Nabi YAĞCI
Taş yerinde ağırdır. Açlık grevlerinde ölüm sınırı aşıldıktan sonra açlık grevleri üstüne analizler yapmak, güya meseleyi "çok yanlı " görme adına tarafların yanlışları üstüne konuşmak saçmalık derecesinde anlamsızdır. Bu analizler ve bol laflar ölümler önlenip, açlık grevi bittikten sonra da yapılabilirdi ve yapılabilir. Şimdi ise açlık grevleri değil ölüm oruçları var karşımızda ve her an kötü bir haberle karşılaşabiliriz. Yapılması gerekense bu acı sonun önüne geçmektir. Bunun için günler değil artık saniyeler önemlidir.
Eğer önlenemez de korkulan trajedi gerçekleşirse Türkiye'nin içinde bulunduğu bugünkü kötü siyasi konjonktürde nelerin olabileceğini düşünmek, adını koymak, yorumlamak bile istemiyorum. Felakete doğru dört nala gideriz.
Ölümlerle sonuçlanacak durum yalnız insani açıdan değil siyasi açıdan da bir kara delik olur. Ne kadar kaldıysa bütün iyi gelecek umutlarımızı yutacağı gibi bu ölümler, kefensiz ölü bedenler olarak her daim bugünümüzün boynuna asılı kalır. Unutulmak istense de, gündelik yaşam içinde bir zaman sonra sözü edilmekten çıksa da bu kefensiz bedenler bu ülkenin kolektif hafızasında, vicdanında, tarihinde kapanmayan ve her daim kanayacak bir açık yara olarak kalır. Ölümsüz biten bir açlık grevi zamanla unutulabilir, ama ölümle bitmesi halinde asla ve asla unutulmayacaktır.
Günler akıp gitti ne yazık ki şimdi önümüzde oyalanacak zaman kalmadı.
Ölümle hayat arasındaki o ince çizgide "ama, fakat" olmaz. Ne yazık ki, açlık grevleri ölüm orucuna dönüştüğü günlerden beri basında, tv'de bitip tükenmez "incelikli" derin yorumlar, amalar- fakatlar gördük. Bunların çoğu bilerek veya bilmeden devletin, AKP iktidarının bu olayda sorumluluğunun üstünü örtmek üzere yapılanlardı, hele bu örtme ve örtünme çabalarının edebiyatla sarılıp sarmalandığını görünce insan nereden nerelere geldik diye bir soru açmadan geçemiyor. Bunlar utanç tablolarıdır.
AKP'nin, PKK'nin, BDP'nin, muhalefetin, toplum olarak bizlerin doğrularını- yanlışlarını, açlık grevlerinin yöntem olarak sorgulanmasını ve diğer her şeyi ölümleri önledikten sonra tartışabiliriz, şimdi ise anlamsız. Önlenemezse eğer kimse bu sorgulamada haklı çıkmaz.
Ölümleri önleyemeyen sözde haklılık hangi gerekçelere dayanıyor olursa olsun haklı görülemez.
Önlemeye çalışmak bir yana başbakan Erdoğan tam aksini yapıyor. Adalet Bakanı ve Sağlık Bakanı'nın verdiği rakamların aksine "ölüm orucunda yalnızca bir kişi var, bunlar şov yapıyor" türünden konuşmaları , BDP'liler için "Kuzu kebabı yiyorlar" demagojisi , bu kavgacı ve provokatif söylem bir devlet adamına ve hele İslami duyanlılık geleneğinden gelmiş birine hiç yakışmadığı gibi içimizdeki adalet duygularını rencide ediyor. Bu inatlaşma, bu kibir ölüm orucu nedeniyle zaten gergin olan sinirleri, sinir uçlarına dokunarak daha da geriyor.
Başbakanın bu talihsiz, talihsiz olduğu kadar da çözümü güçleştiren tutumu ve sözleri olmasaydı; onda, çözüme biraz da olsa açık bir kapı görebilseydik ölüm sınırını aşmış bu büyük trajedi karşısında o ufak kapıdan geçmeyi önerir ve bugünlerde bu konuda "asla AKP ve başbakan eleştirisi yapılmamalı, can kaybını önlemek, ölümleri durdurabilmek için, yalnızca bunun için çözüme odaklanmalı "derdim. Zira gelişmelerin başından itibaren sorunu çözecek esas merci hükümetti. Ama durum bu değil. Maalesef çözüm en başta başbakanı ve suskun kalan AKP yönetimini ve tabanını açık biçimde uyarmak ve eleştirmekten, kamuoyu baskısından geçiyor. "Yazıktır, günahtır ses verin, yanlışları doğruları sonra konuşuruz" demeliyiz. Allah aşkına düşünün, örneğin intihara teşebbüs halinde olan bir insanla karşılaşsanız ne yaparsınız? Bu intiharı önlemek için harekete geçmekten başka yapılacak ne vardır? Gelinen bu noktada durum bundan çok mu farklı?
Gösterilmesi gereken duyarlılık acıma duygularına dayanan insani tepkilerle de sınırlı olmamalıdır; ahlaki ve siyasi sorumluluğun harekete geçmesi gerekir. Cezaevlerinden ölümlerin çıkması halinde AKP'si, CHP'si, MHP'si yazarı, çizeri, düşünürü ve bilmem neleriyle bu trajediyi önleyememiş bir toplum olmanın silinemeyecek utancı bu sorumluluğu davet etmelidir. Acıyacaksak, hâlâ en temel sorunlarını demokrasi yoluyla çözememiş bir toplum olarak kendi zavallılığımıza, kendimize acımalıyız.
Ölümler olmadan da açlık grevlerinin bitirilebilmesinin yolları vardır. Ölüm oruçlarını bitirmek için öne sürülen talepleri geniş yorumlayarak bakmak çözüm getirebilir. Öyle bakılırsa küçük bir adım bile sonuç alıcı olabilir.
Bu taleplerin gerisinde yatan şey, Kürtlerin, sorunlarının demokrasiyi geliştirerek çözüleceğine dair bir güvence göremeyişleridir. Haksız mıdırlar? Gerilere gidip örneklemeye gerek yok, binlerce insanın KCK tutuklusu olarak hapishanelere tıkılmış olduğu koşullarda ve bir kısım BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının Meclis gündemine kadar gelmiş olduğu bir durumda ve savaş ortamında böyle bir güven duygusunun tesisi nasıl mümkün olabilir?
Olamayacağı aşikâr, bu nedenle şu ana kadar yapılan, "yakında şu şu adımları atacağız" türünden vaatlerin ölümleri durdurmak için söz konusu güveni sağlamaya yardımcı olmadığını görebilmeliyiz.
O halde ne yapılmalı?
Bu sorunun yanıtını geçmişte kendi deneyimimin içinde düşünüyorum ve belki bir esinlenme yaratarak çözüme bir katkı sağlar umuduyla kısaca hatırlatmak istiyorum.
Dr. Nihat Sargın ve ben kendi isteğimizle, komünist partisinin yasallığı ve demokrasi için 1987 yılının Kasım ayında Türkiye'ye dönmüş ve gözaltına alınıp tutuklanmış, iki buçuk yıl tutuklu olarak yargılanmıştık. Kendi ayağımızla gelmiş olduğumuz ve bu nedenle kaçma şüphesi olmadığı halde bu uzun tutukluluk hali hem iç hem uluslar arası kamuoyunda çok ciddi bir tepki , bizimle ise son derece geniş bir dayanışma doğurmuştu. DGM'de (Devlet Güvenlik Mahkemesi) yargılanmamızda her celsede DGM önü büyük dayanışma gösterilerine sahne oluyor ve hükümeti protesto eylemlerine dönüşüyordu. İktidar zor durumdaydı ama çözüm için de bir adım atmıyor, aksine zamanı uzatıp, bizi unutturma ve meseleyi sönümlendirme taktiği uyguluyordu. Bu taktiği bozacak bir müdahale gerekliydi. Bu durumu cezaevinde Sargın ile birlikte değerlendirdik ve ölüm orucuna yatmaya karar verdik. Bu kararı yalnızca ikimiz aldık ve hatta dışarıdaki arkadaşlarımızı bizimle birlikte açlık grevlerine gitmemeleri konusunda uyardık. Buna rağmen sembolik destek grevleri yapılmıştı.
7 Nisan 1990 tarihinde amacımızı kamuoyuna bir bildiriyle duyurarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde "Süresiz açlık grevi ve ölüm orucu"na başladık.
Bu bildirimizde, siyasi gelişmelerdeki kötüye gidişe ve özellikle Kürtler üzerinde artan şiddete, sürmekte olan ilan edilmemiş savaşa dikkat çekerek özetle şöyle diyorduk: " Eylemimiz , demokratikleşmeye yönelik artan tehlikelere karşı uyarı görevimizi yerine getirmeyi amaçlıyor. Başladığımız ölüm orucu Türk Ceza Kanunu'ndaki 141, 142 ve 163'üncü maddelere ilişkin düzenlemelerle, Komünist partisi üzerindeki yasak kalkıncaya veya kalkacağının açık işaretleri ortaya çıkıncaya kadar, ya da daha uygun mücadele koşullarına sahip olacağımız tahliyemize kadar kesintisiz sürecektir." (Siyasi taleplerle açlık grevi olmaz diyenlerin kulakları çınlasın.)
Böyle başlayan ölüm orucumuz yurt içinde ve uluslararası kamu oyunda olağanüstü yankı yaratmış ve iktidarı iyiden iyiye sıkıştırmıştı. Uluslararası insan hakları örgütleri, ünlü müzisyen Theodorakis gibi sanatçılar, yazarlar, gazeteciler v.s bir yandan bizimle açık dayanışma gösteriyor öte taraftan çözüm için hükümete baskı yapıyorlardı. O tarihte Refah Partisi İzmir teşkilatı da destek açıklamasında bulunmuştu. Sokaklarda ise polis baskılarına, engellemelerine direnerek ama taşsız sopasız, silahsız, sazlı sözlü, barışçı, ses getirici etkili kitlesel gösteriler de yapılıyordu. Bunlar olurken bir yandan bize yönelik tutuklamalar sürüyor ama öte yandan arkadaşlarımız buna rağmen Adalet Bakanıyla da görüşmeler yapıyorlardı, zaman içinde oralardan çözüme dair olumlu sinyaller de almışlardı.
Sonuç olarak kamuoyunun tam desteğini kazandığımızı ve aldığımız sinyallerden hükümetin de çözüme gerçekten niyetli olduğunu anladığımız bir noktada -ki Cumhurbaşkanı Turgut Özal da düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü yok eden bu maddelerin kaldırılacağını kamuoyuna açıklamıştı, ölüm orucumuzun yirminci gününde açlık grevimizi kendi kararımızla bitirdik. Daha doğrusu açlık grevimize "ara verdiğimizi" açıkladık. Sonuç alamazsak yeniden başlayacaktık. Bu gelişmeleri müteakip ilk celsede mahkeme tutuklu olmamıza neden gösterilen bu maddelerin kaldırılacağının açık emareleri görüldüğü gerekçesiyle tahliyemize karar verdi ve böylece ölüm orucundaki talebimizin bir kısmı karşılanmış ve özgürlüğümüzü kazanmıştık. Hatta iyi hatırlıyorum mahkemenin bu kararından sonra Adalet Bakanı Sungurlu "Mahkeme topu bize attı" demişti. Bu maddelerin kalkması ve komünist partisinin yasallığı -elbette demokrasi mücadelesinin sürmesiyle, çok daha sonra gerçekleşti. Ama gerçekleşti.
Kıssadan hisseye gelince; Bu son açlık grevleriyle istenen mesaj verilmiş, mümkün sınırlar içinde kamuoyu desteği kazanılmış ve kanımca bu anlamda eylem yarı yarıya amacına varmıştır. Geriye taraflar arasında güven verici bir uzlaşmaya varmak kalmıştır. İlle de kamuoyuna açık biçimde yapılması gerekmeyen görüşmelerle bir uzlaşma formülü bulmak mümkündür. Bu formülün ne olacağı ancak hükümetle yapılacak, ölüm orucu sınırında olanların ve BDP'nin de taraf olduğu görüşmelerle bulunabilir. Bu formülün dahi kamuoyuna açıklanması gerekmez.
Ama bir formül acilen bulunmalı ve güven verici bir uzlaşma zemini acilen sağlanmalıdır.
Grevdekilerin sağlıklarını koruyamadık ne yazık ki, ama hiç değilse ölümler önlenmeli.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.09.2022
10.06.2022
9.03.2022
12.09.2021
6.04.2021
17.03.2021
12.02.2021
8.02.2021
6.02.2021
3.05.2020