Yalçın AKDOĞAN
27 Nisan bildirisiyle ilgili tartışmalar son günlerde yeniden alevlendi. Başbakan Erdoğan'ın bildiri yayınlanmasını 'muhtıra' değil, 'yaklaşım' olarak nitelendirmesi, farklı yorumlara sebep oluyor. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: Buradaki tespit, olayı küçümseme veya önemsizleştirme eğilimini yansıtmıyor, aksine önemli bir girişimin akamete uğratıldığını, hükümetin takındığı tavrın, olayın içini boşalttığını, teşebbüsü anlamsızlaştırdığını ifade ediyor. 27 Nisan'ı bir muhtıra olmaktan çıkaran en önemli sebep, hükümetin takındığı tavırdır. Bildiri, doğrudan hükümeti devirmeye yönelik açık bir tehditte bulunmamış, satır aralarında dolaylı ikazlarda bulunmuştur (oysa 12 Mart'ta açıktan şöyle denilmiştir: Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır). Metnin içeriği zayıf olmakla birlikte, muhalefet ve medya hükümete karşı 'muhtıra' görüntüsü oluşturmaya çalışmış ama hükümetin kararlı ve sert tavrı, bildiriyle başlatılmak istenen girişime set çeken asıl belirleyici olmuştur. Amaç hasıl olmamış, bildiriyle arzu edilen süreç başlatılamamıştır. Daha sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, bunun bir muhtıra olmadığını şu şekilde ifade etmek zorunda kalmıştır: "Muhtıra böyle olmaz. Muhtıranın tarihimizde örnekleri vardır. 27 Nisan'a muhtıra diyenler ya muhtıranın anlamını bilmiyorlar veya 27 Nisan bildirisini okumamışlar."
12 Mart 1971'deki muhtıra açıktan hükümeti hedefe oturtmuş ve Başbakan Demirel'in istifasıyla neticelenmiştir. 27 Aralık 1979'da ise asker, Cumhurbaşkanı Korutürk'e muhtıra vermiş, hükümetin istifa etmemesi sonrasında ise 12 Eylül darbesi vuku bulmuştur. 28 Şubat sürecinde alınan MGK kararı arkasından bir dizi etkinlikle girişim amacına ulaştırılmıştır. 27 Nisan bildirisi AK Parti'yi dolaylı şekilde suçlayarak, 'sessiz kalmayacağım' mesajıyla hükümeti baskı altına almaya çalışmıştır. "Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır" denmiştir. Bu açıklamanın ardından Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, "Kamuoyuna bilgi veriliyor ve bunların gereği yapılmazsa istenmeyen şeylerin olabileceği mesajı verilmek isteniyor" diyerek daha sert müdahalelerin yaşanabileceğini ima etmiştir. Merkez medya bildiriye balıklama atlayarak, bunun bir muhtıra olduğunu ve hükümetin gerekeni yapması gerektiğini işlemeye başlamıştır. Hükümetin tavrı ve milletin tepkisi, muhtıra özlemcilerinin arzusunu kursağında bırakmıştır. Hükümet, sadece demokratik bir duruş sergilememiş, aynı zamanda 'sorumlu' davranarak, istikrarı korumuştur.
Askerin, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini baskı altına almak için laiklik üzerinden kriz çıkarması ve siyasi taraf haline gelerek örtülü tehditte bulunması, demokrasiye, hukuka ve sivil siyasete müdahale olarak görülebilir. Bildirinin hem içeriği sorunludur, hem de yayınlanması başlı başına bir sorundur. Buna karşı hükümetin takındığı net ve sert tavır hem bildiriyi anlamsızlaştırmış, hem de sonrasında yaşanabilecek gelişmelerin önünü kesmiştir.
AK Parti dik durmuş, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkmış, bunun neticesinde de 22 Temmuz seçimlerinde halkın büyük takdirini kazanmıştır. Halkımız, mağduru değil, dik duranı ödüllendirmiştir. Başbakan Erdoğan, başkaları gibi şapkasını alıp gitmemiş, tehditlere eyvallah etmemiş, demokrasiye sahip çıkmıştır. Açıkçası oyun ve ezber bozulmuş, AK Parti iktidarı gerçekten muktedir olduğunu göstermiştir.
CHP ise önceki dönemlerde olduğu gibi vesayetçi anlayışın yanında durmuş, sivil siyasete müdahaleye alkış tutmuştur. CHP'li Mustafa Özyürek, 'hükümet gereğini yapmalı', Önder Sav, 'Türkiye'nin gözü aydın', Nur Serter, 'ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz' demiştir. İsmet İnönü de, 12 Mart muhtırası sonrasında hükümetin devrilmesini, 'demokratik bir istifa' olarak nitelendirmişti.
27 Nisan'da kabul edilemez bir yanlış yapılmıştır, ancak AK Parti iktidarı sergilediği hassasiyetle demokratik istikrarı korumuştur.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- ‘Yüzyılın anlaşması’ barış değil savaş mı getirecek?
22.05.2019 - Gerilim, savaşa dönüşür mü?
17.05.2019 - YSK bir mağduriyeti önledi
8.05.2019 - Yeni bir ittifak arayışı mı var?
2.05.2019 - Erdoğan’ın ustalığı ve kurbanlık siyasetçi arayanlar
1.05.2019 - ABD’nin anlaması gereken…
19.04.2019 - ABD ile ilişkiler nereye evrilir?
17.04.2019 - ABD, İsrail ve İstanbul seçimleri…
12.04.2019 - Kimin perdesi kapanacak göreceğiz!
11.04.2019 - İmamoğlu yanlış üstüne yanlış yapıyor
4.02.2019
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
faruk çelik
Sayın Cemal,yazınızın tamamını okudum çok güzel ve duygusal takıldığım şeyse belki kendi aranızda Birand a taktığınız ve öyle takıldığınız iblis benzetmesi, bu yazıda çok bayağı bir sıfat olarak duruyor.Üzülerek ifade etmeliyimki iblis vefat eden bir kişinin arkasından veya ölmeden önce hastanede yatan birisine söylenebilecek en son sıfat bile olmamalıydı..İyi çalışmalar.