Sezin ÖNEY
Malûm; İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme konusu, Polonya ve Türkiye’de neredeyse eş zamanlı olarak gündemin tepesine oturuverdi. Gerçi, hakkını verelim; Türkiye siyasetinde mesele, Polonya’dan önce gündeme geldi. Daha 31 Mart 2019’daki yerel seçimlerin arifesinde, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme konusu ufak ufak “manşetlik konu” olmaya başlamıştı: O zamanlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen bazı “muhafazakâr sivil toplum temsilcileri”nin, İstanbul Sözleşmesi’nin “aile bütünlüğünü tehlikeye attığı” şikayetinde bulunduğu öne sürülmüştü.
Şubat 2020’de ise, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu toplantısında, ilk kez İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması konusu en yüksek ağızdan net biçimde dile getirildi. “Sıkıntıların” AK Parti Yüksek İstişare Kurulu’nda da konuşulduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, MYK toplantısında “İstanbul Sözleşmesi’ni bir daha gözden geçireceğiz” dedi ve ekledi: “Doğum oranını yükseltecek, teşvik edecek çalışmalar yapmalıyız.”
Polonya’da da Türkiye’de çoğunluk İstanbul Sözleşmesi’nden yana
En baştan söyleyelim: aslında Türkiye’de de Polonya’da da, kamuoyunun ezici çoğunluğu, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını desteklemiyor. Türkiye’de, MetroPOLL’ün Temmuz’daki araştırmasına göre, toplumun % 64’üne yakını, “Hükümetin, kadına karşı şiddeti önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması adımını desteklemediğini” ifade ediyordu. Bu oran, yine Temmuz’da SW Araştırma tarafından Polonya’da gerçekleştirilen bir ankete göre, % 62 idi.
Polonya’da ise, tıpkı Türkiye’deki gibi bir süre “dipten kaynayan” veya daha doğrusu “kaynadığı” iddia edilen, “taban İstanbul Sözleşmesi’ne karşı” iddiaları ortada dolaşıyordu. Sonunda 25 Temmuz 2020’de, Adalet Bakanı Zbigniew Ziobro, İstanbul Sözleşmesi’nin “zararlı” olduğunu ve Polonya’nın en kısa zamanda anlaşmadan imzasını çekeceğini açıkladı. Akabinde, 30 Temmuz’da ise Başbakan Mateusz Morawiecki, Anayasa Mahkemesi’nin Sözleşme’nin anayasaya uygunluğunu denetleyeceğini söyledi.
İstanbul Sözleşmesi konusunun Polonya’da “ateş topu” gibi Anayasa Mahkemesi’nin üzerine atılıvermesi manidar: Polonya Anayasa Mahkemesi, zaten 2015’te büyük bir siyasi krizin odağı olmuştu. İktidara ezici bir çoğunlukla dönen popülist Hukuk ve Adalet Partisi (Law and Justice/Prawo i Sprawiedliwość-PiS), önceki hükümetin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı atamaları geçersiz saymıştı.
Liberal Yurttaş Platformu’nun (Civic Platform/Platforma Obywatelska-PO) iktidardayken atadığı beş Anayasa Mahkemesi yargıcının görevden alınması, ülkede adım adım yargının hükümete yakın çizgidekilerle donandığı bir sürecin başlangıcı olmuştu. 2017’ye gelindiğinde, 11 yargıçtan oluşan Polonya Anayasa Mahkemesi’nin 6 hâkimi, popülist PiS hükümeti tarafından atanmış vaziyetteydi.
Velhâsıl, Polonya’da hükümetin Anayasa Mahkemesi ve bağımsızlığını korumak isteyen hâkimlerle çekişmesi bugüne değin sürüyor. Başbakan Morawiecki’nin İstanbul Sözleşmesi’nin Polonya’daki akıbetini Anayasa Mahkemesi’ne havale etmesini de topu taca atmak olarak yorumlayabiliriz. Daha doğrusu, topu taca atmak ötesinde; bir gün punduna getirip, ülkedeki dindar-muhafazakâr-milliyetçi kesime dönüp; “Bakın, dış mihrakların oyuncağı olan Anayasa Mahkemesi, öz ve aile değerlerimize ters düşen bir anlaşmayı savunuyor” demek için bir fırsat yaratmaktan başka bir şey değil bu hamle.
Sıkı çalışan ağlar
Aslında, Türkiye’de de benzer bir “taca gitme” hâli yaşanıyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi “gerekçelendiren” bir rapor sunan “Türkiye Düşünce Platformu”nun “mayınlı alana girmişiz, geri çekiliyoruz” açıklaması bu yöndeki işaretlerden biri. Hayrettin Karaman’ın “onursal başkanı” olduğu ve yöneticileri arasında Abdurrahman Dilipak’ın bulunduğu bu platform, yapısı ve oynadığı rol itibariyle Polonya’da Sözleşme’den çekilmenin savunuculuğunu yapan aşırı muhafazakâr enstitü Ordo luris’e benziyor.
Ancak Ordo luris, “Türkiye Düşünce Platformu” benzeri yapılardan şu açıdan farklı: bu örgüt, Polonya’da hukuki açıdan da etkin ve özellikle muhafazakârlığın hukuka nüfuz edip, kanunları ve yargıyı şekillendirmesine ön ayak olmaya çalışıyor. Ordo luris, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davalara müdahil olma, AB Komisyonu ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi kurumlarla hukuki konularda muhatap olma gibi çalışmalar içinde olduğunu sürüyor. Oysa ultra-muhafazakâr bu platform, uluslararası kurumların insan hakları alanındaki tartışma ve faaliyetlerine gerçekten de katkı sağlamayı amaçlayan bir kurum değil: tersine, insan haklarını kullanarak aşırı muhafazakâr düşünceyi yaygınlaştırmayı, yasaklar ve kısıtlamalar getirmeyi hedefliyor.
Ordo luris, 2013’te “radikal Katolik” Peder Piotr Skarga Vakfı tarafından kurulur kurulmaz hızla serpilip gelişti. Bu vakfın kendisi, Polonya’daki “kötülere ve kötülüklere karşı savaştığını” öne sürüyor ve “kökten Katolikçi” bir uluslararası ağ olan “Gelenek, Aile ve Mülk”ten (Tradition, Family and Property-TFP) etkilendiğini ifade ediyor. TFP de, 1960’larda Brezilya’da, kendisini “20. yüzyılın Haçlısı” ilan eden yazar ve din aktivisti Plinio Corrêa de Oliveira tarafından kurulmuştu: tüm bu tarz kurumlar aslında ardına büyük paralar dönen karmaşık bir ilişkiler ağından ibaret. Ama tabanları da siyasi nüfuzları ve ellerinden maddi gücü de kullanarak, duyguları galeyana getiren söylemlerle etkiliyorlar.
Ordo luris’in, “yasaklama” ve “kısıtlama”; hukuku muhafazakâr eksende yeniden biçimlendirme hedeflerine de Polonya çapında oldukça yaklaşabildiği zamanlar oldu. Bu örgütün gündeme getirip lobisini yaptığı ve kürtajı ülke genelinde, “tecavüz” ve “ensest” gibi durumlar söz konusu olduğunda dahi tamamen yasaklamayı öneren bir yasa tasarısı az kalsın kanunlaşıyordu.
Polonyalı kadınların sert karşı duruşları olmasa, bu tasarı çoktan yasalaşmıştı. 3 Ekim 2016’da “Kara Pazartesi” adı verilen gösterilerde sadece Polonya genelinde değil, Avrupa’nın birçok kentinde de siyahlara bürünmüş kadınların gösteriler gerçekleştirmesi, tasarının rafa kalkmasına neden oldu. Ancak, bu tasarı öncesinde de Polonya, kürtaj bakımından zaten son derece kısıtlayıcı yasalara sahipti; söz konusu “topyekûn yasaklayıcı” tasarı da hala gündeme gelmeye devam ediyor. 1993’ten beri, Polonya’da kürtaj, sadece ensest ve tecavüz söz konusu olduğunda veya hayati bir tehlike varsa gerçekleştirilebiliyor: gündeme Ordo luris’in getirdiği tasarı ise, eğer tıbben ölüm kalım meselesi değilse, kürtaj yaptırmak ve yapmaya hapis cezası getiriyordu.
Cinsiyet savaşları daha yeni başlıyor
Neo-muhafazakâr düşünce ve çevrelerin, popülist hareketlerin tabanı hareketlendirme gücünü kullanarak “taze kan” bulabileceği en bereketli alan, “cinsiyet meselesi”. Kadın hakları ve LGBTT hakları, “aile değerleri”, “toplumun kutsal saydığı değerler” gibi kavramları gündeme getiren popülist siyasi dilin üstten ve Ordo luris gibi büyük maddi imkânlar ile yaygın ağ kurma kapasitesine sahip örgütlerin alttan bastırmasıyla kıskaca alınmaya çalışılıyor.
Polonya’da giderek yayılan “LGBTT’den arındırılmış kentler, kasabalar ve bölgeler” akımı da bu tarz, “cinsiyet savaşı” politikalarının örneklerinden. Bu çerçevede, “aile değerlerini koruyan kanunlar ve yönetmelikler” olarak adlandırılan bazı yasal düzenlemeler, yerel yönetimler düzeyinde yürürlüğe giriyor: sonuç olarak da LGBTT bireyler ve cinsiyet haklarını savunanlarını resmen aforoz ediliyor ve onlara cezai yaptırımlar getiriliyor. “LGBTT’den arındırılmış mekanlar” projesi, Avrupa Birliği ile Polonya arasında da büyük mesele oldu. Öyle ki, AB’den Polonya’ya ilk maddi yaptırım, bu proje üzerinden geldi-bu olayı da başka bir yazıda ele alalım.
Bugün İstanbul Sözleşmesi; dün kadın veya cinsiyet odaklı başka bir mesele, yarın ötekisi… “Cinsiyet savaşları” daha yeni başlıyor.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024