Mücahit BİLİCİ
Kavramların tarih içinde bir ortaya çıkış anları vardır. Çünkü kavramlarımız da bizim gibi doğar, büyür ve bazan ölürler. Ne zaman yaşadıkları, hangi tadilatlardan geçtikleri önemlidir. Mesela şimdi Psikoloji ismine temel olan Pysche (psik) kelimesini ele alalım. Normalde bu kelime ruh demektir. Psikolojiye hala ürkek de olsa ruhbilimi denmesinin böyle etimolojik bir sebebi var. Fakat bilim artık ruh’u kabul etmiyor. Ruh var olduğundan veya yok olduğundan değil, bilgisayar dilinde söylersek, format uyuşmazlığından o dosyayı kabul etmiyor. Onun yerine “akıl” (mind) denmeye başlandı. “Ruh hastalıkları” mı yoksa “akıl hastalıkları” mı demeliyiz? Aynı şeye atıfta bulunan bu kavramlar zamanla pratik işbölümüne gidebilir. Mesela ruh hastalıklarına daha tıbbi, akıl hastalıklarına daha bilişsel bir tasnif uygulanabilir. Ancak bu karmaşa eski ile yeninin birarada kullanılmasının sonucu gibi görünüyor. Hatta “ruh”a göre daha yoksul bir kavram olan “akıl” da fazla soyut ve gayribilimsel olduğu için psikoloji bilimi bugün “akıl”ı da pek sevmez, onun yerine “beyin”i kullanır. Daha somut, biyolojik şeylere meyleder: Genler, loblar, sinirler vesaire. Bu tabi bir açıdan insana (manen olmasa da maddeten) daha çok nüfuz edebilmekten kaynaklanıyor. ‘Mutluluk geni’, hatta ‘Tanrı geni’ bulundu gibi haberler, populer bilimsel heyecanlar bu nüfuzu yansıtıyor. Bir açıdan da Ruh’tan ta Beyin’e kadar düşmek, insana dair tasavvurun gittikçe çoraklaşmasının bir sonucudur.
Vicdan kelimesi de hala çoğu zihinde tamamen temayüz etmiş, ayrışmış bir kavram değildir. Türkçede daha az sorun olmakla birlikte, mesela İngilizce’de çoğu insan vicdan demek olan “conscience” ile şuur veya bilinç demek olan “consciousness”i birbirine karıştırır. Fransızcada bu iki kelime ayrışmamıştır, aynı kelime ile ifade edilir. Diyebilirsiniz ki ama zaten şuurlu olmak vicdanlı olmak demek değil midir? Bunun cevabı hem evet hem de hayırdır. İşte bu yüzden zaten her kavram ve tarif ettiği atıf nesnesi bir kültürde her zaman kamilen netlik kazanamayabilir. Vicdanı bir kelime olarak çok kullanıyor olmamız onun mahiyetini iyi bildiğimiz anlamına gelmeyebiliyor.
Peki İslam’da vicdan var mı?
Arapça’da “vicdan” “vecede” fiilinin mastarıdır. “Vücud” kelimesi ile aynı kökten gelir ve “bulunum yahut bulmak” gibi anlamları var. Vicdan bir tür mevcut olma halidir. İnsana özgü bir “bulunma” halidir. Vecd kelimesi ki kendinden geçmek anlamındadır, insanın kendisi ile arasındaki mesafenin kapanması anlamında bir “kendini bulma” halidir. Etimoloji her zaman yararlı olsa da birşeyi anlamak için etimoloji hiçbir zaman yeterli değildir.
İslami ilimler bize “vicdan”ın İslamın ilk asırlarında hiç kullanılmadığını söylüyor. Bu kadar kıymetli ve mübarek bir kelime acaba neden İslamın erken tarihinde yok? Hatta İslamda vicdan neden yok? diye de sorabiliriz bu soruyu. Fakat bu soru kulağa o kadar haksız bir soru gibi gelir ki insan rahatsız olur. Çünkü İslamın vicdanın maksadından uzak olduğunu söyleyemeyiz. Bilakis, mü’minler için İslam vicdandır. Lakin, bu kavramın kendisine İslamda neden yer bulamadığı sorusu yine de meşru bir sorudur.
Vicdan kelimesi, Yunan felsefe metinleriyle temas ve İslam felsefesinde “vücud” (varlık) kavramının kurcalanması ile tedavüle giriyor gibi görünüyor. En azından 8. Yüzyıldan önce İslam’da vicdan yok. Yine de bugünkü anlamda vicdan kavramı, mesela Hegel’e göre, Antik Yunan’da da yoktu. Yani kadim medeniyetlerin hiçbirinde vicdan yok. Çünkü Tanrı veya Tanrılar var. Tanrı çekilince, vicdana yer açılıyor. Tanrı doğrudan varsa, vicdana henüz ihtiyaç hasıl olmuş değil. Çünkü Tanrı o adı taşımasa da kollektif vicdanı temsil ediyor. Elektriğe bağlı olanın jeneratör bulundurması gerekmiyor.
Vicdan dini değil ahlaki bir kavram
Bugünkü anlamıyla Vicdan’ın doğması için insanın modern birey anlamında “muhtar” (ihtiyar sahibi), “otonom” (özerk) bir aktör (fail) haline gelmesi gerekiyordu. Taklid ehlinde vicdan olmaz. Sorumluluk almayan, emirkulu kategorisinde olan insandan yapma canlı türlerinde (yani asker, memur, alet-edevat, tetikçide, iletkende, meyyitte) vicdan olmaz. Vicdana izin vermeyen meslekler var. Eşyanın, müridin, vagonun vicdanı olmaz. Çünkü lokomotife bağlıdır. Eskiden merbut olunan lokomotife Tanrı deniyordu. Lokomotifi bozulan bir vagonun hareket etmesi, yani kendinden hareket edebilir hale gelmesi nasıl mümkün olacak? Kendi kendine hareket eden vagonlara biz bugünkü dilde otomobil diyoruz. Oto-mobil, hariçten değil zatından/kendinden hareket eden vagon demektir. İyiyi ve doğruyu ayırabilen (akıl ve baliğ) ve “sorumlu”(mes’ul) sayılan insanda “vicdan” ilk kez ortaya çıkar. Vicdan doğuştan değil, bulunuştan gelir. Toplumsallaşmamış bir insanda (yani vahşet halinde) vicdan bulunmaz, iman da olmaz.
Tanrı öldü, vicdan doğdu
Bu hakikati hemen ucuz ateistik sloganlara bağlamayalım. Zira dindar veya ateist çok anlayış yoksunu yobaz var. Zira, cehaletin dini ve rengi yoktur. Evvela, yüzeysel ateistlere kötü haberim şudur: Tanrı öldü demek Tanrı yoktur demek değildir. Kral öldü demek, Krallık yıkıldı demek değildir. Kral ölünce, yaşasın Yeni Kral demek zorunda olanların Tanrı’nın ölümüne sevinmeleri kursakta kalacak kısa bir sevinçtir. Kral değil krallık bile öldüğünde, yönetim gerçeği ortadan kalkmaz. En fazla öz-yönetim yahut demokrasi adını alır. Dinsiz olabilirsiniz ama ahlaksız olamıyorsunuz. Çünkü din modern çağda Kant gibi peygamberlerin eliyle ahlak suretini aldı. Tanrı dağıldı ama yok olmadı. İman yurttaşlık adını aldı. Kişiye özgü hale gelen Tanrı da Vicdan suretini aldı. Yani Tanrı öldü ama vicdan olarak yeniden doğdu.
Tanrı’nın ölümünü ilan eden Nietzsche, özetle şöyle diyordu: Dinin anlattığı suretiyle bir Sultan gibi hükmeden Tanrı artık onu ispata çalışan akıl eliyle inanılamaz hale geldi. “Tanrı öldü” demek alemin nuru çekildi demektir. Yani elektrikler kesildi. Nietzsche şöyle der: Tanrı ölünce, herkes kendi birer Tanrı olmak zorundadır. Yani herkes kendinden nur çıkartmak, bir mum yakmak veya bir nur saçmak zorunda kalacak diyor. Çünkü uluhiyet ölmüyor, farklı bir surette yeniden doğması gerekiyor. O yüzden Nietzsche’yi okuyup da buna binaen ateizmi bir meziyet sayan kişiler cahil insanlardır. Nietzsche’nin işi Tanrı ile değil, değerler ile ilgilidir. Yani alemdeki nuraniyet: Sokak lambaları, trafik ışıkları, sinyaller… İnsanlara doğru davranışı gösteren (eski tabir ile hidayet ve irşad için kullanılan) elektriğin kaynağı olan eskimiş trafonun artık bu yükü çekemediğini ve yandığını söylüyor. Yeni bir batarya sistemine geçilmesi gerekiyor.
Bu yeni kurulum sağlanıncaya kadar zifiri bir karanlıktan geçişin yaşanacağını söylüyor. O karanlığa nihilizm diyor: Yani gözün yol görmediği bir karanlık, herşeyin gecenin zulmetiyle simsiyahlikta yekpare hale geldiği farksızlık halidir nihilizm. Yeni ışıklandırma sistemine olan lüzumu da şu kavramıyla dile getiriyor: “değerlerin yeniden değerlen’mesi” yani takdiri (re-valuation of all values). Tanrı’nın ölümü sokak lambasının sönmesidir. İnsanın Tanrı olması da ışığını artık kendi içinden jeneratör gibi üretmesi gerektiği anlamına geliyor. Görüldüğü üzere bir put olarak Tanrı devriliyor ama uluhiyet nuraniyet suretinde varlığını ve bir ihtiyaç olma lüzumunu devam ettiriyor.
Tanrı gündüze yolaçan Güneş idi. O batınca, ortaya çıkan karanlıkta herkesin kaynağı olduğu ısıkların oluşturduğu yeni aydınlık bir nevi güneş, bir nevi yeni Tanrı oldu. Biz buna amme vicdanı diyoruz. Herbir insanda diğer insanların huzurunda olmaktan kaynaklanan ve “şahitleri” olan vücud ve şuhud haline biz modern dünyada vicdan diyoruz.
Vicdan sosyal bir kurumdur
Vicdan sadece İslamda değil Batıda da yeni bir kavramdır. Vicdanın altyapı unsurları şunlardır: Hürriyet, akıl, irade. Çocukların, delilerin vicdanı olmaz. İstiklal için mesuliyet, mesuliyet icin istiklal gerekir. Kant meşhur “Aydınlanma nedir?” yazısında Aydınlanma için şunu söylüyor: “Tebaiyetteki insanın çocuk gibi taklitten çıkıp akıl ve baliğ bir yetişkin olarak başkasının iradesine değil kendi iradesine tabi olarak hareket etmesidir.”
Herkes zatından mobil ve mesul hale gelince (Kant muhtereminin dilinde ifade edersek, “ahlaki özerkliğini” yahut “moral otonomisini” kazanınca) insanda diğer insanlardan kopmaktan kaynaklanan bir delik kalıyor. Tıpkı basket veya futbol topunun bir yerinde subap denen bir deliğin kalması gibi bir delik kalıyor insanda. Eğer basket topu örneğini sevmediyseniz, başka bir örnek vereyim: Vicdanı olmayan ve plasentaya göbekten bağlı olan bebeğin doğup dünyaya vacid olmasıyla birlikte “göbek bağı”nın koparak adına “göbek deliği” dediğimiz bir boşluk bırakması ile “sorumlu” hayat başlar. İşte insan ruhunda topluma olan bir nispet var, bu nispetin özerkleşme ile yolaçtığı boşluğa vicdan diyoruz. Bunu dişil bir priz veya erkek bir fiş olarak düşünebilirsiniz, her iki durumda da bir eksiklik ve tamamlanma lüzumu hükümfermadır. Vicdan toplumsal olanın bireydeki izidir. Eskiden birey hür olmadığı için cemaat hali bir yeniden bağlanmayı gerektirmiyordu. Elektrik akımı doğrudan insanların içinden geçiyordu. Modern çağda toplum hali kopup birey haline gelmiş insanların yeniden bağlanmalarını gerektiriyor. İşte bu görünmez (wi-fi’vari) bağlanma ve beslenme cihazına vicdan diyoruz. Bugün “vicdansız” dediğimiz şeye eskiden imansız denilirdi. İkisinin de anlamı şudur: Bağı kalmamış, nispeti olmayan, medeniyet sütü emmemiş.
Vicdan deliğinden duyulan ses kimin sesidir?
Bir toplumun kudsiyet toplamına, nuraniyet kültürüne din diyoruz. Eğer din insanları damardan (göbek bağından, kalbinden, ruhundan) yakaladıysa, insanlar kopup mobil hale gelince din de ya kişisel hale gelip mobil olacak ya da kopulduktan sonra ancak irade ile tekrar bağlanılabilinen bir şarj kaynağına dönüşecek. Yani artık din sana tepeden ve damardan gelen bir emir değil, senin hür iradenle seçtiğin, kendine taktiğin bir cihaz halini alıyor. Kelepçe yerine kol saati. Bu cihaza genelde din denmez de ahlak denir. Disiplin denir, tutarlılık da diyebilirsiniz. Dinin bugün ahlakla imtihanı tam olarak bu geçişin krizidir. Çünkü din eskiden ahlaklı olmak zorunda değildi. Şimdi din de ancak ahlak süzgecinden geçerek meşru hale geliyor, gelmek zorunda kalıyor. Neyse ana konumuz bu değil.
Vicdan genelde bir “iç ses” olarak görülüyor modern zamanlarda. Kant buna lumen naturale diyor, yani yol gösteren “fıtri bir nur” (buna bilahere pratik akıl da diyecektir). Vicdan akılla çok özdeşleştirilse de teorik bir akıldan çok pratik bir akla ancak nispet edilebilir. O yüzden vicdan düz bir şuur değil, bir bilgi değil, bir muhakemedir. En basit haliyle vicdan, insan ahlaken yanlış birşey yaptığında ona “yaptığın yanlıştı” diyen bir ses olarak da tarif edilir. Hatta vicdan bir sessiz konuşmadır. Bir sızı şeklinde kendini ifade eder.
Dini yaklaşımlar (hem İslamda hem de Hıristiyanlıkta) bu sesin İlahi bir ses olduğunu söyler. Bu ilahilik bir Zat olarak Tanrı’nın konuşması olarak anlaşılacağı gibi fıtratın (doğanın, doğallığın) insanda dile gelmesi olarak da ele alınabilir. Vicdan bir “Latife-i Rabbaniye” yani ilahi bir duyu olarak anlaşılır ve hep hakkı arar. İnsanı Hakka götüren bir arayüzdür. Mesela, Bediuzzaman vicdanı “alem-i gayb ve şehadetin nokta-i iltisakı ve iki alemden gelen seyyaratın mültekası” olarak tarif edip, vicdan için “fıtrat-ı zişuur”dur der. Vicdan, bu açıdan kendi kendini regüle edebilen bir bilince sahip olanlarin doğası olarak kavramsallaştırılır. Yani sabit bir doğası olmayan insanın doğası vicdanıdır.
Buna eklenebilecek üçüncü ve sosyal bir formülasyon şudur: İnsanın içinde konuşan o ses toplum’un şahs-ı manevisinin sesidir. Yani toplumun kolektif benliğinin sesi. Buna bizim gelenekte “icma-i ümmet” de deniyor ama töre ve gelenek de diyebilirsiniz. Yani herkesçe doğru sayılan doğruların sesi. (Tabi bunlar her zaman isabetli doğrular olmayabilir).
Nietzsche gibi toplumun çürütken ahlakını sigaya çeken fikir erbabına göre kendinin farkında olmayan, tamamen fıtri ve vahşi bir insanda vicdan olmaz. Vicdan bir toplumun birey olarak bizim üzerimizdeki toplam tesirine, husule getirdiği borçluluk hissine verdiğimiz isimdir. Toplumun içimize bıraktığı bakışların, onaylama ve ayıplamaların, helal ve haramların, “komşular ne der” yahut “Allah rızası için yap” ile “aman ha, sakın yapma”ların toplamıdır. Bu açıdan toplum bizi vicdanımızdan ele geçirmiştir. İnsanın nefsinin toplumca fazlaca inzibata tabi tutulmasından rahatsız olan Freud’a göre toplumun (onun tabiriyle Süperego’nun) birey üzerindeki hükmünün bir sonucudur vicdan. Vicdan, ona göre, toplumun ferdin içinde bıraktığı bir garnizondur. İnsanda asayişi temin için konulmuştur. Vicdan içimizdeki polistir.
Nietzsche insanın modern toplum tarafından kitleye çevrilip şahsiyetsizleştirilmesine tepki gösterdiği için vicdana çok sıcak bakmayan bir serazadlığı savunmuştur. Şahsiyeti korumak için vicdanı bir çürüme, bir kötürümlük sebebi, hastalık bulaştıran bir temas yüzeyi olarak görmüştür. Ama niyeti köleleşmeyi reddetmektir. O, ahlakta istilali savunmuştur. Freud da Nietzsche’den etkilenerek vicdan’ı negatif bir toplumsal tasarruf olarak tarif etmiştir. İkisinden de önce Hobbes ise vicdanı birşeyi birden fazla kişinin bilmesi olarak tarif etmiştir. Yani olaya vakıf olan nefislerin sayısının bir değil iki olmasına vicdan deniliyor. Con-science zaten “birlikte bilmek” demek. Çünkü diğerinin huzuruna düşmüş oluyorsun. Tok adam açların huzurunda rahatça yemek yiyemez. Bir suçlu şahitlerin huzurunda kolayca yalan söyleyemez gibi.
Vicdanın bir toplumun huzurunda olmanın yükü ve terbiyesi olarak gören bu yaklaşımlar dışında Arendt gibi mütefekkirler vicdanın aslında insanın kendi kendisi ile olan bir konuşmasının, kendi kendisiyle çelişmeme ve kendi kendini sigaya çeken bir muhakeme olduğuna dikkat çekerler. “Akşam eve döndüğünde [yani kendi nefsinle başbaşa kaldığında], seni bekleyen kişinin beklentisidir vicdan” diyor. Yani başa dönersek, insanın kendini bulmasıdır vicdan. Bir’in iki olarak hakikate şahitliğine vicdan diyoruz. Senin dışında en az bir şahidin huzurunda olma haline vicdan diyoruz. Sen ve nefsin. Veya nefsin ve Tanrın. Sen ve toplum. Sen ve gerçek. Nefsin ve kalbin. Liste uzatılabilir ama konsept aynı.
Vicdan kavramı insanın kendi kendine yalan söyleyememesini varsayıyor. Bunun her insanda sağlam işlediğini söyleyemeyiz. Ama insanın içinde tutarlılık lüzumu diye bir lüzumun doğması, insanın “kendi”si ile “yaptığı şey”i birbirinden ayırıp düşünebilmesini gerektiriyor.
Peki vicdan yanılabilir mi?
Evet. Çünkü muhakemeye dayanıyor. Muhakeme hatalı olduğunda vicdan da yanlış yapabilir: Doğruyu red veya yanılışı kabul edebilir. Bu açıdan bakılınca vicdanı her zaman mutlak bir doğruluk cihazı olarak göremeyiz. Ahlaki varsayımlar, toplumsal arkaplanlar, korku ve ümitlerimiz vicdanımızı etkiliyor. Amme vicdanından su içen şahsi vicdanlar bazan susuzluklarını giderip salih oluyorlar, bazan zehirlenip kötülüğe ortak oluyorlar.
Vicdan kavramı ile birlikte Tanrı artık yukarıdan bakan bir çift göz değil, içeriden takip edip sorgulayan bir iç mahkeme halini alır. Ama vicdan aynı zamanda bütün toplumun tersine giderek hak bildiğin bir şey uğruna (yani kendi kendinle çelişmemek için) toplumla çelişmeyi gerektirebilir. Modern çağda ortaya çıkan “vicdani retçilik” veya “sivil itaatsizlik” gibi kavramlar da bu açıdan yeni ve önemli olma biçimleridir. Bu hareketler vicdan’ın topluma rağmen hakka şahitlikte ısrar için bir zemin olduğunu gösteriyor.
Toparlarsak, demek ki müçtehidlerde vicdan olur, mürid, troll veya askerde vicdan olmaz. Modernlik herbir insanı bir müçtehid yaptığı için (yani ahlaki özerklik veya moral otonomi sahibi saydığı için) bir alet olmak yerine ferdiyet kazanmış her şahısta vicdan oluşur.
Vicdan, insanın, ne yaptığının farkına (toplum veya öteki aynasında) varmasıyla ortaya çıktı. Bu öz-farkındalık, bu kendi kendinin farkında olmaklık insanın kendi’ne (kendi bildiği doğruya yani Hakka) sadık kalması lüzumunu doğurdu. İnsan “kendi” ve “bilinci” (veya bir ben ve benden içeru olan bir ben) diye iki’ye bölününce vicdan bu ikisini eşitleyen bir tartı olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumsal bir varlık olan insanda vicdan, hakka sadakatin insanda akıl ve iradenin tasarrufuyla tahakkuk etmesidir. Burada “hak” toplumsal olarak ahlak olabileceği gibi, dini olarak Tanrı şeklinde de anlaşılabilir. Eğer hükmü iradesini sarfeden bir birey veriyorsa, orada vicdan devreye girmiş oluyor. Emirkulları ve taklit ehli, kendileri aracılığı ile üstlerinin yaptıkları zulümlere “ne yapalım emir böyle” dedikçe “alet” olurlar, itiraz edebilip kendilerini çekebildikçe de “vicdanlı” olurlar.
İnsan, alemin de Tanrı’nın da ölçüsüdür. İman ettiğimiz, edebildiğimiz bir Tanrıya, bir referansa, bir ahlaki prensibe iman ederiz. Modern çağda kötülük sorunu insanın şahs-ı maneviler içinde alet/enstrüman haline gelmesi ile külliyet kesbetti. Vicdansızlık, yani insanın muhakeme ve hakka sadakat görevini yerine getirmemesi durumunda, “şerr” (kötülük) günümüzde devasa, kitlesel bir mahiyet kazanıyor. Vicdan, insanın ahlaki özerkliği ise, insaniyetimizin korunması vicdani hassasiyetimizin korunması ile aynı anlama geliyor.
(28 Eylul 20024 tarihinde Vicdan Vakfı’nın davetiyle verdiğim “Vicdan Nedir?” başlıklı konuşmamın metnidir.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025
2.05.2025
25.04.2025
5.04.2025
28.03.2025
15.03.2025
2.03.2025