Murat Sevinç
Lümpenlik bir davranış/yaşam biçimi ve her davranış gibi, bünyesinde filizlendiği sosyal-siyasal koşullar mevcut. Uygun toprağa ve ideolojiye gereksinim duyuyor serpilmek için. Siyaset, o uygun koşulları yaratan olgulardan biri ve herhalde en önemlisi. Yalnızca günlük/sığ siyasi çatışmaları değil, daha genel, dönüştürücü gücü ve niyeti olan siyasi faaliyeti kastediyorum. Gerek hakim üretim ilişkilerinin sürdürülebilmesi için ihtiyaç duyulan; gerekse yüzeysel anlamıyla siyaset, toplumun hücrelerine nüfuz etme potansiyeline sahip.
‘Türkiye ezelden beri şöyleydi, böyleydi,’ genellemeleri yaparak, başımıza gelenlerin gerekçelerini açıklamaya çalışmak mümkün tabii. Söze her seferinde ‘bizim memleket’ ile başlamak, ‘adam olmayız’ ile devam etmek de. Her genellemenin ve dilimize, zihnimize yerleşmiş klişelerin, konfor sağlayan bir yanı var. ‘Klişeler’ yanlış olmak zorunda değil, buna mukabil fazla kolaycı olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Söz konusu ‘kolaya kaçma’ eğiliminin sakıncaları malum olsa da, bu alışkanlığın (ya da tercihin) özellikle günlük yaşamda kaçınılmaz olduğu, göründüğü durumlar da var. Sanırım önemli olan ölçüyü kaçırmamak, çoğu tespitimizin acele olabileceğini ve genellemelerin aklın fikrin yerini almaması gerektiğini hatırda tutmak.
Okuduğunuz peşrevin nedeni, aslında biraz da kendimi ikna çabası! Bir süredir genelleme yapma, tanık olduğumu büyütme eğilimine teslim olmaya başladığımı fark ediyorum. Henüz bunu fark edebildiğim, kendimden rahatsız olduğum ve okuduğunuz satırları yazabildiğim için durumumun umutsuz olmadığını düşünebilirim! Derdim, günlük yaşamda sinirle verdiğim bazı tepkilerin asıl nedenlerini düşünme konusunda daha bıkkın, yorgun hissetmeye başlamam. Bazen kızgınlığa neden olan davranışın ‘yaygınlığı’ konusunda şüpheye düşmem. Ardından, o şüphenin kendisi hakkında şüpheye kapılmam! Zannettiğim, dilediğim ölçüde ‘münferit’ olmayabileceği yönündeki kaygılarım.
“Canım, milyonlarca insan böyle davranıyor ya da düşünüyor değil ki!” Bu bir varsayım kuşkusuz. Büyük olasılıkla doğru ama ‘diğerinin’ yaşamını cehenneme çevirmek için, rahatsız edici/bezdirici hal ve tavırların ‘milyonlar’ tarafından sergilenmesine gerek yok. Söz konusu büyük nüfusun şu ya da bu gerekçeyle susması, görmezden gelmesi ya da daha fenası ‘umursamaması,’ birlikte yaşam ve ortak kamusal mekân ihtimalini zayıflatmaya yetiyor. Azgın bir lümpen azınlık, suskun ve bezgin çoğunluğun geleceğini karartma, umutsuzluğa sevk etme becerisine sahip.
Türkiye başka pek çok konuda olduğu gibi lümpenleşme konusunda da ‘şahken şahbaz oldu’ gibi. Geçmişe yönelik ısrarlı ‘özlem’ cümlelerinin ve ölçüsüz güzellemenin anlamsız olduğunu düşünmekle birlikte, Türkiye ortalamasının kendi yaşam sürem içinde dahi belirgin biçimde hoyratlaştığını gözlemleyebiliyorum. Bu gözlem muhtemelen biraz doğru, biraz eksiktir. Çünkü kırk yıl öncesine dair ‘gözlem’ diyebileceğim her ne varsa, aslında o yaşın dünyasında yer alabildiği kadardı. Ayrıca bunca yıl her şey değişirken, toplumsal ilişkilerin aynı kalması da herhalde mümkün değil. Tüm bu çekincelerle birlikte, yine de durumun on yıllar öncesinden daha vahim olduğunu görmek mümkün. Kuşkusuz vahametin gerekçelerini tahmin etmek de.
Uzun süredir tanık ve muhatap olduğumuz iktidar haleti ruhiyesi ve ondan bağımsız olduğunu düşünmenin mümkün görünmediği günlük sorunlar, giderek olağanlaşan şiddet, vasatın hoyratlığı, insanı sözsüz bırakan arsızlık, yüzsüzlük, adaletsizlik örnekleri makul düşünmeyi ve davranmayı giderek zorlaştırıyor.
‘Lümpenleşme’ ise hemen her musibetin mayasında var. Kadına şiddet uygulayan erkek, çocuğu taciz eden yetişkin, yalan söyleyen siyasetçi, usulsüzlük yapan bürokrat, intihalci bir akademisyen, muhbirliği meslek edinmiş bir öğretim üyesi ve öğrenci, şiddet kullanan ve bundan zevk alan güvenlik görevlisi, herkese aptal muamelesi yapmakta hiç duraksamayan basın mensubu… Tümü aynı zamanda lümpenlikten mustarip ve demokrasi yoksunluğundan, hukuk dışılıklardan, yozlaşmadan, gelenek tanımazlıktan beslenen bu davranış biçiminin bulaşıcı özelliği (belki de cazip gelen bir yanı) var! Birlikte yaşam için gerekli asgari ilke ve kuralları ihlal etmek ve edebildiğini, karşılığında bedel ödemediğini görmenin cazibesi. Bedel ödemeyecek olmak bir yana, benzerlerince takdir edilmek. Kendine benzemeyenleriyse ürkütmek, korkutmak, kaçırmak, pes ettirmek. Lümpenleşme, hukuk tanımazlıkla yakın akraba ve buradaki hukuk tanımazlıkla kastım yalnızca resmî değil, gayri resmî hukuk; toplumsal alana ilişkin.
Yalnızca güncel bir örneğe bakalım. Günlük yaşamımıza dair ve son günlerde basında/sosyal medyada yer alan, giderek sıradanlaşan, sıradanlaştığı ölçüde ürkütücü hale gelen zorbalık ve lümpenlik hikâyeleri. Toplumsal yaşamın gereksinim duyduğu asgari edebi dahi reddeden bir hal ve gidişat!
Bir iki gündür, bazı taraftar kümelerinin toplu taşıma araçları ve bir lokantadaki davranışlarını seyretmek zorunda kalıyoruz. İnanılır gibi değil, diyeceğim, fakat doğru ve inandırıcı bulunmayacak, biliyorum. Çünkü hem inanılır, hem de beklenebilir davranışlar bunlar. Kamusal alanda, çılgınlar gibi bağırıp çağıran ve küfreden erkek güruhlar. Çekindikleri hiçbir şey olmadığı gibi, yaptıklarının çekinilmesi gereken davranış olduğunu da düşünmüyorlar. Görüntülerden haberdarsınızdır. Olup biteni, dehşete düşüren pervasızlığı ‘münferit’ diyerek geçiştirmek olanaksız, çünkü değil. İlk gençlik yıllarımda epeyce maç maceram olmuştu İnönü Stadyumu’nda. Yeni Türkiye’nin henüz stadyum isimlerini de rezil etmediği yıllar. Küfür o zaman da vardı. Hatta yıllar önce bir maç esnasında, o sırada sahada olmayan takımın antrenörü Fatih Terim’in ‘ailesine’ edilen sonu gelmez küfürleri işitince bir daha maça gitmek gelmedi içimden. (Ankara’daki bir iki Gençler maçı hariç!)
Fakat halihazırdaki durum, o günlerle karşılaştırılamayacak ölçüde vahim. Ortalama yetişkinin iyi ihtimalle perişan ergenlere dönüşüverdiği stadyumun dışında ve yalnızca bir takımla sınırlanamayacağı da açık. Semtlerin sembolik mekânlarında maç öncesi taraftar gösterilerine defalarca tanık oldum ve yüzlerce taraftarın asgari edep-adap kurallarını dahi nasıl yok sayabildiklerini gördüm. Hakikaten ürkütücü bir lümpenlik hali bu. Her şeyi yapmayı, her cümleyi kurmayı, her küfrü edebilmeyi, her tacizi kendinde hak görme durumu. Rahatsız olan ‘çoğunluğu’ suskunlaştıran, uzaklaştıran, ‘sıradanlaşmış’ bir ahlaksızlık. O çoğunluk suskunlaşıp ürktüğü sürece daha fazla yüz bulan ve henüz yolun başındaki toy ‘edepsiz adaylarına’ umut veren bir yoksunluk.
Benzer tavır ile ortak yaşam mekânlarının tümünde karşılaşmak mümkün. Maç öncesi ortalık yerde galiz küfürler eşliğinde tükürüğünü saçıp bunu marifet sayan insan; trafikte diğerlerini taciz ediyor, taksinin direksiyonunda saçmalıyor, dolmuşunda yolcu azarlıyor, dükkanında müşterisini kazıklıyor… Ya da eğer bir avukatsa örneğin, savunmasını bütünüyle ahlak ve izan dışılık üzerine inşa edebiliyor. Çünkü ‘artık’ hepsini ve ‘sakınmaksızın’ yapabiliyor, mesele bu. Örneğin, geçen ay bindiğim bir Kadıköy dolmuşunun arka camında boydan boya iliştirilmiş bir atkı, atkının üzerinde namlı bir mafya babasının fotoğrafı ve ‘özlü sözleri’ vardı! Dolmuş sahibinin bu durumu hiç dert etmemesini ve yolcuların yadırgamamasını nasıl açıklamalı?
Her yerde muhatap olunan şirretlik, hoyratlık, cahil özgüveni ve kibri. Her yerde. Lümpen ve azgın bir ‘azınlığın,’ kendi halinde yaşam sürmeye çalışan dürüst yurttaş kesimlerine eziyet ettiği bir siyasal-toplumsal düzen.
Yaşamın hemen her alanına nüfuz ederek, kendi halinde olanı ürkütüp sindiren lümpenlikle mücadele edilecekse eğer, herhalde öncelikle bu felaketin boyunu posunu kabul etmek gerekiyor. Taraftarından esnafına, akademisinden hukukçusuna, siyasetçisinden bürokratına, bulaşıcılığını… Hâkim hale geldikçe dikkat çekici olmaktan çıkıp sıradanlaşan, sıradanlaştığı ölçüde çürüten ve tüketen, ülkeyi dürüst bir yaşam sürmek isteyenler için gitgide daha da tahammül edilmez bir yere dönüştüren bir felaket.
Bir sonuç ve neden olan ‘lümpenlik’ kötülüklerin anası mıdır bilinmez, ancak sayısız kötülüğün mütemmim cüzüdür, demek çok yanlış olmaz sanırım…
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları


















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025
9.09.2025