Yıldıray OĞUR
“Yeminli Türk düşmanı”, “Çirkin Amerikalı”, “Türkiye’yi sevmeyenler cephesi”, “Perakende terbiyesiz”, “Küstaha fırça”, “Rum kuklası”.
Bunlar ABD’nin 46’ıncı başkanı Joe Biden hakkında 80’li, 90’lı, 2000’li yıllarda Türkiye’deki gazetelerde atılmış başlıklardan bazıları.
Bu uzun yıllar boyunca yolunun Türkiye ile kesişmiş olması normal.
Çünkü karşımızda 12 gün sonra 78 yaşına girerek 244 yıllık ABD tarihinde yemin ederken en yaşlı ABD başkanı unvanı alacak, 1972 yılında 30 yaşında ABD tarihinin en genç altıncı senatörü olarak girdiği Senato’da Başkan Yardımcısı olduğu 2008 yılına kadar aralıksız 36 yıl kalmış ve Dış İlişkiler Komitesi’nde çalışmış bir siyasetçi var.
Ve bu hikayenin başlangıcında da Biden daha iki yıllık senatörken meydana gelen 1974’teki Kıbrıs harekatı var.
Biden, Delaware eyaleti senatörü. Başkanlık seçimi zafer konuşması için de bu yüzden 36 yıl boyunca temsil ettiği Delaware’in en büyük ve kalabalık şehri memleketi Wilmington’u seçti.
Wilmington,19’uncu yüzyıldan bu yana Yunanların göç ettiği, 1934’den beri bir Rum Ortodoks Kilisesi olan, her yıl festivaller yapacak kadar örgütlü ve kalabalık bir Yunan nüfusuna sahip bir şehir.
1974 Kıbrıs Harekatı olunca da Wilmington’daki Rum Ortodoks cemaati harekete geçti. Tabii ilk yaptıkları eyaletin kongre üyelerine ulaşmak oldu. Bunlardan biri de 32 yaşındaki genç senatör Biden’dı.
Genç Biden’a nasıl Kıbrıs’taki Rum tezlerinin anlatıldığı ve onların güçlü bir savunucusu haline geldiğini, Delaware’deki Yunan cemaatinin önde gelen isimlerinden biri olan eski askeri istihbaratçı Dean Lomis, “Joe Biden’ın Helenleştirilmesi” başlıklı makalesinde anlatıyor.
Yani Biden kendi seçim çevresinde etkili olan Yunan cemaatinin etkisiyle 1974’ten itibaren Kıbrıs konusunda Türkiye karşıtı bir çizgide yer almış. Hatta NATO ittifakı ve Sovyet tehdidi yüzünden Türkiye’ye yakın duran Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’la da karşı karşıya gelmiş.
Kıbrıs Harekatı sonrası ABD senatosundan geçirilen Türkiye’ye ambargo kararı için çalışan senatörlerden de biri.
Murat Yetkin’in yayınladığı 1980 yılının nisan ayında 38 yaşında genç bir senatör olarak geldiği Ankara’da dönemin muhalefet lideri Bülent Ecevit’le çekilmiş fotoğraf da aslında yine bir Yunan lobiciliği faaliyeti.
O ziyaret sırasında ABD Senatosu’nun Dış İlişkileri Komitesi’nin Avrupa Komisyonu başkanı olan Biden, kendisiyle birlikte Ankara’ya gelen üç senatörle Ecevit’ten önce 1 saat 20 dakika boyunca Başbakan Demirel ile görüşmüştü. Ardından Türkiye’nin o günlerde var olan senatosunun Dış ilişkiler Komitesi Başkanı’yla, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri ile ve son olarak da Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile de görüşmüşlerdi.
Her ne kadar o günler Dışişleri Bakanlığı bu ziyaret için “Paskalya tatillerini geçirmek için Türkiye’ye geldiler” dese de senatörlerin bütün görüşmelerinde ana mesele NATO’ya dönmek isteyen Yunanistan’la ilgili Türkiye’nin NATO’daki veto hakkını kaldırmasıydı.
Nitekim o günkü gazetelerde bu görüşmeyle ilgili konuşan Başbakan Demirel ve CHP lideri Ecevit, Türkiye’nin hangi şartlarda bu vetoyu kaldırabileceğini senatörlere anlattıklarını söylemişler. Zaten Biden da Ankara’dan Atina’ya geçmiş.
Türkiye’nin NATO’daki Yunanistan vetosunu ise bu görüşmelerden altı ay sonra darbeyle işbaşına gelecek Kenan Evren kaldırmıştı.
Biden bu ziyaret öncesi ABD senatosunda, Yunanistan vetosunu kaldırmaya ikna etmek için Türkiye’ye yönelik ambargonun kaldırılmasına destek veren senatörlerden de biriydi.
80’ler, 90’lar boyunca da Biden ABD’de Ermeni soykırımı tasarılarında imzası olan, Türkiye’yi Kıbrıs ve Yunanistan yüzünden sürekli eleştiren senatörlerden biri oldu.
O yüzden de gazetelerde adı ABD’deki “Türkiye’yi sevmeyenler cephesine” yazılmıştı.
Türkiye ABD’nin çok yakın bir NATO müttefiki olduğu için Biden’ın bu pozisyonu ABD dış politikasına da muhalif bir demokrat pozisyona tekabül ediyordu.
Genel olarak Biden, ABD dış politikasına muhalifti ve pragmatik değil demokrasi ve insan haklarına duyarlı idealist bir dış politikayı savunuyordu.
1991 Körfez Savaşı’na karşı Baba Bush’u en çok eleştiren senatörlerden biri olarak da o günlerde Körfez Savaşı’nda ABD’nin yanında duran Türkiye ile farklı cephelerdeydi.
Ama 1990’ların başında Biden ile Türkiye’nin aynı yerde durduğu bir mesele vardı: Bosna savaşı.
Biden, Joe Lieberman ve Robert Dole ile birlikte ABD senatosunda katliamlara maruz kalan Müslüman Boşnakların en büyük destekçilerinden biriydi. 1995’de ABD Senatosu’nun Bosnalı Müslümanlara yönelik silah ambargosunu kaldırmasına öncülük eden senatörler arasındaydı, Bosna’da Sırp mevzilerine yönelik askeri müdahaleyi hararetle desteklemişti.
O günlerde Senato’da yaptığı konuşmalardan birinde Sırpların Bosnalı Müslümanlara yönelik zalimliklerini anlatırken “Yahudilere yapılan şimdi Müslümanlara yapılıyor. Bu soykırımdır. Mladiç, Karadziç, Miloseviç savaş suçlusudur, Himmler’den farkları yoktur. Bunu izleyecek miyiz” demişti.
Promises to Keep adlı hatıralarına göre 1993 yılında görüştüğü ve savaş suçları mahkemesinde yargılanırken ölen Sırbistan lideri Miloseviç’e “Sen lanet olası bir savaş suçlususun ve yargılanmalısın” demişti.
Biden’ın esas olarak Türkiye’de “Yeminli Türk düşmanı”, “Çirkin Amerikalı”, “Perakende terbiyesiz”, “Küstaha fırça”, “Rum kuklası” diye manşetlere çıkması ise 1999 yılında yaşananlar yüzünden olmuştu.
1999’da ABD’yi ziyaret eden ve Türkiye için kredi arayan her ikisi de rahmetli olan Başbakan Bülent Ecevit ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem, ABD senatörlerinin de katıldığı bir toplantıda Biden’la karşılaşmışlardı. İşte o toplantıda söz alan Joe Biden, Türkiye’deki gazetelerin haberlerine göre “ABD’ye muhtaçsınız. Ancak ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı yok. Kredi ihtiyacınızın da olduğunu biliyorum. Kıbrıs sorununu çözün, istenenleri yerine getirin, size yardımcı olalım. Aksi takdirde hiçbir yere varamazsınız” demişti.
Yine gazete haberlerine göre İsmail Cem bu sözlere “Kıbrıs’ta bir yere varamazsak varamayız. Buraya avuç açmaya gelmedik” demiş Ecevit ise “Kıbrıs meselesi 1974’te bitmiştir. Anladınız mı Sayın Senatör” diye Biden’ı terslemişti. Amerikan versiyonuna göre Ecevit’in “Bunu yapamazsınız” çıkışına Biden, “Öyle bir yaparım ki” manasında bir yanıt vermişti.
İşte bu diyalog sonrası ertesi günkü tüm gazetelerin manşetlerindeydi Joe Biden.
Fakat 2000’lerde artık hem Türkiye hem de Biden değişmeye başladı.
Türkiye’de artık Kıbrıs’ta çözümü savunan bir iktidar vardı. Biden da 11 Eylül sonrasının etkisiyle artık daha az muhalif bir Demokrat senatördü. Afganistan işgalini ve ardından Irak işgalini desteklemişti.
Sonra Irak’ın üç federatif bölgeye bölünmesini (Kürt, Sünni ve Şii) savundu. Kürt meselesiyle duyarlılığı da böyle başladı.
Guantanamo’nın kapatılması için ABD senatosunda mücadele etti.
AK Parti iktidarıyla en yakın ilişkileri ise 2008’de Başkan yardımcısı olduktan sonra kurdu. Özellikle de Arap baharı sonrası Türkiye’nin bir demokrasi modeli olduğu zamanlarda.
Bu iyi ilişkilerin zirvesi 2011’deki Türkiye ziyaretiydi.
O günlerde ameliyat olan evinde dinlenen Başbakan Erdoğan’ı Kısıklı’daki evinde ziyaret etmiş, ziyaret sırasında terlik giyerek ertesi günkü gazetelerin manşetlerine çıkmıştı.
Samatya’da balık pazarında alışveriş yapması, Balık pazarındaki esnafla sohbet etmesi, bir şarküteriden peynir, zeytin ve bal aldıktan sonra tarihi Develi Restaurant’da kebap ve baklava yemesi, boğazı izlemek için Boğaz Köprüsü’nden arabasını 10 kilometreyle sürdürmesi, “Türkiye’de huzur içinde yaşıyorsunuz” açıklamalarıyla bir anda halkın, siyasetin, medyanın sempatisini kazanmıştı.
Bir anda 90’ların “Çirkin Amerkalı”sı, sempatik Amerikalı’ya dönmüştü.
Ziyarete ilişkin New York Times’ın haberini hatırlayalım:
“Biden ve danışmanları terlik giyip Erdoğan tarafından oğlu, kızı ve damadı ile tanıştırıldılar. 1952 yılından beri NATO müttefikleri olan Türkiye ile ABD arasında Obama Yönetimi döneminde zengin ama karmaşık bir ilişki var. Biden, İstanbul’daki zirvede Başbakan Yardımcısı Babacan’ın krizdeki Avrupa’ya yönelik “Türkiye’deki hükümet gibi güçlü bir hükümet olsa sorunlar çözülür” sözlerini yanıtsız bırakmadı. Babacan’ın “Küçük balığı büyük balık değil, hızlı balık yer” sözleri üzerine Biden iğneli bir üslup ile “Bizim ekonomimizin, bizden sonraki en büyük ekonomiden 3.5 kat ve sonraki 4 ekonominin toplamından daha büyük olduğu gerçeği, dünyada olup bitenlere karşı bize bağışıklık sağlamaz” diyerek genç köpekbalıkları denizinde ABD’nin hala balina olduğunu anımsattı.”
Bugün Trump’la ilgili söylenenlerin o gün Obama ile ilgili söylendiği günlerdi: “Erdoğan Obama ve Biden ile kişisel dostluğuyla sorunları çözüyor.”
Peki daha sonra Türkiye’ye ve Biden’a ne oldu? Neden ilişkiler bozuldu?
Türkiye’de demokrasi konusunda geri adımlar atıldı. ABD’de Suriye meselesi üzerinden Türkiye’ye bakış değişti ve ilişkiler geriledi.
Buna Biden’ın Amerikan tarzı rahat üslubu da tuz biber ekti.
2014’de Harvard Üniversitesi’nde yaptığı konuşma büyük bir krize dönüşmüştü:
“Bölgedeki müttefiklerimiz, Suriye’deki en büyük problemimizdi” diyerek şunları söylemişti: “Türkler, ki çok iyi dostumuzdur ve benim de uzun süre vakit geçirdiğim Erdoğan’la harika bir ilişkim var. Suudiler, Emirlikler vs… Ne yapıyorlardı? Esad’ı devirme ve bir Sünni-Şii vekalet savaşı çıkarmada çok kararlıydılar. Ne yaptılar? Esad’la savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah akıttılar, El Nusra, El Kaide için destek olacak, dünyanın diğer yerlerinden gelen cihadistlerin aşırı unsurlarını kabul ettiler.” Biden ayrıca “Birden bire herkes uyandı” diyerek, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ki eski bir dosttur, bana dedi ki, siz haklıydınız, çok fazla insanın (Suriye’ye) geçişine izin verdik, şimdi sınırı mühürlemeye çalışıyoruz”
Bu konuşmadan sonra Biden, arayıp Erdoğan’dan özür diledi.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında ABD yönetiminin ortada kalan tavrıyla gerilen ilişkileri de darbeden bir ay sonra Ankara’ya gelen Biden tamir etmeye çalışmıştı.
Erdoğan’la düzenlediği basın toplantısında söylediği “Yeterli düzeyde empati gösterilmediği konusunda düşünceler var. Darbe girişimine gerektiği gibi tepki veremediğimiz için şahsen Türkiye’ye geldim.”
“Kişisel olarak buraya geldiğimde de başkanı temsil eden birisi olarak tüm ülkenize ve meslektaşlarınıza ne kadar üzgün olduğumuzu aktarmak istiyorum. ABD halkı, ABD olarak yanınızdayız. Özür dilerim, keşke daha erken burada olabilseydim. Sizin halkınıza hayranız” sözleriyle bir kere daha ertesi günkü gazetelerde sempati yaratmıştı.
Ve nihayet herkesin bildiği son krizde başkan adaylığı sırasında, New York Times’ın “endersoment”ını kapmak için “Türkiye’deki iktidarı darbeyle değil, sandıkta devirmek için muhalefete destek verilmesi gerektiği”ni söyledi ve Ankara’da hem iktidarın hem de muhalefetin haklı ve sert tepkisini çekti.
Bu konuda bir açıklama yapmadı, en son İzmir depreminden sonran Trump’ın yapmadığını yapıp Türkiye’ye geçmiş olsun mesajı yayınladı. Belki de bu konuşmasının mahcubiyetiyle.
Peki bu 48 yıllık kariyerden sonra dört yıllık Biden döneminde Amerika ile Türkiye’nin ilişkileri nasıl olur?
Aslında Biden’ın şu ana kadarki dış politika konuşmaları, yazıları ve hazırladığı dokümanlarda Türkiye’nin adı geçmiyor.
Yani bizde zannedildiği gibi yatıp kalkıp Türkiye ile uğraşmıyor.
Nisan ayında Foreign Affairs dergisinde çıkan ve dış politikasını anlattığı “Neden Amerika Yeniden Liderlik Etmeli” başlıklı makalesinde de Türkiye adı geçen ülkelerden biri değil.
Ama bu Türkiye için harika bir haber değil.
Çünkü makalede 45 kez demokrasi kelimesi geçiyor.
Dış politika üzerine yazılmış bir makalede demokrasiden bu kadar sık bahsedilmesi tuhaf değil.
Çünkü bütün Demokratlar gibi Biden da dış politikasını iç politikasının bir devamı olarak kurgulayacak.
Ama özellikle bu dört yılda bunun tonu artacaktır.
Çünkü içeride Trump’ın anti-demokrat, popülist siyasetiyle mücadelelerini dışarıda da benzer popülist liderlere karşı devam ettirmek isteyeceklerdir.
Özellikle Trump döneminde ABD’nin “özgür dünyanın lideri” olma sıfatını kaybetmesinden, bunu bazen Macron’a, bazen Merkel’e kaptırmasından da büyük bir rahatsızlık var.
Tekrar bu liderliği kazanmak için demokrasi ve insan hakları konusunda daha müdahaleci bir ABD görebiliriz.
Biden ve çevresinin Trump’a en büyük eleştirilerinden biri de otoriter liderlerle olan muhabbeti.
Listenin başında Putin var. Zaten Foreign Affairs makalemesinde de Putin ve Rusya’ya özel bir yer ayrılmış.
Türkiye bu açıdan da ABD ve Rusya arasında bir tercih yapmaya zorlanabilir. Özellikle S-400 meselesi bunun bir testine çevrilebilir.
Özellikle Trump’ın Suriye’den çekilme tarzını ve Kürtleri yüzüstü bıraktığını söyleyen Demokratlar, Biden iktidarında bunu telafi etmeye çalışacaktır. Bu da Türkiye ile gerilimleri artırabilir.
Biden, seçim öncesi açıklamalarında Ortadoğu’da ABD’ye sadece IŞİD ve El Kaide ile mücadele rolü biçmişti. Bu Kürtlerle olan ittifakı artırabilir ama aynı zamanda Türkiye ile bu konuda işbirliği kapılarını da açabilir.
Yani Türkiye, Trump döneminden çıkış heyecanıyla tüm dünyada demokratik değerlerin savunucusu bir Amerika’yla sorunlar yaşayabilir. Tabii demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşan bir Türkiye için problem bu.
Nitekim Biden Wilmington’daki zafer konuşmasında “Bu akşam bütün dünya bizi izliyor. İnanıyorum ki ABD, dünya için bir yol göstericidir. Gücümüzle değil, örnekliğimizin gücüyle önderlik edeceğiz” sözleri buna işaret.
Ama Biden’ın pragmatizmi ile Erdoğan’ın pragmatizmi birleşip voltranı da oluşturabilir.
Yani sadece ABD başkanının ne yapacağı değil, Türkiye’nin de ne yapacağı ve nasıl bir yol izleyeceği önümüzdeki dört yılı belirleyecek.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.09.2025
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025