Kemal CAN
“Beştepe’ye giden CHP’li” başlıklı tartışma, beklenenden kısa sürüp, sanılandan daha zayıf bir etki yaratarak geriliyor. Meselenin tam göbeğine yerleştirilen ve ilk günlerde biraz yüksek tepkiler vermeye yatkın görünen Muharrem İnce’nin “buradan Saray’a ekmek çıkmaz” sözlerinden sonra, bu tablo daha da netleşti. CHP Genel Merkezi’ndeki eğilimin de, olayı köpürtmemek hatta hızla soğutmak yönünde olacağı anlaşıyor. Belki iktidara yakın medya olayı biraz daha uzatacak ama doğrudan iktidar sözcülerinin köpürtme hevesinin de –başka işlerimiz var sözleriyle- biraz kaçtığı anlaşılıyor. Aşırı basit bir kurguya sahip olması yüzünden –veya sayesinde- çok karmaşık sonuçlar doğurması beklenen olayın gazı erken kaçtı. Kurguya katılacak ek hamleler yedekte beklemiyor ise olay daha çok iki gazetecinin mesleki kariyerlerini imha edecek bir eyleme isimlerini yazdırmalarıyla hatırlanacak. Ancak siyasi alanın daralması, kirlenmesi, içeriksizleşmesi ve bildik ezberlerin çalışması bakımından yaşananların etkisiz olduğu söylenemez. Hem benzer örneklerin artması hem bunların gündeme taşınma hızı, önümüzdeki dönemde böylesi yeni girişimlerin beklenmesi ihtimalini artırıyor.
Benzer bütün gelişmelerde olduğu gibi bu olayda da “bunlar gündemi değiştirmek için yapılıyor” iddiası yine çokça konuşuldu. İktidar sözcülerinin ama özellikle iktidara yakın medyanın, ilk anlarda gösterdiği yüksek heyecan da haklı olarak bu yorumları güçlendirdi. Muhalefet çevrelerinde ve özellikle de CHP’lilerde, biraz da komplikasyonlardan korunma refleksiyle, “suni gündem” meselesine çok sık müracaat ediliyor. Önümüzdeki dönemde benzer gelişmelerin yine yaşanabileceği dikkate alındığında, bu iddiayı –ve savunmayı- biraz tartışmak gerekir. İddianın, hazırlayıcılarının niyetleri tarafından bakıldığında doğru olduğunu düşündüren fazlaca emare mevcut. Ancak ortada değiştirilmeye çalışılan başka bir gündem olmadığı dikkate alındığında ise “değiştirme” fiili boşa düşüyor. Çünkü muhalefetin yükselttiği, toplumun tartışmasına açtığı ve geniş kesimlere taşıdığı bir başka gündem yok ortalıkta. Bu yüzden iktidar ve iktidar çevreleri açısından kullanılabilecek doğru fiil, “gündem değiştirmek” değil de gündem üretmek (belki uydurmak) olabilir. Bir şey zaten konuşulmuyorsa, değiştirmeye de ihtiyaç olmaz ama konuşulacak yeni mevzu daima lazım.
Bu köşeyi takip edenler, Suriye harekatı etrafındaki hareketliliğin, milliyetçi hezeyanı kışkırtmak yanında, arkası (altı) boş başarı hikâyeleri üretmek için kullanıldığını da ileri süren yazılarımı hatırlayacaktır. İktidarın, aleyhine gelişen bir gündemi değiştirmekten çok, kendisi için kullanışlı bir gündem yaratmaya daha fazla ihtiyacı olduğu konusundaki kanaatim değişmedi, aksine giderek pekişiyor. İktidarın aleyhine olan gündem –ekonomi ve dış politika başarısızlıkları, her düzeyde yönetememe krizi- özel olarak hareketlendirilemediği ve sonuç üretmeyen bir sınırda donduğu için, kronik bir etkisizlik yaratıyor. Bu pencereden bakıldığında, yapısal sorunlara ilişkin zayıf gündemler, zaman zaman iktidar için kullanışlı bile oluyor. Mesela her tarafından dökülen Suriye politikası gündemine “mektubu geri ver” seviyesinde yaklaşılınca, “takdim ettik işte” cevabından kullanılabilir bir başarı havası üretiliyor. Yine örneğin, Suriyelilere düşmanlığa evrilen bir muhalefet dili, neden burada olduklarını değil geri gönderilme formüllerini tartışarak iktidarın tutmayacak “güvenli bölge” formülüne zorunlu desteğe dönüşüyor. “Kırmızı çizgileri koruyacak aktör” tartışması sadece çizgileri siyasetin dışına kaçırmaya yarıyor.
İktidar için enerji içeceğine dönüşmüş milliyetçi gündem takviyeleri dışında başka güncel konularda da durum çok farklı değil. Katlanılmaz bir sınıra ilerleyen işsizlik, büyüyen gelir adaletsizliği, düzenli yoksullaşma ve her düzeyde yaygınlaşan güvencesizliğin yerine, uygulama sorunlarını öne çıkartmak ve sürekli akut kriz beklentisini konuşmak, dolaylı biçimde iktidarın “dengelenme” iddialarını besliyor. Demokratikleşme, adalet ve hukuk arayışının zorunlu toplumsal talep yerine ekonominin (iç ve dış piyasaların) ihtiyaçlarına bağlaması da, -hiç de söylendiği gibi olmadığını gösteren verilerle- sadece umursamazlığı, tepkisizliği meşrulaştırıyor. Yani muhalefet veya başka aktörler tarafından iktidarı zorlayacak bir gündem kurulamadığı gibi, zorlanması gereken gündemin ele alınış biçimi de aslında iktidarı pek rahatsız etmiyor. Çünkü potansiyel memnuniyetsizlik, itiraz hatta isyan üretecek meseleler, sonuç değiştirecek etkililikte ve bağlamda siyasi alana taşınamıyor. Sahici sorunlar, siyasi alanın yeniden genişletilebilmesinin aracına dönüştürülemiyor. Daha fenası, iktidarın sanki bir gündem varmış ve onu değiştirme yeteneği de sürüyormuş gibi hava vermesine yarıyor.
Muhalefet aktörlerinin ve toplumsal-siyasal dinamiklerin, kurdukları veya yükselttikleri bir gündemle zorlayamaması, iktidarın durumunu çok parlak hale getirmeye yetmiyor. Siyasi alana taşınamasa, siyasi sonuç yaratacak şekilde gündem olamasa da bütün sorunlar ve krizler bir başka katmanda hükmünü icra ediyor. En çok da iktidarın kendi destek çevresinde -biraz ertelenmiş- sonuç biriktiriyor. Gündeme kendi tabanını memnun edecek, hatta meşgul edecek malzeme sürmekte zorlanan iktidar, kısa vadeli ve çaresiz hamlelerle durumu dengelemeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde Suriye üzerinden yürütülen milliyetçi rüzgar, 29 Ekim, 10 Kasım civarına yerleştirilen Atatürk ve Cumhuriyet tartışmalarıyla takviye edildi. Açıkça işaret edilen muhalefeti bozma hedefine dönük ataklar da “dışarıdan aktörlere” sipariş edilmiş görünüyor. Sayısal verilere yansımış olan -ve en çok muhalefet tarafından abartılan- milliyetçi dopinglerin bile etkisinin hayli kısa olduğu, getirilerinin kalıcı olmadığı kısa zamanda yeniden görülecek. Bunun en çok farkında olan da bu enstrümanı defalarca kullanmış olan iktidar. “Gündem değiştirme hamlelerine” direnmekten, sahiden gündem değiştirmeye enerjisi kalmadığına ikna olmamızı isteyen muhalefet aktörlerine herkes çok kızıyor. Ancak muhalefet kamuoyunun büyük çoğunluğunda da “gündem değiştirme” argümanı hâlâ kullanışlı bir ezber olmaya devam ediyor.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025