Ferdan ERGUT
Başbakan’ın açıkladığı “demokratikleşme paketi” bu yazının söylemek istedikleri için sadece bir vesile… Adı “demokratikleşme” olan bir paketin katılımcılıktan bu kadar uzak hazırlanamayacağından, demokratikleşmenin bir tek adamın lütfu olarak sunulmasının başlı başına bir ucube olduğundan bahsetmeyeceğim, paketin içeriğine girmeyeceğim, eksikliklerini söylemeyeceğim. Meselem bu değil! Paket, yazının bahanesi!
Solda gittikçe yayılma emaresi gösteren hemen her konuda “kategorik reddiye”ye dair bir şeyler söylemek istiyorum. Bazılarının bir türlü arkada bırakmayı başaramayıp temcit pilavı gibi önümüze getirdikleri 2010 Referandumuyla ivmelenen bir ruh hali var. Atılan hiçbir adımın aslında önemli olmadığı, bütünüyle AKP’nin tezgahı olduğu konusunda –bazı örgütler müstesna- genel bir kabul oluştu.
İlk başlarda bu tarzı belirleyen ana unsurun, alışageldiğimiz siyaset yapma biçimi olduğunu düşünüyordum. Bu tarz, şu doğru kabulden yola çıkıyor: Karşımızda hegemonyasını gittikçe derinleştiren, devletin bütün unsurlarına hakim olmaya başlamış bir iktidar var. Daha sonra ise doğru olmayan şöyle bir hat izliyor: Bu iktidarın yaptığı hiçbir şeyi onaylayan pozisyonda olamayız; her ne yaparsa yapsın direnmeli; direnmenin mantıksız olacağı durumlar ortaya çıktığında da –en son paket meselesindeki gibi- olup bitenin aslında iktidarın göz boyamasından ibaret olduğunu halka anlatmalıyız. Bu muhalefet tarzını hiçbir zaman anlamlı bulmadım; toplumda herhangi bir karşılığı olduğunu düşünmedim. Ama yine de bu genel çerçeve içinde bu marazi muhalefet biçiminin açıklanabileceğini düşündüm.
Oysa şimdi onca alamet belirdikten sonra sorunun belki daha derinde olabileceğini düşünmeye başladım. Türkiye solunda (aslında açıkça Türk solu demek gerekiyor) ciddi bir “yenilgici” zihniyetin yerleştiğini düşünüyorum. Başarı hikayesi olmayan, sürekli direnişler ve acılarla yoğrulmuş bir tarih yorumu gittikçe zihin dünyamızı belirlemeye başlıyor. Eğer böyleyse, oldukça karamsar bir tablo ile karşı karşıyayız demektir. Zihniyetler ideolojilerden, siyasetlerden v.s. çok daha direngendir; bir kere yerleştiler mi değişmeleri çok uzun zaman alır. Örgütlü sol, çevresinde olup biteni eğer bu zihniyetin içinden anlamlandırmaya başlamışsa durum vahimdir; zira özgüveni bu kadar düşük bir politik öznenin akıp giden hayata müdahale etmesine imkan kalmaz. Söylenen ama söylemeyen bu “apolitik militan özne”, görünürdeki bütün “radikalliğine” rağmen siyaset yapamayacak, siyasetin imkanlarını genişletecek fırsatları bile değerlendiremeyecek, bütün bunların yerine fildişi bir kuleden sürekli hakikat vaz edecek ve olur’ları değil, olmaz’ları söyleyecektir. Yanılmış olmayı dileyerek temel meseleme geleyim.
Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin tarihi ve -her zaman onun bir parçası olmuş olan- solun tarihi bu “yenilgiciliği” hak etmiyor! Bu yazının temel meselesi ise bu kadar basit bir gerçeğin neden görünemiyor oluşudur. Hiçbir birey veya grup hayatın bütün gerçekliğini elbette göremez. Hiçbirimizin tanrısal/olimpik bir bakışı yok, olamaz da… Neyin görünüp neyi görünemeyeceği, zihin kalıplarımızın, teorik araçlarımızın elverdiğince mümkün… O kalıplar bizi bir yandan dünyayı gözleyecek araçlarla donatırken, bir yandan da sınırlıyorlar. Teorik çerçevemiz (hayatını idame ettirebilen istisnasız her birey teorisyendir!) aslında bir tünel... Her teorik çerçeve belirli bir alana ışık düşürüyor. O alanın dışında, karanlık hüküm sürmeye devam ediyor. Zorunlu olarak böyle! Kimi teorik çerçeve sınıf sorunlarına ışık düşürür ve o sorunları net görmemizi sağlar. O çerçeveye aşina olmayanların (mesela Marksist olmayanların) göremeyeceklerini görürüz. Ama yine karanlıkta kalanlar olacak! Coğrafya/iklim sınıftan daha mı az önemlidir? Ya da bireylerin/grupların tanınma ihtiyaçları, kimlik sorunları daha mı az varoluşa ilişkindir? Farklı teorik çerçeveleri yardıma çağırmadan bu alanlara ışık düşürmek çok zor. Hakikati ne kadar farklı açılardan kuşatırsak, dönüştürmeyi o oranda başaracağız!
Bir an için dünyayı algılama biçimimizi değiştirmeye çalışalım. Tarihle birlikte düşünelim. (Dilimize pelesenk olmuş “tarihsel düşünmek”ten değil; söylediğimiz her şeye bir zaman boyutu eklemekten bahsediyorum.) Bakalım o durumda neyi nasıl göreceğiz?
Son tahlilde bir nedensellikten bahsediyoruz. Bugün olmuş olan bir olayın (mesela “demokratikleşme paketi”nin) neden olduğuna dair fikir yürütürken hangi politik ve toplumsal öznelerin temel nedenler arasında olduğunu tartışıyoruz. Tarihle birlikte düşündüğünüzde zaten ilk elde söylenecek olan şudur: Tarihte hiçbir olgunun tek bir nedeni, tek bir öznesi yoktur. O olguya neden olan özneler ve olaylar birden fazladır. Çoklu nedensellik, tarihle birlikte düşünmenin birincil koşulu!
Yukarda söylenenler doğruysa: AKP, Türkiye’de olan biten hiçbir şeyin, ama hiçbir şeyin tek nedeni değildir! Tarihle birlikte düşünmeyen muhalefetimizin algısı ise şöyle işliyor: Türkiye’de bir tane politik özne vardır; o da AKP’dir. AKP seçenekler içinden seçer ve eyler! İstediği biçimde, istediği zamanda eyler! Onu kısıtlayan (belirleyen?) hiçbir dinamik yoktur. Türkiye’de olan biten her şey AKP’nin mühendislik projesidir.
Bir iktidar, sözde muhalefet eliyle ancak bu kadar muktedir kılınabilir! Bu dünya gerçek olamayacak kadar garip. Bu dünyada öncelikle tarih yok. Bu tasavvur –üstelik hiç farkında olmadan- bize aslında şunu söylüyor: Bu ülkenin bir demokrasi mücadeleleri tarihi yoktur. Daha öncesinden değilse bile en azından 1877’de açılan ilk Meclis için verilen mücadeleden başlayarak yapılan mücadelelerin toplam etkisi sıfırdır. Tarihçi Braudel’i yardıma çağırarak söylersem sadece bu “uzun dönemli” tarihin değil; Türkiye’de 1960’lardan bu yana verilen devrimci/sosyalist mücadelenin “orta dönemli” tarihinin de toplam etkisi sıfırdır! Bu yazıda söz konusu edilen muhalefetin dünyası 2002’de AKP iktidarıyla başlamış gibidir. Bu dünyada, tarihe, geçmişe yapılan bütün atıflar neredeyse seremoni atıflarıdır. Farklı grupların kendi iç dayanışmalarını (asabiye) arttırmak için kullandıkları bir motivasyon aracıdır geçmiş. Geçmişin bugünlere bıraktığı miras, somut çıktılarda aranmaz. Örgüt üyelerinin bağlılıklarını arttırmak için kullanılan –önemli oranda mitoloji de barındıran- tarihsel olgular içinden keyfi bir seçmeceyle oluşturulan bir araç kutusudur geçmiş…
Ortada, anlaşılması çok zor, çarpıtılmış bir gerçeklik var: Bütün tarihsel ve kişisel tanıklıklara rağmen bu ülkede sol, atılan demokratik adımlarda kendisini görmüyor! Görmediği gibi o adımları kendi eliyle AKP’ye hediye ediyor; alan boşaltıyor. Örneklere yerim kalmadı (oysa esas keyifli alan burasıydı!). İki üç örnekle bitirmek durumundayım. Referandumda “darbecilerin yargılanmasını” mümkün kılan maddeyi çok konuştuk. Bu mesele, AKP’nin mi meselesiydi? Kimsenin umurunda olmadığı o uzun yıllar boyunca bu meseleyi kim gündemde tuttu? Neredeyse 30 yıl boyunca her 12 Eylül’de yılmadan –hiç de kalabalık olmayan- o mitingleri düzenleyen, “darbeciler yargılansın” diyen AKP ya da öncelleri miydi? Elbette hayır? Bizlerdik. Ne zamana kadar? AKP bunu Referandum paketine dahil edene kadar! Sonra solun büyük bölümü anlaşılmaz bir akıl tutulmasıyla alanı hemen boşalttı. 30 yıllık mücadele tarihimiz yok olmuş ve kendi tarihsel gündemimiz birden AKP’nin manipülasyon aracına dönüşmüştü. (Birileri bunlar acı ilacı yutturmak için sunulan bonbon şekerleri falan demişti). Tarihsel gündemlerimiz bu kadar kolay manipüle edilebiliyordu; sadece bonbon şekeriydi!
Bir iki tane de “paketten” örnek vereyim: Bu ülkede 20 yıldır 12 Eylül’ün kamu çalışanlarına koyduğu siyaset yasağı ile kim mücadele etti? AKP ya da öncelleri mi? Elbette hayır! Başta 1996’da kurulan Tarihsel ÖDP olmak üzere birçok sosyalist, yıllarca bunun mücadelesini verdi, bedeller ödedi. Peki, o ırkçı “andımızın” kaldırılması için AKP ya da öncelleri ne zaman ağızlarını açıp laf ettiler? Bu alanda da asıl çabayı sarf eden, birçok tezviratı göğüsleyen Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları, demokratik kamuoyu değil miydi? Nefret suçlarının kabulü için kimler uğraştı? AKP ya da onun “düşünce kuruluşları” mı? Türkiye’de artık çocuklar ana dilinde eğitim (dil kursu değil!) almaya başlayacaklar? Kürt siyasal hareketinin baskısı olmasa –binlerce Kürt siyasetçiyi hapiste tutan- AKP’nin bu konuda herhangi bir adım atacağına ilişkin elimizde bir veri mi var?
Soru basit: Bütün bu ve benzeri konularda, mücadelenin merkezinde yer almış olan insanlar neden kamuoyuna dönüp bir başarı hikayesi anlatmazlar? Neden mücadelelerinin başarıyla sonuçlandığını, yıllar boyunca mücadelesini verdikleri meseleleri sonuçta iktidara kabul ettirdiklerini söylemezler de; yıllarını harcadıkları alanları bir anda boşaltıp iktidara bırakırlar?
Örnekleri çoğaltmanın yararı yok. Son iki örneğe geri dönüyorum: Nefret suçlarında anlayabildiğimiz kadarıyla LGBT bireyler hala kapsam dışı. Çocuklar ana dillerinde eğitim görebilecekler; ama parasını öderlerse! Paketin içinde hiç yer almayanları bahsetmedim bile: KCK’lilerin rehin tutulmaya devam edilmesi, yerel yönetim özerklik şartının şerhlerini kaldırmak gibi basit bir adımın bile henüz atılmamış olması v.s. Demek ki aslında yukarda söylediğim “başarı hikayesinde” henüz eksiklikler var. Eh, bundan doğal daha ne olabilir? Bu eksiklikler her ne zaman tamamlanacaksa, karşımıza başka eksiklikler çıkacak! Buna siyaset diyoruz zaten!
Yenilgiciliğin bir de bu yönü var: Atılan (attırdığımız!) adımların önümüze çıkardığı fırsatları görmemize engel oluyor. Özel okullarda anadilinde eğitim hakkını veren (vermek zorunda kalmış!) bir iktidarın kamu okullarında bu hakkı vermemekte artık nasıl zorlanacağını (daha doğrusu bu alandaki mücadelede elimizin nasıl güçlendiğini) göremiyoruz. Süryanilere verilen (yılların mücadelesiyle verdirtilen!) arazinin, azınlık vakıfları için yapılan mücadelenin önünü nasıl açabileceğini düşünemiyoruz.
Kimimiz bundan da beter: AKP’den herhangi bir şey talep etmenin neredeyse bir hainlik olduğunu, sırf talep etme halinin bile AKP’yi “meşrulaştırdığını” düşünen komünist partiler falan var memlekette. Siyaset, talep etmek değilse, iktidarın üzerine talep boca etmek değilse, taleplerin kabul edilmesi için kitleleri o taleplerin arkasına dizmeye çalışmak değilse başka nedir? Kürtler yıllardır bize ders verip duruyorlar. Hem mücadele ediyorlar, hem müzakere ediyorlar. Kendine güvenen bir politik öznenin neyi nasıl yaptığına bile bakamayacak halde miyiz?
Bunların hepsini görüyor ve düşünüyoruz ama iktidara adım attırmak için mahsus mu söylemiyoruz? Eğer böyleyse – ve mesela Kürt siyasal hareketi gibi arkanızda 30 yıllık başarılı bir politik mücadeleyle inşa edilmiş milyonlarınız yoksa- daha da saçma! Siyasetle uzaktan ilgili sokaktaki yurttaşın bile –iyi veya kötü- önemli bir şeylerin olduğunu hissettiği ortamda “hiçbir şey olmuyor” demenin hiçbir karşılığı yok. Olanları biliyoruz; üstelik olanların yıllara dayanan mücadelemizin sonucunda da olduğunu da biliyoruz. O zaman bunu söylemek için neyi bekliyoruz? İktidarı, muktedir göstermekten vazgeçip muhalefetimizin muktedirliğini niye vurgulamıyoruz?
“Tarihle birlikte düşünmek” demiştim. Bazı nedenler, çabuk sonuç verir. Önümde yürüyen adama başarılı bir çelme takarsam bu nedensellik kendisini çabuk gösterir: Adam düşer! Ama her nedensellik böyle işlemez. Bazıları çok yavaş ilerler (yine Braudel!). Buğday tarlası gördüyseniz, ya da bir greve şahit olduysanız her iki olgunun da arkasında çok daha yavaş ilerleyen bir nedensellik olduğunu bilmeniz beklenir. Çok önceden tarlaya tohumlar ekilmiş ya da işçiler arasında siyasal çalışma yapılmıştır. (Bkz. kamu çalışanlarına siyaset yasağının veya “andımızın” kaldırılmasının arkasındaki nedensellikler bahsi!)
2010 Referandumunda da, “demokratikleşme paketi”nde de, yıllara yayılan mücadelelerinin meşruiyetini kanıtlar biçimde iktidarın kendilerinden yardım istemek zorunda kaldığı solcu/devrimci “akil insanlar”da da yaşadıklarımız buydu: Az, küçük, yetersiz de olsa atılan adımlarda esas pay sahibi olmamıza rağmen kendimizi resmin dışına düşürmek için cansiperane uğraşıyoruz! Akıl tutulmasına rasyonel bir izah bulmak zordur: An itibariyle bulabildiğim, yenilgici ruh halidir! Bu halin de nedenleri var elbette, ama o da başka bir yazının konusu!
T24
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Eleştirel Düşünce ve Sol
6.01.2015 - Erdoğan'ı şiddetiyle başbaşa bırakmak...
28.07.2015 - Süreçler ve Çelişkileri Üzerine
30.05.2015 - HDP tartışmalarının gösterdikleri
5.02.2015 - 'Polis Partisi gelişiyor, genişliyor, güçleniyor!'
27.10.2014 - 12 Eylül Davası ve Sol’daki Akıl Tutulması
21.06.2014 - Özgürlükçü solun AKP eleştirisi: Bir güncelleme
3.06.2014 - İdrak Meselesi I- II: Kürt Meselesinde Gayrı-Kürtlerin “Bildikleri” ve Bil(e)medikleri
26.04.2014 - Meşruiyet meselesi, alternatif meselesidir
4.04.2014 - AKP’ye demokratikve sahici alternatif HDP’dir
20.02.2014
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
ADİL
Eline ,diline sağlık yazarım , kışkırtıcı değil uzlaştırıcı bir kalem. BU ülke senin gibi ayrıştırıcı değil , birleştirici yazarlara ihtiyaç duyuyor. Saygılarımla.
Tarafsız
Çok güzel bir yazı olmuş. Böyle tarafsız yazan yazarlarımıza ne mutlu.