Yıldıray OĞUR
Türkiye’de siyaseti izleyen bir köşe yazarının en büyük zaafı günlük siyasi değerlendirme yapmak zorunda kalmasıdır. Her gün, gün aşırı, ya da haftada iki ya da üç gün siyasi analiz yazan biri için hiç de uygun bir ülke değil çünkü Türkiye.
Düşünsenize, 2009’da Başbakan’ın Hakkâri’deki bir konuşmasını izliyorsunuz. Kadın, çocuk olsa da polisin göstericilere müdahale edeceğini sert sözlerle anlatıyor. PKK ile görüşen şerefsizdir diyor. Önce terörle aralarına mesafe koysunlar diye konuşuyor.
Masanın başına oturup, yazınızı yazmaya başlıyorsunuz. O yazıya “Kürt açılımı bitmiştir” başlığı atsanız, “Bu başbakanla barış olmaz” diye yazsanız ertesi gün muhtemelen pek çok haklı tebrik mesajı alırdınız.
Kim inanır aynı günlerde aynı başbakanın özel olarak gönderdiği temsilcinin PKK’nın liderleriyle görüştüğüne, o görüşmelerin dört yıldır sürdüğüne, özel temsilcinin o görüşmede Öcalan’la Başbakan arasında çözüm konusunda yüzde 90 fikir birliği olduğunu söylediğine?
Diyelim, 2011 seçimlerinden önce televizyonda Başbakan Erdoğan’ı izliyorsunuz.
Öcalan yakalandığında koalisyon ortaklarının idamı ertelediğini hatırlatan Erdoğan, “Koalisyonda olsaydınız ne yapardınız” sorusuna “Cezasını uygulardım olmazsa da koalisyondan çekilirdik” diye cevap veriyor.
Hem de bir kez değil, defalarca katıldığı tv ve radyo yayınlarında tekrarlıyor.
Yazı başına oturuyorsunuz. Çözüm isteyen demokrat bir siyasi analistseniz bu sözler üzerine oturup “Başbakan milliyetçileşti, savaşın diline teslim oldu. Barış ihtimali yerle yeksan oldu” diye yazarsınız herhalde?
Peki, o gün kimin aklına gelirdi ki tam bir ay sonra Başbakan’ın biz olsak idam ederdik dediği Öcalan’ın çıkıp, Başbakan’ın talimatıyla görüştüğü devlet yetkileriyle anlaştığını söyleyeceğine?
Biraz daha yakına gelelim. 2012 yazı. Onlarca asker-polis, PKK’lı, sivil vatandaş hayatını kaybetti. Bütün yaz bir cenaze evine döndü Türkiye. Art arda karakol baskınlarında, mayınlı, roketli saldırılarda çok yüksek sayılarda asker kaybı yaşandı. PKK alan hâkimiyeti kurma iddiasında şehirlere operasyon yaptı, BDP’li vekiller silahlı PKK’lılarla buluşup sarılıştı.
Her akşam haberlerde cenaze izleyen Türkiye’nin batı cephesinde öfke uzun süre sonra yeniden tırmanışa geçti. Gidip Kandil’i alalım, PKK liderlerini öldürelim lafları yeniden havalarda uçuşmaya başladı.
Peki ne oldu, Başbakan çıktı ve bütün bunlardan sonra “Oslo yeniden olabilir, İmralı’yla yeniden görüşülebilir” dedi, PKK saldırmazsa operasyon olmazın altını defalarca çizdi.
Düşünen bir siyasi analist için bunlardan alınacak çok ibretler var. Tüm bu örnekler son beş yıldır gündemi yakından takip eden herhangi bir meraklı gazete okurunu bile Kürt meselesinde görünenle gerçeklik arasında bir uçurum olduğunun farkına vardırmaya yeter.
Bu yüzden bu kadar tecrübeden sonra idamı, bizzat kendisi AB reform sürecinde bayağı da övünerek kaldırmış bir başbakanın birden bire Norveç’i kana bulayan Breivik’e aylar önce verilmiş cezaya kızasının gelip, terör suçlarına idam dediğini duyunca benim aklıma nedense sadece Ceylan’ın bir şarkısı geliyor: Yaptığına şantaj denir, böyle aşka montaj denir.
Hükümet sözcüsünün, grup başkanvekilinin bile “ne partimiz ne de hükümetimizin böyle bir düşüncesi var” diye sahip çıkmadığı, bugün çıksa bile Öcalan başta olmak üzere hiçbir ceza almış PKK’lı için uygulanamayacak, Türkiye’nin AB ve Avrupa Konseyi macerasını bitirecek idam cezasının geri gelmesini, “buna maktulün ailesi karar verir” gibi Mecelle’den argümanlarla savunan Başbakan’ın yaptığına ancak şantaj denebilir çünkü.
Doğrusu şantaja şantaj.
Arınç’ın kabine toplantısının ardından anadilde savunma ve Öcalan’la görüşmeye yeşil, anadilde eğitime sarı ışık yaktığı sözleri ve BDP’lilerle Adalet Bakanı arasında iki tarafın da ümitvar konuştuğu görüşmelere, taleplerin bu kadar destek bulmasına rağmen hâlâ bitirilmeyen açlık grevleri bir tarafa, dünyanın en pasif eylemi olan açlık grevi yaparken bir taraftan da aralarında çocukların da olduğu insanları öldürmeye devam eden PKK’nın Demirtaş’ın ağzından “Öcalan’ın kardeşiyle görüşmesini değil, Diyarbakır’a gelmesini istiyoruz” gibi el yükseltmesini hükümet cephesi bir şantaj olarak görüyor çünkü. Özellikle de Başbakan’ın İmralı ile görüşürüz açıklamasından sonra.
Diyarbakır’da Hizbullah’ın bile destek verdiği tarihî bir eylemle hayatı durduran PKK’nın, açlık grevlerinin arkasındaki bunca kamuoyu desteğine rağmen Meclis’te sıra kapaklarına vursalar daha çok ses çıkaracak vekilleri neredeyse gün aşırı sokaklara çıkarıp, liseli eylemciler gibi polisle yumruklaşmaya, tekmeleşmeye iten gerilim siyaseti de derdin çözüm olmadığını düşündürüyor.
Ayrıca MHP’de az kalsın lideri değiştirecek, CHP’nin gün aşırı ihbar ettiği PKK ile müzakere stratejisine karşı, özellikle şehitlerin artmasıyla yükselen ve anketlere göre taban da bulmaya başlayan milliyetçi tepkilere karşı Erdoğan kötü milliyetçi polisi oynuyor sanki.
Kötü bir müzakere biçimi bu.
Ama karşılıklı ipler, cesetler, bombalar atılarak bile olsa hâlâ bir müzakere sürecinin içindeyiz. O yüzdendir ki Meclis’ten yerel yönetimleri güçlendiren kanun geçiriliyor, 4. Yargı Paketi ile terör suçuna şiddet şartı getiriliyor. İmralı’yla görüşmelerin yeniden başlayacağı kamuoyuna deklare ediliyor.
Ama Ceylan’ın şarkısında dediği gibi yaptığınıza şantaj denir, böyle aşka (barışa, çözüme) montaj denir.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025