Hüseyin ÇAKIR
Türkiye’de sağ popülizm, İslâm inancını, değerlerini ve ritüellerini politize ederek ideoloji ile sarmaş dolaş, iç içe yürüyor. Millet popülizmi, zaman zaman modern karşıtı, çeperde, çevrede yer alan, merkez -elit, aydın, okumuş…karşıtı- mağdur anlamında kullanılıyor. Millet kavramının tarihsel uzantısı, Osmanlı dönemi İslamcılık anlamında “İslam, İslam birliği” içeriğiyle kullanılıyor. II. Abdülhamit’in “Yüce Hakan” vasfı ile anılması ve gündeme taşınması, millet kavramına yüklenen anlamla bağlam ilişkisi kurulmasındandır.
Millet popülizmi dili ve argümanlarına bakıldığında Sünni İslam’a dair her şey kullanılıyor.
Popülizm Türkçülük, Turancılık, İslamcılık olarak Osmanlı topraklarında II. Meşrutiyet ertesinde ortaya çıkıyor. Ulus devletleşmelerin Balkanlardan başlayıp Arap dünyasına yayılmasıyla parçalanan imparatorluk, Enver Paşa’nın Turan macerasıyla I. Dünya savaşına girerek imparatorluğu kurtarmak ve kayıp toprakları alarakEnver İmparatorluğu kurma hayali, 325 bin ölü, 400 bin yaralı, 250 bin esir-kayıp olmak üzere toplam 975 bin insan kaybına mal oluyor. Bu macera uğruna Osmanlı ordusunun yüzde 34,5’u yok olmuştur.
Savaş sonrası malum. Enver İmparatorluğu hayali tuzla buz oldu.
Aynı dönemde düşünce dünyasında Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık, Milliyetçilik/Türkçülük, Merkeziyetçilik-Adem-i Merkeziyetçilik ana başlıkları altında yoğun tartışmalar başlıyor. Bu akımların temsilcilerinin ortak noktası; İmparatorluğu içinde bulunduğu durumdan kurtarmak ve eski görkemli günlerdeki durumuna getirmek amacıyla çaba harcamış olmalarıdır.
Bu dönemin aydın ve düşünürleri "On Temmuz" entelektüelleri olarak tanımlanıyor. Yusuf Akuçura, Ziya Gökalp, Ali Canib, Ömer Seyfeddin, Köprülüzade Mehmed Fuad, Rıza Tevfik vb. Bu kişiler İmparatorluğu kurtarmak için halkı, halkbilimini, Türk tarihi ve folklorunu keşfetmişler; yeni bir halk tanımı ile halka doğru gidilmesini tartışmaya başlamışlar. Bu gelişmeler Türkiye’de Popülizmin başlangıcı kabul edilir.
Kimlik Popülizmi
Bugünün sağ, muhafazakâr popülizmi, Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset (1904)'te formüle ettiği, Türkçülük, İslamcılık, Osmanlıcılık tezlerini 113 yıldır döndürüp döndürüp siyasetin gündemine kurtarıcı olarak getiriyor.
Türkiye'de popülizm İttihatçılardan devralınan Türkçülük, İslamcılık, Osmanlıcılık, Batıcılık -Cumhuriyetle Batıcılık laik olarak şekillendi- Cumhuriyet tarihinin başlangıcından bugüne kadar “kimlik”ler üstünden siyaset yapma tarzı olarak devam etti.
Tarihsel arka plana bakıldığında zihniyet olarak çok fazla bir değişiklik görünmüyor. 1908’den bu güne bu döngüsü devam ediyor.
Osmanlıcılık: 1860'tan sonra ilgi gören, II. Meşrutiyet'in ilk yıllarına kadar devam eden bir düşünce akımıdır.
Osmanlıcılık devletin siyasi bütünlüğünü sürdürebilmesi için ortaya çıkarılmıştır. Bu düşünceye göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşit kabul edilmeli; herkes aynı haklara sahip olmalıdır. Bu, devletin yıkılmaktan kurtulması için şarttır.
Ancak yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşları (1912) Hristiyan unsurların imparatorluğa karşı tutumlarını ortaya çıkarmış oldu. Arnavutluk isyanı, Araplar, Ermeniler ve Kürtler arasında başlayan milliyetçilik hareketleri. II. Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık, yönetici Türklerin resmi söylemi olarak kaldı.
İslamcılık: İslamcılık akımı; Şerif Mardin’in tanımıyla, özelliklerini daha çok 19. yy ortalarında kazanan, Osmanlı İmparatorluğunun uzak çevresinde ve Hindistan’da şekillenmiş olmasına rağmen 1870’lerden itibaren imparatorluğun merkezinde gittikçe güçlenen bir ideolojik davranış kümesine verilen addır.
İslamcılık. II. Abdülhamit döneminde ortaya çıkan düşünce akımlarından biridir.
İslamcılık düşüncesine göre toplumu bir arada tutan temel faktör dindir. Hangi ulustan olursa olsun, bütün Müslümanlar halifenin etrafında toplanmalıdır diyorlar.
İslamcılar, Batı'nın Osmanlı'ya göre çok ileride olduğunu kabul ediyorlardı. İmparatorluğun çöküşünün sebebi İslam dini değildir. İslamiyet, bilime ve yeniliklere açık bir dindir. Batı'nın bilim ve teknolojisi alınmalıdır; bunda bir sakınca yoktur.
Ancak Batı'nın ahlakı bizden daha ileri değildir. Onların ahlakının ve yaşantısının taklit edilmesi yanlıştır. Batının tekniği alınmalı, ama taklitçilik olmamalıdır. Batı'nın Osmanlı İmparatorluğuna ve öteki Müslüman ülkelere uyguladığı politikaları engellemenin tek yolu "İttihad-ı İslam" (İslam birliği)dir.
İslâm birliği düşüncesine ters düşen ulusçuluk anlayışını şiddetle eleştirerek çürütmeye çalıştılar. Devlet, hilafet kurumu, anayasa, milli hâkimiyet gibi meseleler de İslâmcıların tartıştıkları başlıca konular arasında yer aldı.
Türkçülük: Türkçülükle ilgili çalışmaların geçmişi Tanzimat dönemine uzanır. Tanzimat dönemine kadar Türk sözünden yalnız Osmanlı Türkleri anlaşılıyordu; Tanzimat devrinde Türk kelimesinin anlamı birdenbire genişledi ve "Türk" sözü dünyadaki bütün Türkler için kullanılır hale geldi.
Yusuf Akçura, Osmanlı İmparatorluğu’nun tekrar eski gücüne kavuşabilmesi için devletin resmî olarak benimseyebileceği muhtemel üç ana düşünceyi (Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük) tetkik etti. “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesi, siyasî alanda Türkçülük meselesini ilk defa ortaya atmış oldu. Yazıda, Osmanlı Devleti’nin takip edebileceği üç siyaset, Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük açık şekilde ele alınıyor ve sonuçta bazı hükümlere varılıyordu. Akçura bundan sonra İslamcılık (İslâm birliği) ve Türkçülük (Türk birliği) siyasetlerinin tartışmasına geçiyordu. Türkçülük, Dili, soyu, âdetleri ve genelinin dinleri bir olan ve Asya’dan Avrupa’nın doğusunda kadar uzanan Türklerin birleşme fikri ortaya atıyor.
Milliyetçilik hareketi 1908'den sonra önce kültürel bir akım olarak başlıyor. Bu hareket, Balkan Savaşları'ndan sonra dernekler ve yayın organları oluşturmak suretiyle siyasi bir nitelik kazanıyor.
Rusya'dan kaçarak İstanbul'a gelen bazı Türklerin kurduğu "Türk Derneği" bu hareketin merkezi oldu. Bu derneğin kapanmasından sonra önce "Türk Yurdu Cemiyeti" daha sonra da "Türk Ocağı" kuruldu. Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Yurdu dergisini çıkardı. Türk Ocağı derneğinin kurucuları Mehmet Emin Yurdakul, Ağaoğlu Ahmet ve Dr. Fuat Sabit'tir.
3 Temmuz 1911’de kurulan Türk Ocağı Derneğinin resmi kurucuları şair Mehmet Emin (Yurdakul), Ağaoğlu Ahmet ve Dr. Fuat Sabit (veznedar) Beylerdir. Balkan Harbi’nden sonra seçilen yönetim kurulu Hamdullah Suphi Tanrıöver (Reis), Akçuraoğlu Yusuf (İkinci Reis), Halis Turgut, Hüseyin Ragıp, Dr. Akil Muhtar (Özden) ve Dr. Hüseyin Ertuğrul’dan oluşmaktadır.
Türk milliyetçiliği Batıdaki ulusçuluklar gibi tamamen toplumsal dinamiklerle ortaya çıkmış değildi.
Batıcılık (Garpçılık): Devleti kurtarmak ve modernleştirmek amacıyla Tanzimat'tan sonra ortaya çıkan fikir akımlarından biridir. Batıcılık fikrinin temelini Tanzimat dönemindeki ve daha önceki ıslahat hareketleri oluşturur.
Batıcılık düşüncesinin ilk savunucuları bizzat padişahlardır. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa bu düşüncenin öncülerinden biridir. Batıcılara göre Osmanlı Devleti'nin en önemli sorunu Batılı olamamaktan kaynaklanmaktadır.
Batıcılara göre ışık kaynağı Batı'dır, ona gitmek şarttır. 1860'tan sonra Batılılaşma hareketinin öncüleri Jön Türklerdir.
Batılılaşmak, Avrupa devletlerine benzemek kaçınılmazdır. İslamiyet'in yanlış yorumlanması ve batıl inançlar kalkınmaya engel oluşturmaktadır. Özel teşebbüs desteklenmelidir.
Batıcılara göre Osmanlı Devleti’nin en büyük sorunu Batılı olmamaktan kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile tek kuruluş yolu vardır o da uygar bir devlet ve toplum halini almaktır.
Batıcılar o dönem için radikal diyebileceğimiz düşünceleri savunmaktadırlar. Bunların arasında padişahın tek eşli olması, fes’in atılarak şapkanın benimsenmesi, kadınların diledikleri tarzda giyinmelerine ve dolaşmalarına izin verilmesi, mevcut abecenin atılarak Latin abecesinin benimsenmesi, okuyuculuk, üfürükcülük, falcılık vb. davranışların yasaklanması, medreselerin kapatılarak batı kolejleri tipinde okulların açılması, birer tembellik yuvası olan tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi yürekli isteklerde bulunabilmişlerdir.
Fakat Batıcılık düşüncesini savunanlar bu dönemde bir siyasal oluşum içinde toplanamadılar. Genellikle dağınık kaldılar. Ancak, düşüncelerinin önemli bir kısmı Cumhuriyet’in ilanından sonra uygulama alanı buldu.
Bu döngü bugün “milliyetçi ve İslamcı” birlikteliğinde güncellenmiş bulunuyor.
Popülizm Demokrasi Lafı Yapar Ama Sevmez
"Milli ve Yerli” popülizmi, millet iradesini demokrasinin önüne koyarak, demokratik kurumların işleyişini kadük hale getiriyor. Demokrasi, demokrasi diye bağırarak, katılımcı demokrasinin yerine lider iradesi geçiriliyor. Demokrasi, liderin liderliğini güçlendirmek için araç olarak kullanılıyor, araçsallaştırılyor.
Baskın Oran, popülizmin yakın geçmişimizdeki yerini şöyle tanımlıyor.
“1) İttihat-Terakki döneminde, Türkçülük akımının doğmasına yardımcı oldu;
2) Kurtuluş Savaşı döneminde, Anadolu’nun ezici çoğunluğunu oluşturan Müslüman halkla Kemalistlerin bütünleşmesine yardım etti;
3) ‘Halkçılık’ ilkesi 1931’de Cumhuriyet Halk Fırkası programına, 1937’de de anayasaya girdi. Hedef, başlayan devletçiliğin kaçınılmaz olarak yaratacağı sanayi proletaryasının o günkü toprak ağası - tüccar – bürokrat koalisyonuna sorun çıkarmasını önlemekti. Nitekim, CHP Genel Sekreteri Recep Peker 1934’te bunu dile getiriyordu: “Bizim halkçı vasfımız sınıf mücadelesini yaratan doktrinlerin tamamı tamamına zıddınadır.”
4) Uzatmayalım, şu andaki fonksiyonu, Erdoğan’ın Tek Adam rejimine koltuk değnekliği. Bütün o “Yav!”ların, “Terbiyesize bak!”ların, muhtar toplantılarının, memurlara dağıtılan ulufelerin, idama güzellemeler düzmenin, bütün o “Senin her yerin yaptırım olsa ne yazar!”ların amacı, Kasımpaşa alışkanlığının çok ötesinde, planlı-programlı biçimde popülizm yapmak. En başta da, demokrasiye dönüşü isteyen Batı’yı hedef göstererek” (B. Oran, Agos) .
Tek Parti döneminin sona ermesiyle biten entelektüel popülizm, Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’la liderlerde şekillenen muhafazakâr sağ siyasî popülizm, din/Müslüman kimlikle şekillendi ve kullanıldı.
Kimlik popülizmini kullanmayan tek lider Bülent Ecevit olmuştur. Ecevit’in “Halkçılık” popülizmi, Batılı anlamda sol popülizm kavramı içinde yer alıyor.
İktidarın, muhafazakârların ve sağın güncel popülizm temaları “milli ve yerlilik.” Bu temalar, sistemin değişimine destek için milliyetçilik/ulusalcılık olarak toplumun kutuplaşmasını derinleştiriyor.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, yaptıkları araştırmada ortaya çıkan kutuplaşmanın geldiği boyutu şöyle ifade ediyor; “…gitgide ortak yaşama dair iradeyi kaybediyoruz. Ortak yaşama arzumuzu kaybediyoruz. Ortak geleceğe olan inancımızı kaybediyoruz. Mesele iktidar partisinin gitmesi gitmemesi meselesi değil. Mesele ortak geleceğe olan inancımızı yeniden tazelemek, yeniden biz duygusuna kavuşma meselesi. Ne yazık ki bu gün ki siyasi ortamda bunun çok uzağında olduğumuz açık."
“Milli ve Yerli” popülizm, iktidar gibi düşünmeyen, iktidarı eleştiren herkesi, “gayri milli”, millet- devlet düşmanı” ilan ediyor. Bu popülist dil ve söylemin OHAL yoluyla pratik uygulamalarla devam etmesi, “ortak gelecek ve yaşamı” tehlikeye atıyor.
“Popülizme karşı çözüm ‘sol popülizm’ olamaz.” ( Jan-Werner Müller) Batı’da merkez sağ ve sol partiler radikal sağın kullandığı argümanları yumuşak biçimde kullandılar ve kendileri kaybederken, radikaller güçlendi.
Türkiye ise, “milli ve yerli” popülizm rüzgârına kapılarak antiemperyalist mücadele verdiklerini sanan sol, laik, Kemalist ve Muhalifler, milliyetçi, İslamcı popülizmi haklı çıkartıyor.
Bu konuya önümüzdeki hafta, Sol Popülizmle devam edeceğim.
Yazarlar
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018