Ayşe HÜR
1579 yılına ait Şem iln me adlı kitaptan Osman Gazi portresi.
Yahya Kemal'in Sorbon Üniversitesi'ndeki hocası Albert Sorel'e göre "Tarihte keşfolunmamış iki meçhul" vardı: "Bunlardan biri coğrafyada kutuplar, diğeri tarihte Türk'tür..."
CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in buram buram ırkçılık kokan konuşması ‘Türk’, ‘Türkçülük’, ‘Türk Milleti’ gibi kavramların tarihçesinde bir yolculuk yapmaya yöneltti beni. 11. yüzyılın son çeyreğinde yazılmış Divan-ü Lügati’t Türk adlı eserin yazarı Kaşgarlı Mahmud, “Türkler aslında 20 boydur. Bunların her bir boyun birçok oymakları vardır ki sayısını ancak Allah bilir. Ben bunlardan kök ve ana boyları saydım. Oymakları bıraktım. Yalnız herkesin bilmesi için gerekli olanı, Oğuz kollarını (...) yazdım. Bundan başka Rûm yakınından [Bizans’tan] doğuya [Çin’e] doğru –müslim ve gayrimüslim- her boyun olduğu yeri de bildirdim.” Kaşgarlı Mahmud’un bu satırları yazdığı yıllarda, 24 boydan oluşan Oğuzların bir bölümü, Orta Asya steplerini geçerek Kaşgarlı’nın ‘Rûm’ dediği Anadolu’ya doğru akıyordu.
Haçlı Seferleri
Oğuz boylarının Anadolu’ya gelmelerinden itibaren, Bizans belgelerinde Tourkoi (Türkler) ve Türkie (Türkiye); Papalık belgelerinde ise barbarorum Turci (barbar Türkler) gibi terimler boy gösterdi. Birinci Haçlı Seferi’ne katılan bir papaz Antakya civarındaki savaşlardan sonra 11 Ekim 1098’de günlüğüne şöyle not düşmüştü: “Her yerde Türkler.”
Yüz yıl sonra, bu seferi anlatan Guillaume de Tyr, “Türklerin egemenlikleri altındaki Turquia’dan söz ediyordu. 1228-29 yıllarında bir başka Haçlı şövalyesi, Bavyeralı şair Tannhäuser, Haçlı Seferi Şarkısı’nda [Kreuzfahrtlied] şöyle diyordu: “Sert esiyor rüzgârlar/Yüzüme karşı barbarlıktan/Sert ve can yakıcı esiyorlar/Türkiye [Türkei] tarafından...”
Marko Polo’nun gözlemleri
1270’lerde Konstantinopolis’ten ve Anadolu’dan geçen Marko Polo’ya göre ise: “Türkmen ilinde üç çeşit insan yaşar. Biri Türkmenlerdir ki bunlar Muhammed’e taparlar, basit insanlardır ve kaba dilleri vardır. Dağlarda ve vadilerde yaşarlar ve hayvancılıkla geçinirler; çok kıymetli atları ve büyük katırları vardır. Öteki şehirlerde ve kalelerde yaşayıp ticaret ve sanatla uğraşan Ermeni ve Rumlardır...”
Marko Polo’dan 30 yıl kadar sonra kurulan Osmanlı Devleti’nin elitlerinin Türklüğe bakışı ise tektip değildi. Örneğin erken dönem Osmanlı tarihine dair en önemli eser olan Âşıkpaşazade’nin (ö. 1481) Tevarih-i Âli Osman adlı eserinde Türklerin Anadolu’ya nasıl geldiklerini anlatırken “Yafes neslinden göçer Türki kendülere sened edindiler. Ol sebepten Arab’a galip oldular” diyordu. Yeniçeriliğin kökenini anlatırken “Bunları Türk’e verelim. Türkçe öğrensinler. Bunları dahi çeri edelim dedi” diyordu. Türkçeden söz ederken ise “Türk diline kimesne bakmaz idi/Türklere hergiz gönül akmaz idi /Türk dahi bilmez idi bu dillen/İnce yolu ol ulu menzilleri” diyordu. Dikkat edilirse, bu ifadeler Türkleri ne yeriyor ne de övüyordu.
‘Türk beğinin oğlu’ Cem Sultan
1480’de tamamlanan Vâkı’ât-ı Sultan Cem adlı eserde ise babası Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra ağabeyi (II.) Bayezit’le girdiği taht kavgasından sonra Avrupa’ya sığınmak zorunda kalan Cem Sultan’dan “Türk beğinin oğlu” olarak söz ediliyordu. Buradaki ‘Türk’ sözcüğünün coğrafi bir imleme olduğu anlaşılıyordu ancak Cem’in kendinden ‘Türk’ olarak bahsetmesinden bakılırsa, Cem için Türk olmak övünülecek bir şeydi.
Yine Cem Sultan’ın isteği üzerine Ebu’l hayr-ı Rûmi’nin derlediği Saltukname’de Türk sözcüğü ‘Müslüman’ ve ‘Gazi’ yerine kullanılmıştı: “Bir gün Kefe diyarında bir gazi vardı. Tatar idi. Adına Kara Davud dirlerdi. Seyyid’den sonra çok gazalar ve erlikler eylemişdür (...) Geldük çün Kara Davud ol hinde yiğit idi. Seyyid’e hizmet iderdi. Bazılar Türk’ten idiler. Anın gazası ve velayeti Tatar’da meşhurdur.”
Ateşe tapan Türkler
Bir başka 15. yüzyıl yazarı Neşrî ise Selçuklu İmparatorluğu için ‘Saltanat-ı Türk Han’ derken, “Bazıları dahi vardır ki hiç din nedir bilmezler (...) Yahudileri taklit eden, taşa, ağaca, öküze, ateşe tapan Türkler vardır” diyordu.
Kanuni Sultan Süleyman döneminin ilk yıllarını gören Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavatnamesi adlı eserin yazarı Suzi Çelebi (ö. 1524) “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözünü ilk sarf edendi. Ancak ünlü divan şairi Baki, ‘en büyük Türk atalarından’ dediği Kanuni’ye sunduğu şiirde “Her taç olmaz fahr-u fena ehline sertac/Türk ehlinüney hâce biraz başı kabadır” (‘Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baştacı olmaz. Ey hoca Türk ehlinden olanın biraz başı kabadır’) diyerek kafamızı karıştırıyordu.
Türk’ün kanı helaldir!
Yine Kanuni döneminde yetişmiş, I. Selim (Yavuz) ve III. Murad döneminin divan kâtiplerinden ‘Kadimi’ mahlaslı Hafız Hamdi Çelebi’nin manzumesindeki şu satırlar da ilginçti: “Devr-i idelden beri şahım eflak/Zem olur alem içinde Etrâk/Vermemiş Türke hûda hiç idrak/Akl-ı evvel de olursa bibâk/Oktul-üt Türke velevkâne ebak/Dedi ol kan-kerem Şah-ı celâl/Türkü katleyleyiniz kanı helâl.” (Mehmet Ali Aynizade’nin tercümesiyle: “Padişahım kâinatın yaratılışından bu yana/Dünya içinde Türklüğün kötülüğünden bahsedilir/ Allah Türk’e hiç anlayış gücü vermemiştir/O çok akıllı olsa bile pervasızdır/Türk’ü öldür baban olsa da/O iyilik madeni, Yüce Peygamber ‘Türk’ü öldürünüz kanı helaldir’ demiştir.”)
Çelebi’nin Peygamber’in hadisini kullanarak katledilmesini önerdiği Türklerin Anadolu’nun Kızılbaş Türkmenleri olduğu açıktır. Yavuz Sultan Selim’den beri Kızılbaş düşmanlığı o kadar şiddetliydi ki, III. Murad döneminin şeyhülislamı ve tarihçisi Hoca Saadettin Efendi (ö. 1599) Fatih Sultan Mehmet’in Akkoyunlu Uzun Hasan’ın ordularını yendiği Otlukbeli Savaşı’ndan (1481) söz ederken ‘Rum padişahı’ dediği Fatih’in “kestiği Türkmen kellelerinden oluşan tepelerden” gayet normal bir durum olarak bahsediyordu.
1609’da Kuyucu Murat Paşa’nın orduları Anadolu’da Kızılbaş katliamlarına devam ederken, dönemin belgelerinde Kızılbaş yerine ‘Türk’ denirken, bu terimin yanında ‘bağî’ (yolkesen), şakî (haydut), tağî (azgın), celâlî (asi), zındık (dinsiz) sıfatlarını okumak şaşırtıcı olmasa gerek. IV. Mehmed döneminin yazarı Koçi Bey (ö. 1650) de Türk, Tatar, Yörük gibi çeşitli terimlerle tarif ettiği ‘Türkler’ için hiç olumlu terimler kullanmıyordu. Aynı şekilde Lale Devri’nin tarihçisi Naima (ö. 1716) da merkezin perspektifinden yazdığı için Türklük kavramını olumsuz anlamda kullanmıştı. ‘Türk-ü sütürk (azgın Türk), ‘Türk-bed lika’ (çirkin yüzlü Türk), ‘etrak-ı bi idrak’ (anlayışsız, akılsız Türkler), ‘nadan Türk’ (kaba Türk) onun terimleridir.
Şarkiyatçıların katkısı
Tanzimat’la birlikte, ‘etnik’ tanımların kullanımı ortaya çıkmıştı. ‘Türk’ kavramını ‘etnik’ kategori olarak ilk kullananlardan biri İstanbul’a sığındıktan sonra Müslüman olarak Mustafa Celaleddin adını alan Polonyalı göçmen Constantin Borzecki oldu. Yazarın 1870te, İstanbul ve Paris’te yayımlanan Les Turcs anciens et modernes (Türkler, Eski ve Modern) başlıklı eseri ‘Türklük’ bilincinin gelişmesinde önemli rol oynadı.
II. Abdülhamit’in hafiyelerinden Macar Yahudisi Şarkiyatçı Arminius Vambery de bu alanda kalem oynatanlardandı. Yazar Orta Asya’ya Yolculuk (1873) kitabında şöyle diyordu: “Bir Türk hanedanı olarak Osmanlı İmparatorluğu, dinleri, dilleri ve tarihleriyle birbirlerine bağlı olan Türk halklarını bir araya getirerek Adriya(tik) kıyılarından Çin içlerine kadar güçlü bir imparatorluk kurabilirdi (…) Anadolululardan, Azerbaycanlılardan, Türkmenlerden, Özbeklerden, Kırgızlardan ve Tatarlardan oluşacak bir Türk bloku, kuzey komşusuna (Rusya’ya) karşı bugünkü Türkiye’den (Osmanlı) daha dengeli durumda olurdu.”
Fransız Türkolog Léon Cahun ise Orta Asya’da bir zamanlar kıyılarında Türklerin yaşadığı bir iç denizin olduğu, bu denizin kuruması üzerine Türklerin Avrasya’ya doğru göçe başladıkları tezinin müellifidir. Cahun’u Türkiye’de meşhur eden 1896’da yayımladığı Introduction à l’histoire de l’Asie (Asya Tarihine Giriş) adlı kitabıdır. 1889-1893 arasında keşfedilmiş olan Orhun Yazıtları’nı meşhur eden bu eserin kendisindeki nüshalarına Mustafa Kemal’in el yazısıyla notlar aldığı bilinir.
Jön Türkler ve Türkçülük
Ama bu yazarların icat ettiği ‘Türklük’ kavramının Türkçülük adıyla siyasi bir projeye çevrilmesi ise yakındı. Fransız İhtilali’nden itibaren Avrupa’dan yayılan milliyetçilik akımından etkilenen etnik kesimlerin giderek imparatorluktan uzaklaştığını gören yeni kuşak elitler (Jön Türkler), imparatorluğu kurtarmak için yaşama geçirdikleri Batıcılık, ‘Osmanlıcılık’ ve ‘İslamcılık’ ideolojilerinin başarısız olması üzerine, hem etnik, hem kültürel hem siyasal anlamda Türk kimliğini öne çıkarmak şeklinde özetlenebilecek olan ‘Türkçülük’ akımına bel bağlamışlardı.
Batı tarzı bir modernleşmenin hızlı yaşandığı Rusya’da, esas olarak Rus milliyetçiliğine tepki olarak doğan bu akımı Osmanlı ülkesine Gaspıralı İsmail, Hüseyinzade Ali, Ağaoğlu Ahmet, Caferoğlu Ahmed, Mehmet Emin Resulzade, Zeki Velidi Togan ve Yusuf Akçura gibi Rusya kökenli aydınlar taşımıştı. Özellikle Akçura’nın zamanında ‘romantik’, ‘garip’, ‘ham hayal’, ‘aşırı’ bulunan görüşlerini özetleyen ve daha sonra siyasal Türkçülüğün manifestosu sayılan Üç Tarzı Siyaset (1904) adlı eser, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Moiz Kohen ve Mehmet Emin başta olmak üzere geç dönem Osmanlı aydınlarını çok etkiledi.
Tarihte Türk’ün icadı
Bu kuşaktan olan Yahya Kemal’in Paris’teki Sorbon Üniversitesi’ndeki hocalarından Albert Sorel bir dersinde öğrencilerine “Tarihte keşfolunmamış iki meçhul vardır: Bunlardan biri coğrafyada kutuplar, diğeri tarihte Türk’tür...” demiştir. Bu cümle Yahya Kemal’in kafasında bir şimşek çaktırmıştı: “Paris’te talebe mitinglerine gidiyordum. Balkan Harbi arifesinde bizim ekalliyetler Rumlar, Bulgarlar... büyük mitingler tertip ediyorlardı. O sırada bizim Jön Türkler de Abdülhamit’i yıkmakla meşguldüler. Yoksa Türk Milleti’nden falan haberleri yoktu. Baktım, bu Rumların, Bulgarların yıkmak istedikleri Abdülhamit değil, başka şey. Bunlar Türk Milleti’ni yıkmak istiyorlar. Demek Türk Milleti diye bir şey var. Bu nasıl bir millettir? Mazisi nedir diye merak etmeye başladım. Zaten Ulumi Siyasiye Mektebi’nde tarih okuyordum. Türk Milleti’nin mazisini öğrenmek için tarih kitaplarını karıştırmaya başladım. İşte bende milliyet hissi ve milliyetçilik böyle doğdu.”
Yahya Kemal’in ‘milliyetçilik hissini keşfetme’ hikâyesi, dönemin birçok aydınının yaşadığı sürecin tipik bir örneğiydi. Ancak, ‘Türkçülük’ projesinin halk tarafından benimsenmesi kolay olmayacaktı. Buna dair bir ipucu Şevket Süreyya’nın (Aydemir) Suyu Arayan Adam adlı otobiyografik eserinde vardır. 17 yaşında bir talebe olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kafkas Cephesi’nde bulunan yazar, cephede Anadolu köylülerinden oluşan bir grup askerle konuşurken onlara sorar: “Bizim dinimiz nedir?” Her kafadan bir ses çıkar: Kimi “Hazreti Ali dinindeniz” der, kimi “İmam-ı Azam dininden.” Şevket Süreyya sorar: “Peygamberimiz kimdir?” Yine karışık sesler çıkar. “Enver Paşa” diyen bile vardır. Şevket Süreyya bir adım daha ileri gider: “Hangi millete mensupsunuz?” Yine her kafadan bir ses çıkar. Yazar işi kolaylaştırmayı dener: “Biz Türk değil miyiz?” Askerler hep bir ağızdan cevap verirler: “Estağfurullah!”
‘Estağfurullah!’tan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene!’ye giden yolun nasıl döşendiğini de önümüzdeki hafta anlatacağım. İyi pazarlar…
Özet Kaynakça: Reşat Genç, Kaşgarlı Mahmud’a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1997; Onur Bilge Kula, “Türkiye’ Sözcüğünün Kullanıldığı Almanca İlk Belge :Tannhauser’in ‘Haçlı Seferi Şarkısı’”, Tarih ve Toplum, Aralık 1992, S. 108, s. 329; Hakan Erdem, “Osmanlı Kaynaklarından Yansıyan Türk İmaj(lar)ı”, Dünyada Türk İmgesi, Kitap Yayınevi, 2005, s.13-26; Muzaffer Özdağ, “Osmanlı Tarih ve Edebiyatında Türk Düşmanlığı”, Tarih ve Toplum, S.65, s.9-15; François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999; Şair ve Fikir Adamı Olarak Yahya Kemal, Hazırlayan: Osman Oktay...
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016