Sezin ÖNEY
Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Mülteciler konusunda Brüksel’de gerçekleşen zirvesinde, ülkemizin birçok medya kuruluşunun iddia ettiği gibi ‘anlaşmaya’ varılmadı. En iyimser bakışla, ortada sadece anlaşmaya varılması yönünde bir ‘yol haritası’ var.
6 Mart akşamından itibaren Brüksel’de yaşananlar ise şöyle:
Türkiye, politik iradeyi temsil eden başlıca AB liderlerinden biri ile akşam saatlerinde gerçekleşecek ‘çalışma yemeğinde’, daha önce üzerine hiç konuşulmamış bir anlaşma taslağını ‘servis ediyor’. Tabii, arka kapılar ardında asıl teknik detayları ayarlamakla yükümlü bu ülkenin diplomatları şok oluyor. Zira, “Avrupa Başkanı” olarak niteleyebileceğimiz, AB Konseyi Başkanı Polonyalı politikacı Donald Tusk, bir önceki haftayı Balkan başkentleri ve Ankara’yı turlayarak zaten bir anlaşma taslağı hazırlamış. Bu zirvede yapılacak olan, sadece, o anlaşmanın, kamuoyuna sunulması diye planlanmış.
Fakat, beklenmedik bir şey oluyor: bahsettiğimiz yemek.
O olay da şöyle gerçekleşiyor: Başbakan Davutoğlu, 6 Mart Pazar akşamı, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’i, Brüksel’deki Türkiye Büyükelçilğinde akşam yemeğine davet ediyor. Yemeğe, AB Dönem Başkanı olan Hollanda’nın Başbakanı Mark Rutte de katılıyor. Yemekte de, Türkiye kendi taslağını servis ediyor. Bu taslağı, görür görmez Alman diplomatların ilk yorumu, özellikle vize serbestisi konusunun çok zor olduğu.
Sonuçta, Brüksel’de o geceye dair, yemekte sunulan ‘a la Turca anlaşma menüsü’ nedeniyle Merkel’in, bu zirvede anlaşmanın suya düştüğü kanaatine vardığını ve ‘kriz yönetimi’ için harekete geçtiği konuşuluyor.
Buna karşılık, Merkel, Türkiye ile şu veya bu şekilde, er veya geç (Mart ayı içinde) bir anlaşmaya varmaya kararlı. Kaldı ki, bu Pazar günü, 13 Mart’ta, Almanya’da Merkel’in siyasi geleceği için önemli yerel seçimler var. Şansölye’nin umudu, Türkiye ile zirveden zaferle çıkıp, ülke siyasetine de güçlü bir dönüş yapmaktı.
Bir siyasi fiyaskoyu kaldıracak durumda olmayan Merkel, 7 Mart sabahı, aceleyle AB ülkeleri liderleri ile bir araya geliyor ve yeni bir anlaşma taslağı üzerine konuşulmaya başlayacağını dile getiriyor. Öğle yemeğinde, Türkiye delegasyonu AB ülkeleri delegasyonları ile bir araya geliyor ve yemek ertesinde, yeni anlaşma taslağının konuşulacağı upuzun bir toplantı başlıyor.
Bu toplantının da, çok iyi gittiği söylenemez. Normal şartlarda, anlaşmanın kamuoyuna duyurulacağı şekilde planlanan akşam yemeği iptal oluyor.
Onun yerine, anlaşmaya varılacağı yönünde anlaşmaya varıldığı gibi bir açıklama ile konu kapatılıyor. Bu arada, Türkiye’nin taslağından müzakare edilebilir görülen maddeler, Reuters haber ajansına sızdırıldığı için, kamuoyunda şok etkisi yaşanmıyor;zirve sonucunda çıkan yol haritası zaten Reuters’a sızmış olan ‘olabilirler’ üzerine kurulu.
Zirveyi, “çığır açan dönüm noktası” gibi niteleyen iki ülke var: Almanya ve Türkiye.
AB’nin diğer güçlü ülkelerinden Fransa ve Britanya, Almanya’nınki gibi bir ‘anlaşma’ hevesi yok. Hatta, AB ülkelerinden bazılarının, Almanya’yı, zirve öncesi Türkiye ile başbaşa buluşarak ‘açık vermekle’ suçladığı söyleniyor. Britanya’nın Financial Times gazetesi de, Reuters’a sızan taslak için, “Almanya ve Türkiye’nin taslağı” nitelemesini kullanıyor.
Vize serbestisi gerçekçi mi?
Evet ve hayır.
‘Anlaşma yol haritasındaki’ en alıcı maddelerden, “Haziran 2016’ya kadar, Türkiye vatandaşlarına Schengen bölgesinde vize serbestisi tanınması” konusunda ilk açıklama yapanlardan biri Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande oldu. Ve Hollande, vize serbestisi için 72 kriterin yerine getirilmesi gerektiğini vurguladı.
Oysa, Türkiye Dışişlerinden yetkililerin kendilerinin verdiği rakamlara göre, Türkiye vatandaşlarının, (sadece) yaklaşık yüzde 10’unun pasaport sahibi olduğunu anımsatalım. Ve tabii, hali hazırda, tüm Balkan ülkelerinin, örneğin Arnavutluk ve Sırbistan’ın Schengen bölgesine vizesiz girebildiğini de. Ve tabii, Kosova, Ukrayna ve Gürcistan’a da 2016’da bu hakkın tanınması yönünde, AB tarafından ciddi adımlar atıldığı ve güçlü bir siyasi irade beyanı yapıldığını da...
Peki, Türkiye ve AB arasındaki yaklaşım farkları tam olarak neler; bir de buna bakalım.
Türkiye tam ne istedi?
Türkiye’nin AB’den talepleri şunlar:
-Vizesiz dolaşımın Haziran’a kadar sağlanması,
-AB üyelik sürecinin hızlandırılması,
-Türkiye’ye verilecek maddi desteğin en az 6 milyar Euro’ya çıkarılması: AB tarafından verilmesi kesinleşen 3 milyar Euro’nun da, Mart sonuna kadar Türkiye’nin hesabına geçmesi,
-Verilen maddi desteğin Başbakanlık bünyesindeki AFAD’a tahsis edilmesi. AFAD’ın bu maddi desteği özellikle, “Suriyelilerin çoğunlukta olduğu yerleşim merkezlerindeki altyapının iyileştirilmesi için” harcaması,
-Suriyelilerin bir kısmının da, Suriye içinde inşa edilecek ‘güvenlikli yerleşim birimlerine’ yönlendirilerek, bir ‘güvenli bölge’ oluşturulması.
-Yunanistan’ın adalarındaki tüm mültecilerin (Suriyeli olsun olmasın) Türkiye tarafından alınması ve buna karşılık, AB ülkelerinin de legal yollardan, geri yollanan her Suriyeli mülteciye karşılık bir Suriyeli mülteci alması.
Buna karşılık AB genelindeki eğilimler şöyle;
-Vizesiz dolaşım için öncelikle hukuki engeller var; ardından da teknik...Politik olarak tüm Schengen ülkeleri ‘hadi tamam’ dese bile (ki bu zor gözüküyor-Macaristan gibi bazı ülkeler Schengen’den çıkmayı bile seçebilir), hukuki ve teknik altyapı hazırlığı birkaç ayda gerçekleştirilemeyebilir.
-AB üyeliğinin hızlanması, prensip olarak üzerine anlaşılması kolay bir konu; çünkü tam üyelik, ucu açık bir süreçle ve nihai sonucu ‘kim öle kim kala’ bir tarihte gerçekleşecek. Kaldı ki, AB liderlerinin genel kanaati, son kertede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AB üyeliğini istemediği. AB için önemli olan ise, mülteciler konusunda, bugün yarın, yani çabuk sonuç almak. Onun için, bu talebe ‘tamam’ denmesi kolay; nasılsa tam manasıyla bağlayıcı bir taahüt değil.
-3 milyar Euro’nun bir kısmı zaten Türkiye’ye yollanmış durumda; ama miktarın 6 milyara çıkması, soru işareti. Bunun için üye ülkeler ve AB kurumları bütçelerini yoklamak zorunda.
-AB’nin eğilimi, AFAD gibi ‘yerli ve milli’ değil, Birleşmiş Milletler kurumları ve Dünya Gıda Örgütü (World Food Program) gibi uluslararası yapıların Türkiye’ye aktarılan parayı projelerde kullanması. Bu kurumlar, Türkiye’de bakanlıklar ve kurumlar ile ortaklaşa çalışıyor zaten. AB, paranın inşaattan çok, mültecilerin temel ihtiyaçlarınn karşılanması ve yaşam kalitelerinin arttırılmasına harcanmasını istiyor; örneğin, AB projesi olarak tasarlanacak eğitim projeleri için.
-Bu tekliflerin arasında AB için çekici olan, Türkiye’nin alabildiği kadar mülteciyi geri alması. Türkiye, Yunan Adalarındaki tüm mültecileri geri almayı taahüt ediyor. Hızlandırılmış bürokrasi ile, başka mültecilerin de geri alımı söz konusu olabilir. Buna karşılık Türkiye de, aldığı her Suriyeli mülteciye karşılık, bir tane Suriyeli mülteciyi Avrupa’ya yollayacak. Bu da, ahlak dışı bir insan pazarlığı olmanın ötesinde, uluslararası hukuka aykırı: bunu zaten birçok kilit kurum (örneğin Birleşmiş Milletler), detaylar duyulur duyulmaz vurguladı.
Bunun ötesinde, bu madde, kalifiye, ‘arzulanır’ göçmen olabilecek Suriyelilerin AB’ye alınması ve ‘istemeyenlerin’ Türkiye’ye yollanması anlamına geliyor.
Şimdi ne olacak?
17-18 Mart’ta tekrar bir zirve yapılacak; o zirveye kadar da, ‘yol haritası’ çerçevesinde bir orta yol bulunmaya çalışılacak. Şimdilik, ilk raund zirve için yapılabilecek en doğru özet, “AB ve Türkiye’nin anlaşması ertelendi, ortak sonuç askıda” olur.
Öncelikle, AB liderlerinden gelen veto imaları ve huzursuzlukların dile getirilmesi durumları var.
İtalya Başbakanı Matteo Renzi’nin, nihai anlaşmada, Türkiye’de basın özgürlüğü sorunlarına yönelik bir atıfta bulunulmazsa, anlaşmayı veto edeceği konusunda yorumda bulunduğu iddia edildi. Britanya Başbakanı David Cameron ve Belçika Başbakanı Charles Michel de, Zaman gazetesine el konulması konusu üzerinden Türkiye’de medyaya baskı konusundaki sıkıntılarını Başbakan Davutoğlu’na bizzat dile getirmiş.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Türkiye’den resmi yollarla da olsa, mülteci gelmesine izin veren bir anlaşmayı veto edeceğini belirtiyor.
Almanya’da da, Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratların, kilit Bavyera Eyaleti şubesi/kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birliği (CDU), Türkiye’ye vize serbestisine kesinkes karşı olduğunu açıkladı.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Suriye’de mültecilerle konusunda çalışan bir numaralı adres olan kuruluşlar ve Sınır Tanımayan Doktorlar (Doctors Without Borders) gibi örgütler, AB’nin ‘mültecileri topluca Türkiye’ye iade edeceği’ bir anlaşmaya yapmasının hukuka aykırı olacağını belirttiler.
Gelecek haftaya kadar, tarafların diplomatları daha çok yorulacak gibi duruyor. Ama herşeyden önemlisi, Türkiye’de basına yansıyanlarla, gerçekte olanlar arasında bir uçurum var. Karartma altında yaşadığımız gerçeği, bir kez daha acı şekilde ortaya çıkıyor.
SEZİN ÖNEY / HABERDAR
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024