Ali KİREMİTCİ

Ali KİREMİTCİ
Ali KİREMİTCİ
Tüm Yazıları
12 EYLÜL ZULMÜNÜ BİZE REVA GÖRENLER
11.09.2011
4721

1983 Eylül sonu ve Ekim başı... Bolu Komando Tugayı’ndayım... Gözlerim bağlı... Buz gibi soğuk bir odadayım... Kollarımdan, kalın bir sopaya bağlı olarak asılıyım... El ve ayak parmaklarıma elektrik telleri bağlı... Çaresizlik, karanlık ve acı içindeyim... Bedenim su, ter ve kanla ıslanmış... Ağzım kupkuru... Yutkunamıyorum...

 

Sonra Gölcük’teki askeri hapishaneler: Konca ve Güllübahçe... “Asmayalım da besleyelim mi?” ilkesine göre çalışan askeri mahkemeler... Vicdanları kanatan askeri yargı kararları... Tutuklular, bu mahkemelere “Mülazım Mahkemeleri” derdi, en gaddar sözde-yargıcın adından esinlenerek...

 

Ve askeri yargı kararının kesinleşmesi sonrası Bursa Özel Tip Cezaevi... Sekiz yıl mahkûmluk... Niye? Komünist imişiz... Bugün komünist olmak yasak değil... O gün ise sekiz yıl hüküm giymek için komünist olmak bile gerekmiyordu... Komünist olmakla suçlanmak yetiyordu...

 

İşte insanların üzerine çöken 12 Eylül kâbusu, bir yönüyle böyle bir şeydi.

 

1982 Anayasası için yapılan referandumu hatırlıyorum. Anayasa taslağını eleştirmek yasaktı. “Hayır propagandası yapmak”, suç oluşturuyordu. Darbeci generaller ise meydanlarda ve televizyonlarda, 1982 Anayasası’na evet demenin neden zorunlu olduğunu anlatıyordu. Şöyle diyordu Kenan Evren: “Halk bu Anayasa’ya ‘Evet’derse, Kenan Evren otomatikman Cumhurbaşkanı olacağı için, 12 Eylül darbesini onaylamış olacak. ‘Hayır’ derse, askeri rejimin devam etmesini istemiş ve 12 Eylül darbesini gene onaylamış olacak.” Referandumda oy pusulaları renkli, zarflar ise saydamdı. Yani 1946 seçimlerinde uygulanan “Açık oylama, gizli sayım” yönteminin bir türü... Seçenekler ise 1946 seçimlerinden daha kötü: “Sivil elbiseli general mi? Üniformalı general mi?” İşte bu yüzden Kenan Evren, seçilmiş bir Cumhurbaşkanı değildir. Bu makama zorla el koyup Devlet Başkanı olmasının hesabı ise, bugün yargı önünde kendisine sorulmaktadır. Yeni Anayasa’ya ilişkin taleplerimden biri, haksız olarak kullandığı “Eski Cumhurbaşkanı” onur ve ünvanının kendisinden geri alınmasıdır.

 

12 Eylül rejiminin bir başka yönü, Kürtlerle ilgili tutumu idi. Bırakın Kürt olduğunu söylemeyi, Türkiye’de hatta dünyada Kürtlerin yaşadığını ya da Kürtçe diye bir dil olduğunu söylemek bile işkence ve hapis ya da sürgün nedeniydi. İşte İsmail Beşikçi, işte Kemal Burkay... 

 

Bu ülkede devam eden kirli savaş, 12 Eylül’ün eseridir. 12 Eylül darbesiyle vesayet rejimini güçlendirenler, vesayet rejiminin tasfiyesini engellemek için oyun üstüne oyun tezgâhlayanlar, kurdukları tezgâhların hesabını vermek zorunda bırakılanlar, bu kirli savaşın devamından ve daha da büyümesinden medet umuyor. Savaş lordları, Orta-Doğu’da eski dengelerin bozulmuş olmasından kendi yararlarına sonuç çıkarmaya çalışıyorlar, bölgedeki eski rejimlerin temsilcileriyle çıkarlarını birleştiriyorlar. Susurluk çetesinin yargılanması için başlatılan “Bir dakika karanlık” eyleminin bir anda “Türkiye laiktir, laik kalacak” eylemine dönüştürülmesindeki başarıları, onlara ilham veriyor. Terör bunun için yükseliyor. Yeni Anayasa sürecinin önü bunun için kesilmeye çalışıyor. Top oynayan polis, onu seyreden genç kadın, uyuyan asker bunun için öldürülüyor. Büyük şehirlerde arabalar, sağlık ocakları bunun için yakılıyor. Birbirine düşman gözükenler, bunun için birlikte davranıyor.

 

AK Parti Hükümeti’nin “ileri demokrasi” hedefine doğru attığı her adım, Kürt Sorunu’nun çözümünü kolaylaştıracaktır. Demokrasi karşıtı yöntemlerden uzak durmak, vesayet rejiminin ürünü anti-demokratik Terörle Mücadele Yasası’nı kaldırmak, Kürt Sorunu’nun çözüm yolunun silahtan ve kandan arındırılmasını kolaylaştıracaktır.

 

BDP’nin TBMM içinde kendi katkılarını yapması, terörle ve lümpenlikle arasına mesafe koyması (çocuklarıyla değil, çocuklarının yaramazlıklarıyla arasına mesafe koyması), PKK ile aynı tutum içinde olmayan Kürt siyasetçilerinin ve sivil toplum sözcülerinin daha yüksek sesle konuşması, Türk ve Kürt evlerine düşen ateşlerin önünde barikat olacaktır.

 

İhsan Dağı, 9 Temmuz 2010’da şöyle yazıyordu:

 

“PKK ile derin devletin ve beyaz Türklerin aynı ‘sonuç’ta buluşmaları şoke edici değil mi? Ülkeyi bu ‘çıkar şebekesi’ne teslim etmek istemeyenlerin Kürtler ve Türklerin birlikte yaşayabileceklerini göstermesi gerek. Ya birlikte demokrasi içinde yaşayacağız ya da faşist iki devlette...”

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar