Hadi ULUENGİN

Aksaray litürjisi
1.11.2014
1803

 LÜGATE de baktım ama “liturgie – litürji”sözcüğünün tam karşılığını bulamadım.

Gerçi Hıristiyanlık kastedilerek dinî ayinlerdeki usul ve sıralama olarak zikrediliyor.

Doğru. Doğru, fakat deyim Frenk lisanlarında hanidir daha geniş bir anlam kazandı.

***

ŞÖYLE ki, bugün “litürji” dendiğinde yukarıdaki dinî çağrışıma mecazî bir geri plan da yüklenmiş ve kelime laik bir kutsallığı, seküler bir töreselliği de yansıtmış oluyor.

Tabii siyaseti estetik boyutlarla donatmak tasavvurları da bunun içine giriyor.

O hâlde, böylesine tasavvurların özellikle totaliter ve otoriter ideolojiler açısından geçerli olduğunu düşünür; artı, onların bu estetizasyon atılımlarında daima yapılara öncelik verdiğini hatırlarsak, mimariyi de mutlaka “litürjik” kutsalın başköşesine oturtmamız gerekir.

Şimdi bir parantez açıyorum.

***

KOMÜNİZMİN yıkıldığı 1989 yılını farklı Doğu Avrupa ülkelerinde geçirmiştim.

Varşova’ya daha ilk indiğim an beni dehşete düşüren şey de Stalin’in Alman savaş esirlerine yaptırttığı ve Polonyalılara “hediye” (!) ettiği Kültür ve Bilim Sarayı olmuştu.

Sonra Moskova’da da ikizini gördüğüm kırk üç katlı ve deccal siluetli bir gudubet ki, barok mu desem, neo-gotik mi desem, konstruktüvist mi desem, tarzı bunların hiçbiri değil!

Yahut hepsi birden ki, Leh başkenti sakinleri yegâne Varşova panoramasının Saray’ın tepesinde olduğunu, çünkü hilkat garibesinin bir tek buradan görülemediğini söylüyorlardı.

***

1990 Mayısında ise Romanya’daki ilk hür seçimleri izlemek için Bükreş’e gittim.

Aman Allah’ım o ne! İçi boş ama geçmiş yolculuklarımda inşaatına rastladığımı ve kızıl diktatörÇavuşesku’nun en vahim “delirium”alâmeti olan “Halkevi” zahiren bitmiş.

Muhtemelen dünyanın en hacimli binalarından birisi olan ve “Conductator”yoldaşın haniyse şehrin yarısını yıkarak yoktan var ettiği bu yapı Varşova’dakine bile rahmet okutuyor.

Hem üslup açısından eklektik, hem de dev cüssesiyle insanın üstüne üstüne yürüyor...

Totaliter“litürjideki” kutsallığı bundan daha iyi yansıtan bir sembol az bulunur.

***

AKLIMA o an, Hitler’in zafer ertesi Berlin’i için tasarladığı ve hassa mimarı Speer’e yaptırttığı maketlere günlerce bakarak kendinden geçtiği “Germania” projesi gelmişti.

Zaten Alman şehirleri bombalandıkça Nazi lider de Roma yanarken hazza varan bir Neron gibi, “yıkım zahmetinden kurtulduk, inşaatlar daha hızlı ilerler” diye seviniyordu.

Her hâlükârda şu kesin:

Stalin’ler, Mussolini’ler Hitler’ler veya Kuzey Kore Kim’leri falan...

Totaliter veya otoriter oldukları için siyaseti estetize etmek; dolayısıyla onu kutsalla donatmak zorunda olan bütün ideolojiler ve liderler daima “liturjik” mimarilere meylettiler.

Ve işte şimdi bunlardan yola çıkarak “Aksaray” diye anılan ve Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı için yaptırttığı yapı hakkında yalnız iki kelime söyleyeceğim.

***

BİRİNCİSİ, “kitsch”!

Yani hiçbir dilde tam karşılığı olmayan bu Almanca kökenli kelimeye en yakın Türkçe ifadeleri kullanırsak sakil, rüküş, gudubet, çirkin, ucube!

Eklektik sözcüğü dahi iltifat kalır. Zira “Aksaray” farklı üslupları bile değil ancak farklı zevksizlikleri melezleştiren ve onları zirveye vardıran bir hilkat garibesini andırıyor.

İkinci olarak ise aslında bir şey söylemeyeceğim.

Sadece ve sadece mimari açıdan yukarıdaki “litürjik” kutsalları inşa etmiş ideoloji ve liderlerin er veya geç dayatan sonunu hatırlatmakla yetineceğim ki, takdiri size bırakıyorum.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar