Fehmi KORU

Eleştirelim, ama insafı elden bırakmadan...
25.08.2012
2435

 İki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor: Türkiye’nin Suriye politikası ile çivisi çıkmış bir görüntü veren Suriye’nin Türkiye için ‘tehdit’ teşkil etmeye başlamasını... İlkini kendi iç tutarlılığı açısından eleştirebilir, farklı bir politika izlenmesi gerektiğini savunabilirsiniz; ancak Suriye’nin Türkiye’yi tehdit eden teröre verdiği desteği uygulanan politikalarla açıklayamazsınız...

Türkiye bugünkünden çok farklı politikalar izleseydi bile, yaşanacak gelişmeler, bize yine ‘tehdit’ olarak dönecekti.

Suriye’nin PKK ile içli-dışlı geçen 15 yılı bunun kanıtı. Baas rejimi varlığını ‘düşman’ algılamasından alıyor; bu sebeple uzun yıllar ‘Hatay sorunu’ yaşandı Türkiye ile Suriye arasında. Hangi ülkede kalacağı plebisitle belirlenmiş bir kenti haritalarında hâlâ Suriye sınırları içerisinde göstermenin ‘düşmanlık’ niyetinden başka bir anlamı olabilir mi?

Unutmayalım: İki ülkedeki Baas Partisi ortak kuruculara ve ideolojiye sahip olduğu halde, Suriye ile Irak çok uzun yıllar birbirine düşmandılar. Baas rejiminin özelliği iki benzer parti yönetimini bile birbirine ‘düşmanca’ davranmaya sevk edebildi. Beşşar Esad yönetime gelene kadar Suriye’nin ‘gerçek dost’ gözüyle baktığı, Suriye’ye o gözle bakan tek bir ülke gösterilemez.

Halkına da düşmandır Baas rejimleri... Irak’taki Baas Partisi iç karışıklıklarda (Halepçe’yi hatırlayın) kendi halkı üzerinde kimyasal silâh kullanabilmişti; Suriye’deki Baas Partisi’nin 40 bine yakın insanın hayatına mal olan Hama sabıkası unutulamaz.

Beşşar Esad’ın dönemi Türkiye’nin Ak Parti iktidarıyla tanıştığı yıllara denk geldi; Ankara’nın Şam’a uzattığı dostluk eli sayesinde, Suriye halkı, 2003 yılından itibaren, erken bir ‘Arap baharı’ yaşamaya başladı... Düzelen ilişkiler sayesinde içeride de rahatlayan Suriye halkının daha fazla hak ve özgürlük talepleri karşısında, Baas PartisiBeşşar Esad’ı ve açılımlarını geri plana itti, eski ‘düşmanlık’ politikalarına yeniden sarıldı.

Arada kopuşu geciktirmeye, hiç değilse ‘düşmanca’ tavırları daha rahat göğüslemeye yarayacak bir şeyler yapılabilir miydi? Bazı çevrelerin yabancı medya üzerinden yansıttığı Türkiye’nin Suriye’deki iç-savaşta taraf tuttuğu görüntüsüne malzeme sağlamaktan kaçınılamaz mıydı?

Pek çok benzer soru eşliğinde eleştiriler getirilebilir, ama ne yapılırsa yapılsın, Suriye’nin Türkiye’ye ‘düşmanca’davranacağını ve bu yüzden teröre kendi çapında katkıda bulunacağını hesaba mutlaka katarak...

Dikkat çeken bir gariplik de şu: 1 Mart tezkeresi (2003) üzerine çıkan tartışmalarda “Irak’a askeri müdahaleye katılmak ülkemize terörü davet etmek demektir” tezini işitmezden gelenler, Suriye ile ihtilâfımızın terörü azdırdığını ileri sürenler aynı kişi ve kesimler... Türkiye askeri müdahalede bulunmadı Suriye’ye, bu yoldaki telkinlere sürekli direniyor; buna rağmen teröristler cesaret bulduysa, Irak’ta ABD’nin işgaline destek verseydik, Amerikan askerlerini topraklarımızda konuşlandırsaydık, halimiz kimbilir nice olacaktı...

Her türlü terör örgütünün avlanma alanına dönebilirdik.

Suriye’ye silâhlı müdahaleden uzak durmamızın gerekçelerinden biri de bu. Baas rejiminden destek görüyor terör, oradan aldığı güçle vuruyor, kendisini taşerona dönüştürerek...

Eleştirileri makul bir çizgide tutmak gerekiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar