Kemal CAN
Aynı şeyleri yazıyor, aynı şeyleri söylüyor hissini çok sık yaşıyorum. Sonra yatıştırmak için kendime bunun “olanlar yüzünden” bir mecburiyete dönüştüğünü hatırlatıyorum. Çok sıkıcı tekrarların içindeyken, yavaşlayan veya görünmesi zorlaşan süreci tartışmak, aynı çizginin üzerinden defalarca geçmeyi zorunlu kılıyor. Dönemin –yine hep tekrar ettiğim üzere- sadece Türkiye ile sınırlı olmayan baskın özelliği, sıkıcı tekrarları sürekli yenilik ve yüksek bir hareketlilik olarak sunabilmesi. Ekonomi, siyaset, toplumsal meseleler dışında kültürde, eğlencede veya giyim kuşamda bile karşımıza çıkıyor bu durum. Hep aynı şarkıyı dinliyormuş hissi veren “çeşitlilik”, üniformaya dönüşen bir uyumsuzluk. Ayırt edici bir karakteri olmayan stiller. İdeolojik mensubiyeti aşırı zayıf çok katı ideolojik tutumlar.
Verimsiz ve modası geçmiş uyuşturucu ezberler yerine, kitlesel hipnozu “roller-coaster” döngüsüyle tazelemek, üstelik buna bir yenilik illüzyonu ekleyebilmek başarılı buluş. Aynı yerde dönüp dururken heyecan üretebilmek, bir şeyler oluyormuş hissi yaratmak, buna karşılık kaçınılmaz değişimi yavaşlatmak ya da değişim potansiyelini gözden kaçırmak mümkün. Lunaparkta dönüp duran aletlerin üzerindeyken, kendi hızımızın heyecanına kapılıp dışımızdaki dünyanın hayret verici ölçüde yavaşladığını hissederiz. Bir yalan tamamlanmışlık duygusu, ardından gelen kuvvetli mide bulantısı. Neticede dönemin zihniyet hapishanesinin en geniş koğuşunu bu yüzden “hız bağımlıları” dolduruyor. Bu yöntemin başarısını tamamlayan en önemli efekt, yüksek ses kullanımı, mekanik ses kokteyline gürültünün eklenmesi.
Toplumsal ve siyasal meselelerde, “yaklaşmakta olanın uğultusu”, “gelenin ayak sesleri” gibi metaforlara sık başvurulur. Yükselen bir ses, gelenin veya daha kaba bir genellemeyle “değişimin” ya da “yeninin“ işareti sayılır. Gürültüyü, “gökyüzünde dolaşmakta olan korkutucu hayaletin”, yıkıcı ve bozucu olanların çıkartabileceği düşünülür. Değişime pozitif anlam yükleyenlerin de ona bir tehdit diye bakanlar da böyle kullanır. Müzikte olduğu gibi daha yüksek ses ve ritimle gelen hep “yeni” dalgalardır. Ancak son yılların (son dediysek 40 küsur senedir) ekonomik-siyasi-toplumsal-kültürel iklimi (tasarımı) gürültüyü de ele geçirdi. Sesi daha çok çıkanlar, gürültü yapanlar artık yeniyi temsil etmiyor. Yaygaracı radikal gençlerin sesinden rahatsız olan otoriter muhafazakârlar, mızmızlanmak yerine daha çok gürültü yapmayı keşfettiler.
Tarihin bittiği söylenirken yeninin de tükendiği, sözün bittiği iddia edilmişti. Fakat bu, bir donma, sorunların sonunu, yani bir sükuneti getirmedi. Diğer sesleri kapatmaya, melodilerini bozmaya, orkestralarını dağıtmaya, bu seslerin dinlenmesini engellemeye odaklanmış çaba, ancak bir süre idare etti ama sonunda sessizlik yetmez oldu. Popülizmin otoriter yeni sürümünün en karakteristik özelliklerinden biri, fazlasıyla gürültücü olması. Seçeneksizlik dışında bir şey söyleyemeyen iktisadi modelin yaşadığı tıkanmaya verilen kuvvetli karşılık, gürültülü seslerle tamamlandı. Dönemin neredeyse yaygaracı sayılabilecek lider profili bu yüzden çok baskın. Yeni, gelmekte olan, yaklaşan bir ses duyulmaz, “bozguncular” sessizken; eskinin, kalmaya –tutunmaya- çalışanın gürültüsü artıyor. “Havada dolaşan hayaletin” sesi yerine, yere hakim olan kabusun uğultusu duyuluyor. Bu savunma yöntemi, kendisine “seçeneksizlik” atfeden bütün tükenmişlerin sığınağı haline geliyor.
Birkaç haftadır siyasi hareketlenme, gündem yoğunluğu, sertleşme politikası, gerilimde tırmanma şeklinde çeşitli isimlendirmelerle tarif edilen “gürültülü” bir tekrar sürecinin içindeyiz. Yukarıda bahsettiğim üzere dünyadaki genel havaya benzer bir durum. Bunlar sahici bir hareketlenmenin, gelmekte olanın, değişecek olanın veya yükselen itirazın işareti, sesi değil elbette. Zorluk anlarında, sıkıntıyı yaratanların sesi sıkıntıyı yaşayanlardan yine fazla çıkıyor. Değişmenin yerine ayakta kalmanın, diklenerek dik durmanın gürültüsü artıyor. Bu sesin çıktığı hoparlörler sadece içeriye dönük değil, dışarıya doğru da çevrilmiş durumda. Bazen Ayasofya’dan yükselen Fetih duasının bazen Libya semalarında uçan SİHA’ların sesi oluyor. CHP’nin belde gençlik kolu eski yöneticisinin epey eski paylaşımından tansiyon çıkarabilmek, yanına yüksek gürültü desteği koymakla sağlanabiliyor.
27 Mayıs, 29 Mayıs gibi siyasi sembol olan yıl dönümleri beklendiği kadar motivasyon üretemedi. Bu tür hamleler zaten eskisi gibi işlemiyor, başlatılan tempoya katılanlar da umulan kadar olmuyor. Mesela, propaganda görevi iyice belirginleşmiş olan Diyanet İşleri Başkanı’nın “camileri fethetmek” sözünün heyecanı, “Ayasofya’da Cuma”ya kadar vardırılmadığı için çabuk söndü. Erken başlatılmış darbe tartışmaları yüzünden Yassıada törenleri de etkili bir rüzgar estirmedi. Türkeş’in 27 Mayıs’taki yeri veya adadaki betonlaşma bile gündeme sızabildi. İktidarın ihtiyaç duyduğu ahenkli ses desteği, “pozitif” semboller ve gaz verme hamleleriyle pek sağlanamıyor. Gerilim ataklarının katılımcıları da hâlâ fazla “organize” görüntüyü kırabilmiş değil, gönüllü korosu hâlâ ortada yok.
Mayıs, Türkiye’nin toplumsal-siyasal tarihinde bereketli bir ay. Hemen herkesin bu ay içinde sembolik bir dönemeç bulması mümkün. Elbette yedi yıl önce mayısın son haftasında başlayan “Gezi” de, taze geçmişin en kritik olaylarından. Gezi üzerine çok şey söylendi ama belki bunların içinde “gürültünün” iktidardan geri alındığı bir zaman olması önemli. İktidarlar, müesses nizam, taassup ehli, muhafazakârlar, güç ve para sahipleri gürültüden hoşlanmazlar. Gürültünün bozguncu bir tarafı olduğunu, olabileceğini düşünürler. Balkonlardan çalınan tencere tavadan veya kuvvetli bir protest müzik grubundan çıkması fark etmez, ses tekelini kaybetmek istemedikleri için gürültüyü bastırmak isterler. İster ailede ister devlette olsun, gürültü tehlikelidir, rahatsız edicidir. İşte Gezi gürültünün yenilik olarak, başka bir ahenk olarak geri alındığı bir zamandı belki.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025