Murat BELGE
Recep Tayyip Erdoğan komutasında AKP öncelikle sertliğe dayanan bir politik çizgi ve üslup tutturmaya karar verdi. Bu karar, genel “İslamcı” cephe içinde herkesi mutlu etmedi. Türkiye’nin siyasi yelpazesinin bu bölgesinde duran birçok kişi kendi çizgisini Erdoğan’ınkinden ayırdı. Bunların çoğu sesini çıkarmadan gelişmeleri izlemeye karar verdi. Onların bu sessiz duruşu tercih etmeleri sonucunda Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu politik çizginin Siyasi İslam’ın şaşmaz çizgisi olduğu inancı pekişti.
Oysa, gerçekten böyle mi? Böyle olduğu kanısında değilim. Hüseyin Çelik’ten Abdullah Gül’e, AKP içinde politika yapmış birçok kişinin bu tarzı onayladığını sanmıyorum. Ayrıca, AKP içinde er alan birçok kişinin de bu gidişten endişe duyduğu, benim “kanaatim” olmaktan çıkmış, birçok yerde sık sık dile getirilen bir bilgi olmuş.
Gel gör ki, sonuç olarak, “ses çıkmıyor.” Öyle olunca da bu cenahın ancak böyle siyaset yapabileceği görüşü haklılık kazanıyor.
Siyasi İslam, özellikle Türkiye ortamında, radikal bir politik çizgi olarak tanınıyor. Radikal politika dediğimiz politika da normal olarak “militan” kadrolar tarafından yürütülür. Türkiye’deki Marksist çizgi içinden birinin iktidar olmayı başardığını düşünelim. İcraatı öteki Marksist gruplarınkine uymasa da, bunlardan birinin iktidar olması öbürlerinin de ona yöneltecekleri eleştiriyi yumuşak dozda tutmalarına yol açacaktır. Burada da böyle bir durum sözkonusu. İslamcı bir parti nasıl yapmışsa yapmış, iktidar olmuş. Onun bu iktidarını zayıf düşürecek bir çizgi, bir söylem tutturmak bu cephede bir “ihanet” olarak da algılanabilir. Onun için bu sessizlik bir “onaylama” anlamına gelmez. Ama Tayyip Erdoğan politikası, sık sık, insan aklını zorlayan bir yerlere gelip dayanıyor. Vedat Milor’dan günde birkaç örneğini gördüğümüz “çifte hukuk”,
Çifte Standart örneklerine, siyasi İslamcılar dahil herkese “Bu kadarı fazla” dedirtecek olaylar yaşanıyor. Gene ses çıkmıyor. Demek ki, “Siyasi İslam böyle siyaset yaparmış” diyecek bir ortam yerleşiyor.
Tayyip Erdoğan komutasında AKP, belli ki bir “savaş” olarak görüyor: Türkiye, içinde birden fazla siyasi çizginin iktidar olmak için tarafların belirli kurallar içinde birbiriyle mücadele etiği bir toplum değil, bugünün AKP ideolojisini benimseyen birilerinin bunu benimsemeyenlerin topunu sınır dışı etmeye çalıştığı bir “muharebe meydanı”. “Kent Lokantası” olayını işlemez hale getirmek için iktidarın gösterdiği gayreti başka nasıl açıklayabiliriz?
Bu kurumlara karşı savaş açılması en yeni örnek olduğu için onu söylüyorum ama iktidarın kendi adaylarını seçmeyen illeri cezalandırmak üzere yaptığı işlerin sonu yok.
Goebbels’in propaganda bakanlığı ilkeleri çerçevesinde çalışan militan AKP gruplarının muhalefeti karalamak için başvurduğu yöntemlerin siyasi ahlakla ya da herhangi çeşitten bir ahlakla bağdaşır tarafı yok. Bu politik çizgide ısrar eden iktidar partisi öncelikle toplumun genel ahlak anlayışı üstünde uzun vadeli bir tahribat yarattığını görmemiz gerek. İçinde bir tek gözü ara bir partizanlığın bir “değer” olarak kabul gördüğü bir toplum yaratma yolunda hızla ilerliyorlar. Bu üslup toplumda birbirinin “amansız” düşmanı olarak varolan (ve bir kısmı uzun süre varolamayacak) iki cephe yaratacaktır. AKP’nin Türkiye siyasi tarihine katkısı bu olacaktır. Tebrikler, AKP.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025