Kemal CAN
Karanlığın en kesif olduğu zamanlarda, nefes almanın imkansızlaştığı atmosferde, her şeyin köşeli-kaba göründüğü anlarda, bu sert tabloya akıl almaz bir gevşeklik, pervasızlık, ciddiyetsizlik eşlik ediyor. Galiba bu cümlenin ikinci yarısındaki sıfatlar, durumun asıl ağırlığını, en sarsıcı sonuçlarını yaratıyor. En yıkıcı zulümler, en yıldırıcı işkenceler -tutarlı ve sürekli- güç/şiddet gösterilerinden ve yek vücut saldırılardan ibaret kalmıyor. Büyük bir çoğunluğuna alay, aşağılama eşlik ediyor. Saçmalık ölçüsüz bir kıyıcılığa, ciddiyetsizlik yıkıcılığa kapı açıyor. Kimi zaman hangisinin gerçekleşebileceğinin bilinemeyeceği seçenek bolluğu umutsuzluğu besliyor. Kimi zaman başka seçenek varmış -veya güçleniyormuş- gibi düşünülmesi, “kursakta bırakılanı” büyütüyor. Kimi zaman da hiçbir çıkışın kalmadığı inancı bütün enerjiyi emiyor.
Birilerinin yapabildiklerine dair hayret ifadesi olan “bu kadar da olmaz” sözü, başa gelenler için kullanıldığında anlamsız oluyor. Bu görünümler, bazen başa geleni korkunçlaştıran bir karmaşanın, bazen de sistemli bir kurgunun mahsulü. Bazen mafya filmlerinden aşina olunduğu gibi kuralsız, kaypak, çok bileşenli karmaşa çukurlarından üremiş, sınırları ve aktörleri asla kestirilemeyen kötülükleri izliyoruz. Bazen de bütün dünyanın televizyon dizilerinden bildiği “iyi polis-kötü polis” oyununda olduğu gibi kötü kurgulanmış, beceriksizce kotarılmış oyunları seyrediyoruz. İster çok aktörlü bir kapışmanın tezahürleri, ister tek belirleyicinin tezgahladığı müsamere olsun, başa gelebilecek olanların sınırsızlığı ve yıpratıcılığı değişmiyor. Bütün krizlerin sadece “birileri” için fırsat üretmesi ve imkana çevrilebilmesini sağlayan da bu durum galiba.
Gezi Davası’nın tamamında olduğu gibi sadece 18 Şubat günü (24 saat boyunca) yaşananlar, defalarca tanık olduğumuz saçmalıklar dizisinin çok iyi bir özeti. Osman Kavala’nın 2,5 yıldır hapiste tutulması ve daha önce de beraat etmiş Gezi’nin yargılanması süreci, hangi parçası ele alınsa açıklanması güç saçmalıklarla -boşluklarla- doluydu. Bu davanın da içinde olduğu, uzunca bir süredir devam eden bütüne bakıldığında ise tedirgin edici bir basitlik göze çarpıyor. İlk andan itibaren bu hadisenin normal olmayan tarafları, iç ve dış siyasi arka planı hakkında sürekli konuşuldu. İntikam davası diyen, rövanş arayışı olduğunu söyleyen, bir rehine hamlesi diye yorumlayanlar oldu. Davanın sanık grupları, davaya eklemlenen her unsur için çok sayıda faktörün belirleyiciliğinden söz açıldı. “Asıl hedef” konusunda aşırı aynılaştırmadan, saçma farklılaştırmalara yayılan değerlendirmeler yapıldı. Gelinen noktada, “şaka gibi” denilebilecek saçmalığın, gayri ciddiliğin ne kadar ciddi olduğu bir kez daha görüldü.
AİHM’nin ihlal kararına rağmen Osman Kavala’yı 70 gündür tahliye etmeyen, Ali İsmail Korkmaz’ın katilini davaya mağdur sıfatıyla kabul eden, savunmanın bütün taleplerini geri çeviren mahkeme heyeti, duruşma salonundaki gerilimi iyice tırmandırdıktan sonra birdenbire beraat kararı verdi. Verilen kısa arada yazılması mümkün olmayan kararı kağıttan okuyan mahkeme başkanı, “atılı suçların işlendiğine dair kesin kanıt bulunmaması” gerekçesiyle beraat verildiğini açıkladı. Yani aylardır “suçun niteliği ve iddia makamının gösterdiği kuvvetli deliller” nedeniyle verdiği tutukluğa devam kararlarının tam tersini söyledi. Kesinleşmediği bahanesine sığınarak, uygulamadığı AİHM kararını da kendi açıklamasında tekrar etti. Hakim aynıydı, dava aynıydı, yargılananlar aynıydı ama karar değişmişti. Gerek duruşma salonundakiler gerek davadan haber almaya çalışan insanlar için gerçekten büyük sürprizdi.
“Ne oldu da böyle oldu?” Davanın başından itibaren meselenin siyasi olduğundan şüphesi olmayanlar için bu sorunun cevabının aranacağı yer elbette belliydi: Suriye’deki gelişmeler yüzünden iktidarın yüzünü yeniden batıya dönmesinin işareti. İktidar ittifakındaki çatlamanın açık kapışmaya dönüştüğünün göstergesi. Merkel’in İdlib TOKİ’si için vadettiği eurolar. Ekonomik elitlerin normalleşme baskısı. Erdoğan’ın yakın çevresindeki gerilimden yükselen “ketenpere” korkusu. Her alanda sıkışan iktidarın yeni rota veya partner arayışı. Daha yakın menzilleri düşünenler de oldu: AİHM baskısından veya yerlerde sürünen yargı imajından kurtulmak ya da darbe ve FETÖ tartışmalarında avantajlı pozisyon yakalamak, hatta yeni bir gerilim başlığı üretmek, zaman kazanmak, gündem değiştirmek gibi. İkinci sürpriz şokla Osman Kavala’yı bırakmamak için daha beter zorlamalar gündeme geleceği anlaşılınca da cevap aranan adres yine değişmedi: “Ne yapılmak isteniyor?”
Yaşananlar, Erdoğan’ın isteğiyle mi yoksa ona rağmen mi gündeme geliyor? Erdoğan, kapışmanın tarafı mı, daha üzerindeki bir aktör mü? Bu sorular, ekonomiden kabine dengelerine, dış politikadan yargı kararlarına kadar pek çok noktada tekrarlanıyor. Olasılıkların her iki tarafı için kesinlikle öyle olduğunu söyleyenler de asla öyle olamayacağını iddia edenler de mevcut. Sorunları tek adamlık düzeni ile açıklayanlar da var, dengesiz ittifak düzeniyle açıklayanlar da. Ancak birbirinin tam zıttı gibi dursa da her durumda kurumsallaşmış, tutarlı bir tablo çizebilen çıkmıyor. İster tek adamlıktan ister sert kapışmadan kaynaklansın, ortaya çıkan sonuçlar ilk bakışta saçmalık seviyesindeki gayri ciddilikler ve tutarsızlıklar içeriyor. Gezi Davası’ndaki beraat kararı ile Kavala’nın daha saçma bir iddiayla yeniden gözaltına alınması aynı paranteze giriyor. Gerçek kapışma veya kurgulanmış senaryo olması sürecin ve sonuçların niteliğini, saçmalıklar arkasındaki basit bütünlüğü değiştirmiyor.
Erdoğan’ın grup toplantısındaki konuşmasında Gezi Davası ile ilgili kritik cümlesi: “Bir manevra ile beraat ettirmeye kalktılar”. “Kalktılar” sözüyle, tamamlanmamış ve tamamlanmasına izin verilmeyecek bir durumdan bahsediliyor. Sonradan verilen gözaltı kararına saygı isteyen Erdoğan, -önce de yaptığı gibi- aslında beraat kararını kabul etmediğini de söylüyor. “Verdik talimatı çıkarttık” veya “yargı bağımsız” diyerek geçmiyor konuyu, “davanın takipçisiyiz” diyor. Boşa düşmüş “batıya jest” veya yargı imajı düzeltme yorumlarını iyice eziyor. Ayrıca yine aynı kelimeden yola çıkarak, bunu yapan bir gizli öznenin varlığını ifade ediyor. İktidara yakın sosyal medya atağında kullanılan “gezi darbesi” başlığını destekleyerek, birilerinin “manevra” yaptığını söylüyor. Böyle birilerinin olduğunun bilinmesini (düşünülmesini) mi istiyor? Artık saklanamayan bir gerçeği mi kabulleniyor? Birileri kim? Manevraya verilen “misliyle cevap” Osman Kavala’yı gözaltına aldırmak mı?
Kılıçdaroğlu’nun evinden “bir dolar” çıkabileceği ihtimalini dile getirmek. Başdanışmanlar, sadık kalemler ve sosyal medya eliyle günlerce süren kampanya sonrasında, “bizi hedeften saptırmaya dönük” diye kestirilip atılan darbe tartışmaları. Genel olarak dış politikada ama özel olarak Suriye’de yürütülen akıl almaz dengesizlik. Değil hukuka, yasalara, kitabına uydurmak, düzgün bir cümle halinde yazılamayacak saçmalıkta yargı karar ve uygulamaları. Bu seriye çok sayıda örnek eklemek mümkün. Her şeyi mümkün kılan bu gayri ciddilik, belirsizlik zemininde, olup biteni açıklamak için bakılacak yer -aktör- hiç değişmiyor. Sahiden ciddi bir çatışmanın tarafı olup olmamasından, kendisi için yakın bir tehlikenin belirmiş olup olmasından bağımsız olarak, her zorlanma ve kriz, iktidarı merkeze alarak konuşuluyor: Ne yapacak? Ne için yapacak? En sarih mecburiyetler, en acayip sıkışmalar bile “onun ne yapacağı” parantezinden çıkartılamadığı için başka bir dinamiğin -aktörün- yarattığı veya yaratacağı etki denkleme asla giremiyor.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025