Kemal CAN
Dokuz gün süren, her günü hatta her saati ilginç gelişmelere sahne olan bir süreç yaşadık. ABD ve Türkiye heyetlerinin görüştüğü perşembe gecesi yapılan ortak açıklamayla bu süreç bir şekilde sona erdi. Ancak bunun Suriye meselesi için değil, Fırat’ın doğusuna yapılan harekat açısından bile bir final olup olmadığı belirsiz. Ortaya çıkan tabloda herkesin kazandığını iddia edebileceği unsurlar mevcut. Herkes şimdi bunu yapıyor ve bir süre daha yapmak için uygun zaman aralığı yaratma konusunda bir mutabakat var. Olayın bölgede ve dış politikada yaratacağı etkiler konusunda tartışmalar şimdiden başladı ama öncelik buradan çıkartılacak hediyelik paketlerinin iç politikaya taşınmasında. Suriye, başlangıcından itibaren -sadece Türkiye’de değil başta ABD olmak üzere birçok ülkede- aynı zamanda bir iç politika meselesiydi. Bütün dünyada rüzgar estiren bu dokuz günde ve bu serinin final resminde her ülkenin iç politikasına dönük çok malzeme çıktı. Ciddi bir küresel kriz halinde yaşanan hadise, şimdi bütün politik aktörler tarafından tekrar ülkelerine taşınıyor. Alanda kazananlar, masada kazananlar, her ikisinde de kazandığını iddia edenler oluyor, olacak. Aktif aktörlerin olaya biçtikleri anlam ve sonucu sunma biçimleri ile algılanan arasında ise hâlâ bir açı mevcut. Erdoğan açısından da önüne engeller çıkartıldığı için sağlanan olağanüstülüğün mü yoksa istediklerini almış olma görüntüsünün mü da daha çok fayda sağladığını göreceğiz.
İktidar ve yakın çevresi yoğun biçimde Türkiye’nin kazandığını ve bunun Erdoğan’ın liderliğine borçlu olunduğunu söylüyor. En son Erdoğan tarafından BM’de ve partisinin grup toplantısında ortaya konulan hedeflerin hepsine ulaşıldığı söyleniyor. Alanda da masada da Türkiye’nin elinin güçlendiği iddia ediliyor. Süreci bu kadar hızlı tamamlamanın hesap dahilinde olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Dünyadaki yorumlarda genel eğilim de Türkiye’nin istediğini aldığı yolunda. Bazı CHP ve diğer muhalefet sözcüleri de bir biçimde bunu kabul eder görünüyor. Bu hedefler, YPG’nin sınırdan uzaklaştırılması ve askeri bir güç olarak etkisizleştirilmesi, güvenli bölge için bir bölüm Suriye toprağının kontrolü, Türkiye’nin Suriye’deki varlığının meşru görülmesi, güvenli bölgede Suriyeliler için yerleşim alanları oluşturulması, bütün bunları yaparken de uluslararası tepkinin üzerinden alınması. Bunların önemli bir kısmı açıklanan anlaşmada mevcut. Türkiye’nin hangi acil derdini çözdüğü belirsiz, nereye varacağı net çizilmeyen kısa hedefleri açısından durum bu. “Giderek” alınmış değil, alınmadığı için fazla zorlanmış ve gürültülü biçimde seslendirilmiş bir sonuçtan bahsedilebilir. Bu yakın hedeflerin gerekçesini oluşturan nihai çözümler için ise daha gidilecek epey yol ve benzer pazarlıkların yürütüleceği başka aktörler var. İçeriye dönüşe yeni kayyım ataklarının eşlik etmesi de bir fikir veriyor.
İktidarın ve onu milliyetçi gerekçelerle destekleyenlerin en kuvvetli tezi ABD’nin Suriye’de kalıcı olmak için Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurdurmak istediğiydi. Hatta bu tezi komplo sınırına taşıyanlar, her şeyin bu yüzden yapıldığını söylüyordu. Ancak Trump daha bir yıl önce ABD’nin Suriye’den çekileceğini, “Suriye size kalsın” diyerek açıkladı. İki ay önce de Türkiye ile kontrollü boşaltılmış güvenli bölge konusunda bir mutabakata varıldı. Dokuz gün önce ise yine ABD Başkanı “biz karışmıyoruz” dedi. Bunların inandırıcı olup olmadığı, arkadaki pazarlıklar ve kafalardaki-çarşıdaki hesaplar elbette tartışılabilir ama görünen buydu. Şimdi Erdoğan ve Trump’ın özel müdahaleleriyle krize çevirdikleri bir durumu, becerileriyle zaten anlaştıkları ilk noktaya nasıl döndürdüklerini farklı başarı hikayeleri olarak dinliyoruz. Trump, “gerekli ama geleneksel olmayan, alışılmadık bir yol” izlediklerini, “iki çocuğu okul bahçesinde biraz dövüştürmenin işe yaradığını”, “şiddetli aşkın etkili olduğunu” söylüyor. Trump iyi çevresi kötü noktasına gelen iktidar yanlısı kalemler ise, “Erdoğan, Trump ve Putin’in dünyayı yönettiğini” iddia ediyor. Bu harekata anti-emperyalist bir anlam yükleyenler için aslında çok mutluluk verici bir tablo görünmüyor. Çünkü Türkiye ABD’yi bölgeden çıkarmıyor, gürültülü bir süreçle üretilmiş onayını –üstelik sıkıntılı bir mektubu ve devam eden rahatsız edici benzetmeleri sineye çekerek- masaya konacak kıymete çevirmek istiyor. Böylece Trump’ı güçlü bir belirleyici olarak –hatta kendi ülkesine karşı- alanda tutuyor.
“Türkiye istediklerini aldı” cümlesinin, ortak açıklamanın metnine yansıyan tarafı bir kazanç olarak anlatılmaya çok müsait. Fakat meselenin aynı hedefler açısından görünen başka yüzleri de var. İlk başta Kürt meselesi –daha sonra Türkiye’nin iç politikasını da etkileyecek biçimde- hiç olmadığı kadar uluslararası hale geldi. İstediklerinin hepsini almış olsa da, Türkiye hâlâ ve artık çok daha fazla yalnız bir ülke. Anlaşma ABD ile yapılmış olsa da –söylenmesi yasaklanan- ateşkes YPG ile yapıldı. Trump’ın Erdoğan ile birlikte YPG komutanlarına teşekkürünü dikkatlere sunmak gerekir. İktidar Erdoğan’ı Trump ile denkleme karşılığında, Trump’ın kurduğu “dövüşen yaramazlar” denkliğini sineye çekmek zorunda. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun söylediği gibi Membiç ve Kobani gibi diğer bölgelerde yapılacak görüşmelerde de gerçek taraf Putin aracılığıyla Esad olacak. Yani Türkiye, asla görüşmeyeceği, tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini iddia ettiği aktörlerle artık gayri resmi olarak masada. Suriye’deki Kürtler için de ABD’yi tek seçenek olmaktan çıkartan müdahalenin askeri sonuçları ile siyasi sonuçları farklı olabilir. Türkiye’nin, şimdilik çıkartılmama garantisi aldığı Suriye toprağında inşaat yapmak için de, yeni krizlere ve “mültecileri gönderirim” gibi zorlamalarına ihtiyacı devam ediyor. İç politikada -pek de ikna olunmamış- güvenlik gerekçesinden çok daha işe yarayacak “Suriyelileri gönderme” ve “TOKİ” atılımı hâlâ boşta. Bu hengamede gündemden düşürülerek beklemeye alınan bütün yapısal sorunlar da…
Gücü ve ağırlığıyla -korkuyla karışık- bir saygı yaratmak ile çıkarabileceği arızalar yüzünden dikkat edilmesi gereken bir aktör haline gelmek asla aynı şey değil. Gözünü budaktan sakınmayan cesaret ile “çevreye” verebileceği hasarın sınırlarının kestirilememesi arasında da epey mesafe var. İş bitirici, sonuç alıcı olmak zaman boyutuyla test edilmeyince, başarı ölçüleri ve kavramlara yüklenen anlamlar değişiyor. Bugün “dünyayı idare ettiği” iddia edilen aktörlerin hepsi, dönemin en etkili silahı ‘acayipliği” ölçüsüzce kullanabiliyorlar. Örneğin, Trump herkesi hayretlere düşürdüğü, “yok artık” dedirttiği acayiplikleriyle, sonuç alan “bilgelik” iddiasını sürdürebiliyor. Binlerce insanın ölümünden sorumlu olanlar, hayat kurtarmakla övünebiliyor. Yöntem şöyle bir şey: Krizi büyüt, saçmalık sınırında yorumlarla kafaları karıştır, “bu kadar da olmaz” denilecek acayiplikleri yap ki, sonunda aynı noktaya döndüğünde bile çok yeni bir sonuç elde etmiş gibi görün. Olağanüstülükle, öngörülemezliklerle, krizlerle ve fütursuz popülizmle idare etmenin anahtarı burada. Bugün yaptıklarından çok yarattıkları etkiyle sonuç alan liderlerin öne çıkması bu yüzden. Bir gösteri sahnesine sıkışmış siyasi alanda, tehlike (düşman) anlatmak, zafer imal etmek ve bunlara fazladan alkış almak şaşırtıcı bir performansla çok kolay. Gösteri bitip seyirci salonu boşaltmaya başladığında ise davetli olarak ön sıralarda yerlerine alanlar dışındakilerden başlayarak, “biz ne seyrettik?” ve “sahnedekilerin kazandığı açık ama biz ne kazandık?” sorularının ucu görünüyor. Gösteri bittiğinde sahnedekiler ve seyredenler arasında kurulan sahte “biz” birden kayboluyor.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025