Yıldıray OĞUR
1990’ların ilk yılları. Rize’de az kitabın geldiği bir kitapçının yeni kitaplar bölümünde kapağı ve adıyla dikkat çeken bir kitapla karşılaştım.
Kitabın kapağında büyük karakterlerle “Viva La Meurte!” (Yaşasın Ölüm!) yazıyordu.
Üzerinde de daha küçük karakterlerle; “Orada Kimse Var mı?”
Taşradan İstanbul ve Ankara’ya kıskançlıkla bakan, entelektüelliğe özenen bir lise öğrencisinin muhatabı olmak isteyeceği bir soruydu.
İngilizce ders kitapları dışında hiç yabancı dilde kitap görmemiş biri için de üzerinde dev harflerle yabancı dilde adı yazan bir kitaba sahip olmanın bu yıllardan bakınca ezikçe bulunabilecek bir hazzı vardı.
20 yıl sonra bu serinin son kitabına karikatürize edilmiş bir liberal aktivist karakteri olarak gireceğimi hiç düşünmeden kitabı aldım.
Daha kapağını açmadan kendini aldıran kitap, daha ilk sayfalarında herkes gibi beni de yakalamıştı.
Kitap, Şişli Camii’nden kalkan bir cenazeyle açılıyordu.
Devrin bütün ünlü Kemalist sol entelektüelleri cenazedeydi. Hem de bizzat isimleriyle; Emil Galip Sandalcı, Oktay Akbal, Melih Cevdet, Tarık Akan…
“Öğleyi kılan Müslümanların işlerini bitirip cenaze namazı meselesini halletmelerini bekliyorlardı. Bir an cenazenin ortada kalmasını diledim. Müslümanların greve gitmelerini diledim.”
Bu cümlelerin sahibi Günay Rodoplu, aslında bu sınıfsal, sosyal kini güdecek İslamcı, taşralı biri değil.
Kitaptaki tarifle “Türkiye toplumunun kıydığı bir aydındı.”
Gönlünü kaptırdığı, önce “yeşil elma, tarçın ve kekik kokulu” bir devrimci sonra lümpen, popülist, yolsuz bir belediye başkanı olan Şafak Özden üzerinden bütün bu sol elitlerin ipliğini pazara çıkarmıştı.
Şafak Özden aslında SHP’nin 1989 Ümraniye belediye başkanı Şinasi Öktem’di.
“Türkiye’nin kıydığı aydın” Günay Rodoplu da bir dönem Şinasi Öktem’e danışmanlık yapmış Alev Alatlı.
Sonra serinin ikinci kitabında Günay Rodoplu, bu kez Türkiye’ye dil devrimi üzerine araştırma yapmaya gelen Pavloviç çiftiyle Batı-Doğu, Batılının gözünden “biz” meselesine girer.
Alatlı Siyonizm karşıtı Harvardlı Yahudi akademisyen David Pavloviç’e “İsa Mesih, Müslüman bulamıyorum” diyerek isyan ettirir. Eşi Diana ise kitaba adını veren daha radikal bir çözüm önerir: “Türkiye’ye nükleer atmak lazım, başka çaresi yok.”
Alatlı, serinin üçüncü kitabı “Valla Kurda Yedirdin Beni”de Kürt meselesine dair söyleyeceklerini söyler, “OK Musti Türkiye Tamamdır”da ise Türk meselesi, ülkücülerle ilgili söyleyeceklerini…
Romanla belgesel, siyaset bilimi makalesi ile köşe yazısı arasındaki kitaplar çok satmıştı ama okunması ve anlaşılması kolay olmayan metinlerdi.
Zeki ve entelektüel Alev Alatlı’nın her zaman söyledikleri tam anlaşılamadı. Ama anlaşılması zor bir entelektüel olan Cemil Meriç gibi o da söylediklerinden çok durduğu pozisyondan,
Tokyo’da lise, Amerika’da üniversite okumuş İstanbullu sarışın bir kadın yazar bunları söylemesiyle önce dikkat çekmişti.
Alev Alatlı’nın babası Ertuğrul Alatlı, 27 Mayıs MBK’sının ilk 42 isminden bir albaydı.
Türkeş, başbakanlık müsteşarıyken Alatlı da MBK’nın propaganda ve basından sorumlu ismiydi.
MBK adına basınla ilişkilerini yürütüyordu.
Her hafta 27 Mayısçı darbeciler adına basının karşısına çıkıyor ve sorulara cevap veriyordu. İngilizce bildiği için yabancı gazetecilerle de o ilgileniyordu.
27 Mayıs’tan hemen sonra gazetelerin manşetlere çıkardığı büyük bir iddia da ondan bilinmişti:
“28 Nisan Ankara-İstanbul olaylarında kaybolan gençler Et ve Balık Kurumu’nda kıyma makinelerine atıldı.”
Bizzat Türkeş, 90’ların başında gazetede çıkan anılarında bu iddiayı Ertuğrul Alatlı’nın öne sürdüğünü söylemişti.
Alatlı, “Be brader” diye başlayan sert bir mektupla Türkeş’i yalanlamış, bu bilginin Resmi Gazete’de yayınlanan bir MBK bildirisinden çıktığını hatırlatmıştı.
Alatlı, 27 Mayıs’tan sonra tasfiye edildi ve yurtdışına gönderildi.
Muzaffer Özdağ gibi Tokyo’ya gitti.
Alev Alatlı’nın CV’sindeki Tokyo’da okunan lise bu siyasi sürgünün bir sonucu.
Sonra 1961’’de Yeni Türkiye Partisi’nden siyaset girdi ama Ertuğrul Alatlı 1980’lere kadar sıkı bir 27 Mayısçı olarak yaşadı.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra Evren, onu Danışma Meclisi’ne aldı ama sonra pişman oldu.
Çünkü Alatlı, 1982 Anayasası’na Danışma Meclisi oylamasında “Hayır” oyu vermiş iki kişiden biriydi, sol çevrelerle de yakın ilişkileri vardı, askerlerin siyasetteki ağırlığını eleştiren kitaplar, yazılar yazmıştı.
Alev Alatlı, Türkiye’de sol Kemalist elit ve entelektüel çevrenin ortasında doğmuş bir isimdi.
Amerika’da iyi bir eğitimin ardından CV’sindeki İstanbul Üniversitesi, DPT, Yazko, Cumhuriyet gazetesi gibi yine camianın elit kurumlarında çalışmıştı.
İçinde bulunduğu çevrelerle ilk kavgasını Latife Tekin’in 12 Eylül öncesi sol hareketleri eleştirdiği Gece Dersleri’nin uğradığı linçi yazdığı Aydın Despotizm ile yapmış, sonra yine 80’lerin sol entelektüel çevrelerinde kalarak Edvard Said çevirdi, İşkenceci ve Yaseminler Tüter mi Hala’yı yazmıştı.
Ama esas şöhreti İstanbul entelektüel camiasına 1992’de Viva la Muerte ile attığı tekmeyle geldi. Zamanın ruhuna uygun bir çıkıştı.
Ama sonra zamanın ruhu değişti. Alev Alatlı’nın laik, sol, Kemalist elitlere karşı savunduğu yerlililiği milliyetçiliğe evrildi.
Yıllar sonra edebiyat dünyasına Schörendinger’in Kedisi ile geri döndü.
Kitap çıktığında henüz kuantum miting meydanlarında Muharrem İnce’nin hava atacağı kadar popüler bir entellik pozu değildi.
Çok yeni tartışmaların kapılarını açmıştı. Aslında kuantum tartışmalarıyla kitap postmodern liberal, küreselci eleştirileri hedef alıyordu.
Türkiye AB reformlarıyla askeri vesayetten kurtulmaya, demokratikleşmeye çalışırken Alev Alatlı, küreselcilerin liberal reformlarıyla köleleştirilmiş bir disütopyada “onarımcı”larla direniş örgütlüyordu.
Bu kez Alev Alatlı’nın güncel meselelerle ilgili fikirlerini Günay Rodoplu yerine İmre Kadızade’den duyduk.
Sonra bir level daha ilerledi, 301 davalarında muhalif yazarlar yargılanırken ulusalcı tezlerle ekranlarda göründü, “Kart Kurt eden Türkler”in aslında Türklerin Kürtleri kendilerinden ayrı görmediklerini gösteren bir jest olduğunu söyledi, Ermeni soykırımı tartışmalarına girdi, Hrant Dink’in ardından Hrant’ı iyi Ermeni, Etyen’i kötü Ermeni olarak gösterdi.
Muhafazakar kesimlerle ipleri ise 2008’de başörtüsü yüzünden AK Parti kapatılmanın eşiğine gelmişken düzenli yazılar yazdığı Zaman gazetesinde üniversitelerdeki başörtüsü düzenlemesini eleştirerek, türban vs tülbent gibi çokça iğdiş edilmiş bir tezi yerlilik diye tekrarlamasıyla kopardı.
Kabus’un ikinci cildi olan Rüya’da girdiği Rusya konusuna yoğunlaşan, ulusalcı, milliyetçi bir Alev Alatlı vardı artık. Çözüm sürecinden de hiç hoşlaşmamıştı.
Ve uzun bir aradan sonra çözüm süreci günlerinde, 2013’te, “Orada Kimse Var mı” serisinden beşinci kitabını çıkardı: Beyaz Türkler Küstüler…
Bu kez oklarını liberallere, liberal-solculara çevrilmişti. Kitap evinde oturup gazete küpürleri keserek duvarına asan yaşlı bir yazarın Facebook’taki öfkeli postları gibiydi.
Kitapta yine bir sürü gerçek kişi kod adlarla roman karakterine dönüştürülmüştü.
Oben Koman, Ulus Baker’di. Teşvikiye Camii’ndeki cenazesinde “New age liberalleri, Spinoza ateistleri, Müslüman Kalvincilerle tesanüt içinde saf tutmuştu.”
Şirince, ilk adı olan Çirkince olmuştu, Nesin Vakfı ise Aziz Nesin’in ilk adından hareketle Mehmet Nusret Vakfı, yöneticisi Ali Nesin, Ali Nusret, Sevan Nişanyan ise Kirkor Saroyan.
İlginç bir önseziyle Gezi olaylarından bir ay kadar önce çıkan kitapta liberal, solcu aktivizm, medya yerden yere vuruluyordu.
Yerden yere vurulan karakterlerden birinin adı Burak Çakıroğlu’ydu.
Rizeliydi, ODTÜ mezunuydu, Converse ayakkabıyı simge yapan Genç Siviller grubunun kurucularındandı.
Uzun uzun alıntılar ve alaycılıkla “şımarık, liberal, Batıcı” sıfatlarıyla anılan Genç Siviller’in orijinal bildirileri, röportajları da kitaba aynen girmişti.
Hepsi bana çok tanıdık geldi!
20 yıl önce elitlere olan öfkesiyle tanıştığım Alatlı’nın nasıl olduysa bir ‘elit’ olarak öfkesini çekmeyi başarmıştım.
Kitabın çıkmasından 1 yıl sonra Erdoğan’dan ödül alırken “Siz ‘Dünya beşten büyüktür’ dediğinizde George Orwel ve Daniel Defoe burada olsa ayağa kalkar, sizi alkışlardı” derken muhtemelen bu sloganın da Burak Çakıroğlu ve ‘işbirlikçi’ arkadaşlarına ait olduğunu bilmiyordu.
Alev Alatlı, bugün iktidarın resmi ideolojisi olan yerli ve milliliğin ilk ideologlarından biri sayılabilir.
Ama hızla sığlaşan, ideolojilerin değersizleştiği bir ortamda Batılı siyasi düşünce metinlerini çevirmesi, üniversite kurması, sık sık kimsenin bilmediği isimlere referanslar verdiği röportajlar vermesi de ideolog olarak hakettiği değeri görmesine yetmedi.
Pek ideoloğa ihtiyaç olmayan bir dönemin aydınıydı.
Nihayet, cenazesinde Cumhurbaşkanı tarafından “Ablaların ablası” olarak yolcu edildi.
“Ablaların ablası” diye yolcu edilmek bir akraba, tanıdık için hoş bir veda olabilirdi ama bir entelektüel, bir yazar için “ablaların ablası” olmanın herhalde başka bir anlamı var.
O da tam Alev Alatlı’yı anlatıyor.
Alatlı, romanları, fikirleri, helal-yasallık dışındaki konuşmaları dışında akıllarda kalan cümleleriyle değil, sosyal kimliğinin aksine durduğu pozisyon ile ablalık yapmıştı.
Helal ve yasallık konuşması sahiden güzeldi. Ama herşeyin yasalara uygun yapıldığı bir ülke için bu hoş bir hassasiyet hatırlatması olabilirdi.
Ama tarih üstü, büyük meseleleri olan Alatlı için, insan hakları, hukuk devleti, ifade hürriyeti gibi meseleler süfli konular olarak kaldı.
Belki de tiksintiyle romanlarında bahsettiği insanların yanında olmak istemedi.
Ailesinin, okurlarının, Günay Rodoplu ve İmre Kadızade’nin başı sağolsun.
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025