Hasan ÖZTÜRK
Her şey o gün başlamıştı. Bıyıkları yeni terlemişti daha. Babasının değirmenine yemek götürmüştü. Babasıyla, imamlık maaşının dışında, ek ücret almak için değirminde çalışan köy imamı, onu görünce işi paydos etmişlerdi. Ellerini yıkayıp yemeğe oturduklarında, değirmenin yanındaki zeytinliğin sahibi olan İsmail Başaran'ın kendilerine doğru geldiğini gördüler. Değirmenci Rıza Aga, gönlü bol bir adamdı. Başaran'ı görünce seslenmişti : "Gel gomşu, buyur. Gaynanan seviyomuş". Başaran'ın da karnı aç olacak ki bu çağrıya karşı çıkmadan oturdu. Hep birlikte yemeklerini yerken Fevzi, Başaran'ı süzüyordu belli etmeden. Yeni çıkmıştı hapisten Başaran. Bir adam öldürmüş, yıllarca Bursa Cezaevi'nde yatmıştı. Kanlılarının karşısında dolaşmamak ve hem de yıllardır ayrı kaldığı zeytinliklerini görmek için buralara gelirdi. Başaran'la göz göze geldiklerinde utanmış, başını çevirmişti.
Başaran, onu gösterip, babasına dönmüş "Maşallah, delikanlı olmuş seninki," demişti. Babası : "Öyle ama İsmal, pek cılız be." diye yanıt vermişti. Gerçekten cılızdı. Gençliğindeki cılızlık halen de sürmekteydi. Upuzun boyuna karşılık, elli kiloya çıkamıyordu bir türlü.
Yemekler bitmiş, köyün imamı duasını etmişti. Diğerleri âmin deyip ellerini yüzlerine sürerlerken, Başaran ellerini indirmeden yeni bir duaya başlamıştı:
"Yıldızlı meşin gabı
Parçalanmış kitabı
Ay altında dün gece
Deli bir derviş gibi
Mumu sönmüş, rahlesi yere devrilmiş gibi
Okudum saatlerce
. . . . . . . . "
Dua devam ediyordu. İmam ve Değirmenci Rıza, gözlerini kapatmışlar, huşu içerisinde dinliyorlar ve bölüm sonlarında da "Amin" diyorlardı. O, bildiği dualara benzetememişti Başaran'ın okuduğunu. Ancak, Köyün imamı ve dini bütün bir müslüman olan babasının gerçek olanla, olmayan duayı birbirinden ayırt edebileceklerini düşünmüş, o da ellerini açmış âmin diyordu. Dua bittiğinde, babasıyla, köyün İmam'ı ciğerlerinin derinliklerinden gelen bir, "Amiiin" çekmişlerdi...
Ertesi gün karşılaştıklarında, Başaran ona sormuştu:
-Nasıl? Beyendin mi düvayı?. "
-Beyendim ama. Bildiyim düvalara benzemeyo be İsmal Aga?.
-O düva kimim biliyon mu?.
-Kimin ?
-Nazım Hikmet'in.
-Kim o Nazım Hikmet?
-Mapıslık arkadaşım benim.
Daha sonraları dost olmuşlardı Başaran'la. Nazım'ın kim olduğunu öğrenmiş, başka şiirlerini dinlemişti. Yaşamı ve düşünceleriyle ilgili çok şey öğrenmişti Başarandan. Biraz daha yaşlanınca köye muhtar seçmişlerdi kendisini. Onun sayesinde, köyde sık sık işlenen cinayetlerin arkası kesilmişti. Kitap ve gazete okunur olmuştu köyünde. Başarılı bir muhtarlık yapmıştı...
Köyden arkadaşlarıyla birlikte, ilk kurulan sosyalist partiye girmişler, partinin merkez yönetimine kadar yükselmiş ve hatta milletvekili adayı olup radyoda seçim konuşması yapmıştı partisi adına. Seçimlerde köyünden beş yüzün üstünde oy çıkmıştı partisine. Sosyalist aydınlar akın akın gelip onun köyünü incelemişlerdi.
Yıllar birbirini kovalamış, o, yılmadan sürdürmüştü savaşımını. İşte, şimdi de buradaydı. Bodrum katta bir nezarethaneydi burası. Rutubetli ve küf kokan nezarethane, uzun bir demir parmaklıkla ayrılıyordu polislerin nöbet tuttukları bölümden. Herkesin gözü giriş kapısındaydı. Sorguya çıkarılacakları çağırmaya gelen polis o kapıdan girerdi.
Sırasını savmıştı Muhtar bugün. Hiç de kolay olmamıştı bu. İncecik bedeni, sorgudaki işkenceyi taşıyamamıştı. Sorguda kötüleşince hastaneye kaldırmak zorunda kalmışlardı onu. Hastanedeki doktor geldi gözünün önüne. Utancından gözlüklerinin arkasına saklanmak ister gibiydi sanki kadın. Başındaki polisler, Muhtar'la konuşturmamışlardı Doktor'u. Muhtar kendi durumunu unutmuş Doktor'un haline acımıştı. Emniyete getirilip nezarete bıraktıklarında, biraz daha iyiceydi Muhtar. Arkadaşları kendisiyle ilgilenmişler, rahat etmesi için battaniyelerini onun altına sermişlerdi. İlaçlarını Avukat Ahmet içirmiş; onu eğlendirmek için, sahanı darbuka yapıp çalmış, diğer arkadaşlarını da oynatmıştı. Polisler Ahmet'i sorguya götürmek için geldiklerinde, o, çok sevdiği Muhtar'ın yanına gelip, son bir kez daha ilgilenmişti. Muhtar onun sorguya gittiğini anlamış : "Gidiyon mu ?" diye sormuş, o da : "Kaygılanma. Gittiğim gibi gelirim" demişti.
Diğerlerinden çok sürmüştü Ahmet'in sorgusu. Yaman delikanlı diye düşündü Muhtar. Jandarma, komünist diye köylülerine baskı yaptığında, Avukat olarak Ahmet koşmuştu yardımlarına. O kadar uğraştığı halde, kendisine ücret sorulduğunda gülmüş: "Ücret sizin dostluğunuz," demişti. "Bir kız bulamadın bana Muhtar," diye takılırdı. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyordu Ahmet. Arkadaşlarının evlerine gider, saatlerce oynardı onların çocuklarıyla. "Çocuk sevgisi başka şeye benzemiyor," derdi.
Başka davalardan sorgulanan gençler de ilgi gösteriyorlardı Muhtar'a. Hepsi, ayrı ayrı gelip hatırını soruyorlardı. Dışarıda birbirini vuran aynı davaya inanmış kişilerin bu durumunu gördükçe, birbirimizin hatırını sormak için, buraya düşüp, bu acıları çekmemiz mi gerekiyordu diye düşünüyordu Muhtar.
Başka bir avukat daha vardı gözaltına alınan. Karısıyla birlikte almışlardı onu. Sorguya da karısıyla birlikte çıkarıyorlardı. En çok onun durumuna üzülüyordu Muhtar. Kendisinin de sorguda olduğu bir gün, o avukata söylenenleri duymuş, insanlığından utanmıştı. "Ah ulan, dışarıda elime bir geçseler bu adamlar..." diyordu. Biraz sonra o Avukat geldi yanına. Endişeliydi. Muhtar onun endişesini anlamıştı.
-Çok sürdü be Abi, dedi Avukat.
-Gonuşmadıyı için tutuyolla.
-Yine de uzadı.
-Ahmed, o yükün altından galkar, gorkma.
-Sen nasılsın ?
-Daha eyiceyim.
-Ne sordular ?
-Kim partiledi seni, parti adın ne diye deye soruyolla.
-Söyledin mi ?
-Söylemedim. Söylemeyi de düşünmeyom.
-Dayanabilecek misin ?
-Ölmezsem dayanırım.
O gün, güzel bir sonbahar günüydü. Eski değirmenlerinin olduğu zeytinliğe kadar yürümüştü. Anıları canlanmıştı gözlerinde. Ölen babasını anımsadı. İmam da ölmüştü. Başaran sağdı. Dua sahnesi gözünün önüne geldiğinde gülümsedi. Başaran'a öykünerek : "Yıldızlı meşin gabı, " diye mırıldandı... İllegal politik yaşamı o gün başlamıştı. Partisi, On iki Mart'ta kapatılınca boşluğa düşmüştü. Muhtarlığı da başkasına bıraktığından iyice sıkılıyordu canı. Köye döndüğünde kendisini aradıklarını söyledi karısı.
-Kimmiş ? diye sordu.
-Bilmeyom. Gavede bekleyomuş, dedi karısı.
Muhtar kahveye gittiğinde kendisini bekleyeni görünce sevindi. Uzun yıllardır göremediği bir dostuydu. Aldı, evine götürdü onu. Birlikte, yemekte Nazım'dan söz ettiler. Onun partisinden de... "Nazım için diktiğiniz çınarı gördüm gelirken, çok büyümüş" dedi arkadaşı... Sorguda o arkadaşını soruyordu polisler kendisine. Ölse de vermeyecekti adını. Arkadaşının kendisine sevgiyle bakan gözleri geldi karşısına. Onun, annesiz büyüttüğü iki çocuğunun yalvaran gözlerini gördü daha sonra... "Hayır. Yapmamalıyım, öldürseler vermemeliyim adını". Biraz ileride duvara yaslanmış oturan sendikacı arkadaşı, uykusunda yüksek sesle bağıran Muhtar'ın yanına koştu. Onu, kolundan tutarak yavaşça sarstı. Muhtar uyandı. Sendikacı : "Kâbus gördün sanırım" dedi. Muhtar bir bardak su istedi. Ağzı kurumuştu. Sendikacı suyu getirdi. Suyu içtikten sonra Sendikacı'ya sordu :
-İndirdiler mi Ahmed'i ?
-Hayır.
-Çok uzadı ?
-Evet.
Muhtar, arkadaşının yardımıyla bir sigara yaktı. Derin bir soluk çekip sigarasından, üfledi... Cılız bedeni dayanabilecek miydi bu denli baskıya? Adamlar çok acımasızdı. Ölmeden çıkmak istiyordu buradan. Ölümü düşününce karısı, iki oğlu ve biricik kızı geldi gözünün önüne. Ölme sakın, der gibi bakıyorlardı yüzüne... Çocukluğundan beri böyleydi. Ne yapsa bir dirhem et tutamıyordu. Sorguda, Bekir Çavuş'a vurdukları zaman kaba döşeğe vurmuş gibi, bana vurduklarında kemik yığınına vurmuş gibi ses çıkıyor, diye anlatmıştı arkadaşlarına.
Karısı elindeki sigarayı gösterip :
-İçme, onu dedi.
-İçmeyip de napem be hanım? diye karşılık verdi ona.
-Kimlen gonuşuyon Muhtar Aga? diye sordu, yanında uzanmış dalgın dalgın düşünen Bekir Çavuş.
Durumun ayırdına varan Muhtar güldü :
-Burda bile ırahat yok be Bekir Çavış.
-Rahat etsin diye mi getirdiler seni buraya Muhtar Aga?
-Yok yok. Onu demeyom. Garı garı. . Elindeki o cigara ne? deye soruyo benim garı.
-Benimkinin hiç uğradıyı yok. Boşandı mı ne?
-Senin gibi adam bırakılır mı be Bekir Çavış?
-Neye be Muhtar Aga?
-O gadar dayak yiyon da gık bile demeyon?.
-Decem decem. Gık da decem. Yandım Allah da decem de. Gel gelelim utanıyom. Senin durumuna bakıyom da utancımdan ses çıkaramayom.
Muhtar, Bekir Çavuş'un şakalarına çok gülerdi. Fakat bugün gülecek gücü kendisinde bulamıyordu. Elindeki sigarayı güç bela söndürüp uykuya daldı.
Ahmet saatler geçtiği halde halen sorgudaydı. Bir ucunu penisine, diğer ucunu ayak parmaklarına bağladıkları tellerle bedenine elektrik veriyorlar, kum torbalarıyla dövüp, hayalarında sigara söndürüyorlardı. Ahmet uzun süre dayandıktan sonra çığlıkları kesilmişti. Sorguculardan biri yaklaşıp, Ahmet'in hareketsiz duran bedenine baktı. Nabzını tuttu ve yanındakilere : "Öldü orospu çocuğu," dedi. Ağlamak istiyordu Muhtar, ağlayamıyordu. Yerde yatan Ahmet'e sarılmak istedi, polisler engellediler. Ahmet'in ölüsü konuşuyordu. "Üzülme" Muhtar aga" diyordu. "Biliyordum sonumun böyle olacağını." Muhtar, sorguya gireliden beri hiç yalvarmadığı polislere ağlayarak : "Ne olursunuz? Bir kerecik sarılayım" dedi. Şefleri, Muhtarı bırakmalarını söyledi polislere. Muhtar, Ahmet'in ölüsüne sarıldığında hıçkırıkları iyice yükselmişti. "Ölme," diyordu Ahmet'e. "Ölme. Yapacak çok işimiz var daha." Sayıklayan Muhtar'ı Bekir Çavuş uyandırdığında, kalbi örse vuran çekiç gibiydi. Bekir Çavuş'un verdiği suyu içti. Uyku tutmayan birkaç arkadaşı daha toplanmışlardı çevresine. Diğer Avukat yanına çömeldi, dostça elini tuttu Muhtar'ın :
-Ne oldu Abi?
-Ölmüş gördüm rüyamda Ahmet'i.
-Eh. Geçmiş olsun", dedi Bekir Çavuş. Demek ki çok yaşayacak...
-Uyumasam iyi olacak, dedi Muhtar.
Çarpıntısı geçmişti Muhtar'ın. Bi sigara istedi, yakıp verdiler. Bekir Çavuş:
-Yenge gızmasın cıgara içtiyine ?
-Yenge nerden görecek ? Dedi Sendikacı Özcan.
-Herkesi kendin mi sanıyon sen ?
-Niye? diye sordu, Bekir Çavuşun konuşmasından bir şey anlamayan Sendikacı.
-Muhtar Aga isdediyi zaman gonuşuyor yengeyle.
-Nasıl oluyor o öyle ?
-Kendisine sor. Demin gonuşurken gördüm.
-Şeytan aldatıyordur ?
-Şeytan meytan. Seni niye aldatmıyo ?
-Bekir Çavuş'un diline düşceyine, polisin eline düş daha iyi, dedi Muhtar.
Çay kaşığının sesini duyunca nöbetçi polislere baktı Muhtar. Çay demlemişlerdi. Canı ne kadar da çok çay istiyordu ki. Kuruyan dudaklarını ıslatmak için yanındaki bardaktaki suyun kalanını içti. Köydeki dereleri düşündü. Kışın güneş açıp da karlar eridiğinde ne güzel akarlardı. Pırıl pırıl sularıyla, kocayemiş, püren, meşe ağaçlarının arasından geçerek zeytinliklere varırlar;zeytinliklerin arasından süzülüp İznik gölünün sularına karışırlardı. İznik gölü geldi gözlerinin önüne. Anılarında önemli yeri vardı bu Gölün. Başaran'ı anımsayıp gülümsedi. Gür sesiyle ne güzel şiir okurdu. Bir gün İznik Gölü'ne bakarak bir şiir okumuştu. Başarana öykünerek aynı şiiri okumaya başladı:
İznik gölünde akşam oldu.
Bedreddin eğildi suya
Avuçlayıp doğruldu.
Ve sular
Parmaklarından dökülüp
tekrar göle dönerken
dedi kendi kendine
"-O ateş ki kalbimin içindedir
tutuşmuştur
günden güne artıyor.
Dövülmüş demir olsa dayanmaz buna
eriyecek yüreğim...
Ben..
Tam tepesine düşen ağır bir kütlenin çıkardığı tok ve güçlü bir sesle Muhtarın okuduğu şiir dudaklarında donup kalmıştı. Birbirlerinin yüzüne soran bakışlarla bakıyordu herkes. Muhtar, canının acısına bakmadan doğruldu. Nöbetçi polisler de irkilmişlerdi ne olduğunu anlayamadıkları bu sesten. Muhtar oradaki nöbetçi polislerden birisinin telefonu çevirdiğini gördü. Telefondan yanıt alamayan polis, alıcıyı yerine koydu. Muhtar, aklına gelen o korkunç olasılık gerçekleşecek diye korkudan sapsarı kesilmişti. Yine örse vurmaya başlamıştı yüreği... Uyuyanlar tepelerine düşen cismini çıkardığı sesten uyanmışlar, uyku sersemliğini atmaya çalışıyorlardı üzerlerinden. Muhtar'la Avukat nöbetçi polislerle konuşmak için demir parmaklıkların yanına gittiler. Nöbetçiler de merak ediyorlardı ne olduğunu. Yeniden çevirdiler telefonu. Yine yanıt alamadılar. Polislerden esmer ve tıknaz olanı, ne olduğunu anlamak için dışarıya çıktı. Polislerin içlerinde en az küfür edeniydi o. Bazen çay da demleyip verirdi nezarethanedekilere.
Muhtar ve arkadaşları giden polisin getireceği haberi kaygıyla beklerken, içeriye başka bir polis girdi. Kaygılıydı. Nezarethanedeki avukatın çocukluk arkadaşıydı içeriye giren polis. Fırsat buldukça Avukat'ın hatırını sorar, ancak, yöneticilerden korktuğu için çok konuşamazdı onunla. Polis, çocukluk arkadaşı Avukat'ı karşısında görünce derin bir soluk aldı. "Düşenin avukat olduğunu söylediklerinde sen sanıp, çok korktum," dedi. Anlaşılmıştı. Üzerlerine düşen Avukat Ahmet'ti. Muhtar, olduğu yerde hafifçe sallandı, düşmemek için diğer Avukat'a tutundu. Boşuna. . . Tutunduğu arkadaşı ellerinde eriyor, hızla yok oluyordu. Tavan hızla alçalıyor, duvarlar üstüne üstüne doğru geliyordu. Işıklar da kararmıştı aniden. Ve bu karanlık Muhtarı da eritmeye başlamıştı. Havası boşalan bir balon gibi, önce bir yerlere uçtuğunu sandı. Daha sonra da yere düştüğünde bilinci yerinde değildi Muhtar'ın. . .
Ahmet'in olayından bir kaç gün geçti. Muhtar'ı yine çıkardılar sorguya. Polisler gözleri bağlı olarak yere yatırdılar Muhtar'ı. İçlerinden biri : "Bak Muhtar," dedi. "Ahmet öldüğünde tam senin olduğun yerde yatıyordu. Bugün de konuşmazsan senin sonun da Ahmet'inki gibi olacak." Muhtar susuyordu. Sorgucuları tahrik etmemek gerektiğini biliyordu. Sorguda kaldığı sürede öğrenmişti bunu. Sorguda, cinayet, soygun gibi suçları olmayan, polisle silahlı çatışmaya girmemiş, yani, Muhtar'ın durumunda olan kişilere işkence yaparken zorlanıyorlardı. Bunun için de içlerinden biri, arkadaşlarına sürekli ajitasyon çekip onları işkenceye hazırlıyordu. Onun için, Muhtarın yapacağı kışkırtma tam onların istediği şeydi. O zaman tahrik olan polisler ajitasyona gerek kalmadan ve daha ağır işkence yapabilirlerdi. Muhtar, Ahmet'in adını duyunca; üstelik de, onu öldürmediklerini inkar edip, kendisinin camdan atladığını söyleyen polis : "Ahmet öldüğünde tam senin olduğun yerde yatıyordu" diye birkaç kez yineleyince, bir anda, Ahmet'in göremediği ölüsü gözünün önünde gelmişti. Hiç bir şey düşünemedi o anda. Ve polislere kendi ölüsünü de sunar gibi bağırdı: Beni de öldürmeyenin avradını... Bir an sessizlik oldu. Bomba düşmüştü sanki sorgu odasına. Sorgularda alışık olmadık bir şeydi bu... Kışkırtıcılıkla görevli polis mutluydu şimdi. Bir sigara yakıp derin bir soluk çekti ve dumanını Muhtara doğru üfürdü...
Polis otosu hastanenin yokuşunu çıkarken baygın durumdaki Muhtar kendisine geliyordu. Hafifçe aralamıştı gözlerini. Yaşadığına inanamadı ilkin. Bir süre çevresini dinlemeye çalıştı. Sesler duyar gibi oldu. Nerede olduğunu düşündü çıkaramadı. Elini oynatmaya çalıştı. Sol elinin serçe parmağını oynatabildi ancak. Yavaş yavaş daha çok şey duymaya başlamıştı biraz ağır işiten kulakları. Şimdi de yokuştan çıkan arabanın motor gürültüsünü duyuyordu. Çok geçmeden yüreği örse vurmaya başladı yeniden. Elini yüreğinin üstüne koymak istedi, gücü yetmedi. Yüreğinin her vuruşunda biraz daha inanıyordu yaşadığına...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2015
20.12.2014
7.12.2014
16.11.2014
26.10.2014
11.10.2014
27.09.2014
14.09.2014
3.09.2014
16.08.2014