmek beni daha mutlu veya daha özgür kılmayabilir. Daima bir seçim yapmam gerekir: huzur ve sükûnet ile heyecan arasında, veya bilgi ile her şeyden habersiz bir mutluluk arasında.
Öyleyse bu değerlerden kâh biri ve kâh diğerinin, bazen son derece fanatik kesilip — tıpkı gözlerini nihaî bir amaca, altın yaldızlı bir geleceğe diken yirminci yüzyılın büyük zalimlerinin, bu uğurda milyonların hayatını, özgürlüğünü ve insan haklarını ayaklar altına almaları gibi — diğer hepsini ayaklar altına almaya kalkan savunucularını zaptetmek için ne yapmalı?
Bu soruya verecek hiçbir dramatik cevabım yok, korkarım. Belki sadece şu: Eğer yaşamımıza esas aldığımız bu temel insan değerlerine sahip çıkılacaksa, o zaman başımıza en kötüsünün gelmemesi için takaslar, uzlaşmalar, düzenlemeler kaçınılmaz oluyor. Şu kadar eşitliğe karşılık şu kadar özgürlük; şu kadar güvenliğe karşılık şu kadar kendini birey olarak serbestçe ifade edebilmek, şu kadar adalete karşılık şu kadar sevecenlik. Altını çizmek istediğim nokta şu ki, bazı değerler çelişir, çelişiyor: insanları peşinden koşturan bütün amaçların kaynağında ortak doğamız var, ama bu peşinden koşma olayının bir nebze kontrol altına alınması zorunlu — özgürlük ile mutluluk, tekrar edeyim, birbiriyle tam uyuşmayabilir; aynı şekilde, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik de.
Öyleyse ölçüp tartmamız, pazarlık yapmamız, uzlaşmamız ve bir yaşam biçiminin rakiplerince ezilmesini önlememiz şart oluyor. Bunun, idealist ve coşkulu genç erkek ve kadınların ardında yürümek isteyeceği bir bayrak olmadığının fazlasıyla farkındayım — çok evcil, çok akıllı uslu, çok burjuva gözüktüğü; insanın iyi ve olumlu duygularını cömertçe angaje etmediği için. Ama lütfen bana inanın ki gerçekten, istediğiniz her şeye sahip olamazsınız, hem sadece pratikte değil, teoride de. Bunun inkârı ve insanlık için biricik gerçek amaç olabilecek tek bir yüce ideal arayışında israr, daima ve mutlaka şiddete, cebire götürür. Oradan da kan ve yıkıma — yumurtalar kırılıp durur ama omlet yoktur ortalıkta; sadece kırılmaya hazır sonsuz sayıda yumurta, yani insan hayatları vardır. Ve sonunda o tutkulu idealistler de omlet yapmayı unutur, sadece yumurta kırmaya devam ederler.
Hayli uzun yaşamımın sonlarına doğru bunun biraz olsun idrak edilir gibi olduğunu kaydetmekten mutluluk duyuyorum. İnsanlık tarihinde her halükârda nadir görülen rasyonellik ve hoşgörü, o kadar horlanmıyor artık. Liberal demokrasi her şeye rağmen ve özellikle çağımızın en büyük vebası olan fanatik, köktenci milliyetçiliğe rağmen yayılma gösteriyor. Büyük tiranlıklar ya yıkıldı, ya yıkılmak üzere — Çin’de bile o gün çok uzak değil. Burada hitap ettiğim sizlerin, insanlık için benim korkunç yüzyılımdan ancak daha iyi bir dönem olabileceğini düşündüğüm yirmi birinci yüzyılı göreceğinize memnunum. İyi talihinizden ötürü sizleri kutluyor; gelmekte olduğuna inandığım bu daha parlak geleceği göremeyeceğime hayıflanıyorum. Yaydığım onca kasvetten sonra, sözlerime böyle iyimser bir havada söz verebildiğime seviniyor; gerçekten haklı nedenlerim olduğuna inanıyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024