Ali BULAÇ
Aydınlanmacı filozofları en çok meşgul eden konunun “Tanrı’nın varlığı, varlığın nitelikleri ve akıl karşısındaki durumu” olması ne tesadüfidir, ne boşunadır, ne de salt entelektüel bir fantezidir.
Aydınlanmacıların önünde, bir şekilde tutarlı bir zemine oturtmaları gereken bir Tanrı fikri vardı ve bu fikri aklî bir temele dayandırmak mümkün değildi. Bu yüzden aslında söz konusu olan, bir “fikir” olmaktan çok bir “inanç”tı.
Diğerleri gibi, hatta belki de hepsinden fazla “Aklını kullanma cesaretini göster!” diye seslenen Immanuel Kant (öl. 1804), bu konu üzerinde yoğunlaştı. Tanrı’yı akılla kavramak, anlamak mümkün müydü?
Tanrı idesi saf aklın bir idesidir. Kaynağını aklın yapısından alır; çünkü aklın zorunlu olarak külliye, yani bütüne uzanan bir temayülü, bir arzusu vardır.
Metafizikçiler, akıl idesine dayanarak Tanrı hakkında konuşurlar; oysa bu aklın yanılmasıdır. Metafizikçiler, aklın idesini nesneleştirirler. Oysa bizler, müşahede âlemini bilebiliriz; gaybı bilemeyiz. Tanrı mutlak gayb olduğundan, O’nu hiç bilemeyiz. Bilebileceğimiz, O’nun Zât’ı değil; varlığının isim ve sıfatlarıyla zaman-mekân bağımlı zuhurları, yani olguların arkasındaki idenin Tanrı’dan kaynaklanmasıdır.
Allah, melekler, melekût âlemi ve ahiret hakkında ancak vahyin bildirdiği kadarıyla bilgi sahibi olabiliriz.
Kant, Tanrı’yı akılla bilemeyeceğimizi söylediği gibi, saf akılla evrenin mekân bakımından sonsuz olup olmadığını, zaman bakımından kadim mi olduğunu da bilemeyeceğimizi söyler. Ancak evren, ya bir parçası ya da sebebi olarak mutlak anlamda zorunlu bir varlığı gerektirir.
Buraya kadar iyi giden Kant, evrenin bu zorunlu varlığının ne evrende ne de dışında bir sebebi olduğunu bilemediğimiz için, yaratılıp yaratılmadığını da söyleyemeyiz der. Şeylerin varlığından Tanrı’nın varlığını çıkaramayız. Tanrı, bilgi üreten saf teorik akıl için bir idealdir.
Objektif gerçekliği kanıtlanmasa da inkâr da edilemeyen ve bütün insan bilgisini taçlandıran bir kavramdır. Kant’a göre Tanrı, teorik akıl bakımından bir ide, pratik akıl bakımından ise ahlakî bir postuladır.
Tanrı’nın varlığının emareleri;
a) Akılda,
b) Tabiattaki düzen, ahenk ve gayelilikte,
c) Rûhî tecrübede,
d) Doğru ahlakî tecrübede aranabilir.
Haşviyye, Tanrı’nın varlığını sadece haber ve nakil yoluyla bilebileceğimizi iddia eder.
a) Tabiatüstü bir varlığa inanmak bir içgüdüdür. Bu güdü, Tanrı’nın varlığıyla ilişkilendirilmemiş olsa bile ateistlerde de vardır ve hayati tehlike anlarında ortaya çıkar: Düşen uçakta ateist olmaz. Güdüler bastırılabilir, köreltilebilir; ateistlerin de varsayı ve yargılarla yaptıkları budur.
b) İslam düşüncesinde kanıtlar temellerini Kur’an’da bulur. Tevrat ve İncil’in yaygın olduğu düşünce havzalarında bu etkiler zayıftır.
c) Mantıkçı pozitivizm ise felsefe ve bilimden teolojinin unsurlarını ayıklamak suretiyle ahlakın apriori formlarını ve metafiziği konu dışı bırakır. Bertrand Russell buna dikkat çeker.
Kant, İbn Sina ve Descartes’in Mutlak Varlık’la ilgili ontolojik delilini eleştirirken, Mutlak Zorunlu Varlık (Tanrı) kavramının sadece saf aklın bir idesi ve kavramı olarak kaldığını belirtir. O sebeple Tanrı’nın varlığını kanıtlama çabaları, aklın sınırlarını aşmaya çalıştığı için başarısızdır. Ontolojik delil tecrübeye dayanmaz; Mutlak-Zorunlu Varlık, zihnin saf kavramıdır.
Kant, İbn Sina’nın “Varlıkta kemal/yetkinlik vardır, o hâlde en yetkin bir varlık olmalı” önermesini reddeder ve varlığın yetkin olmadığını söyler. Demek ki Kant, varlıkta bir yetkinlik görmüyordu. Yine de Kant, Tanrı’nın varlığını reddetmiyordu. “İnanca yer açabilmek için bilmeyi bir kenara atmak zorunda kaldım.” derken, inanç sahasında aklın otoritesini reddediyordu.
Ancak “Ne yapabilirim?” ve “Ne umabilirim?” sorularına cevap ararken, ahlak kanunlarından hareketle Tanrı’nın varlığını kanıtlamak zorunda kalmıştır. Saf Aklın Eleştirisi’nde akılla Tanrı’nın kanıtlanamayacağını iddia eden Kant, Pratik Aklın Eleştirisi’nde bunu kanıtlamak zorunda kalır.
Dostoyevski de hep bu noktadan Tanrı ve ahiretin varlığını vurgular. Bu açıdan Dostoyevski’nin Kant’tan daha tutarlı olduğunu söylemek, Kant’a haksızlık olmaz. Çünkü eğer ahlakî eylemlerimizin mahiyeti, seçimi ve sonuçları şu veya bu şekilde Tanrı ile ilişkilendirilmeyecekse, en yüksek iyilik idesinin işin içinde olmadığı bir eylemin ahlakî anlamı da boşluğa düşer.
Nihayet Kant, Tanrı’nın varlığını saf aklın sahası dışına çıkarır. Eylemin sonuçlarına bakmaksızın ahlakîliğine dikkat çekerken “Peki, bu ne işe yarayacak?” diye sorulduğunda verdiği cevap şu olur: “Çünkü herkes için iyidir.” veya “Yararlıdır.”
İşte bu, Kant’ın tabir caizse felsefeye “takla attırması” anlamına gelir ki; Tanrı’nın söz konusu olduğu ahlakî eylem fikrinin varabileceği başka bir menzil de yoktur.
Kant, eğer “Zâtı itibarıyla Tanrı saf aklın sahası dışındadır.” deseydi doğru söylemiş olurdu; çünkü hakikat itibarıyla Zât, aklın dışında bir mahiyettir. Ancak Müslüman kelamcıların isabetle vurguladıkları gibi, Tanrı isim, sıfat ve fiilleriyle bilinir.
Hatta Kur’an’ın açıkça uyardığı gibi, akletme fiilinin en önemli yöneldiği gaye, Allah’ın varlığını tanımak ve âlemdeki alametleri bilerek O’nun bilgisine (ilmine) ulaşmaktır. Biz, “bilme”yi varlık âlemi (nesneler, objeler, fenomenler, olgular) için “ilim” olarak, Allah’ı bilmeyi ise a-r-f kökünden gelen “irfan” ve “ma‘rifet” kavramlarıyla ifade ederiz ki bu, Ma‘rifetullah’tır. Bu “bilme ve tanıma” çabasında tabiat bilimleri, beşerî ve sosyal bilimler, kelam-felsefe ile manevî/enfüsî tecrübeler birbirine eşlik eder.
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokrasi, darbeler ve ekonomik eşitsizlik 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“İlk dört maddeye dokundurtmam”cılar büyük bir tuzağa düşebilirler 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasGazze’yi şimdi güzel günler mi bekliyor? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOna ‘karşı reform’ derler Hüseyin Bey 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump’ın kararmış vicdanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKamusal alanın İslamileştirilmesi 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMacron emeklilik reformunun kıskacında 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSilahsızlanmanın Hukuku, Kuralı ve Kurumu 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDin demokrasiyle bağdaşır mı? Dindarlık otoriter olmayı gerektirir mi? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Keşke’ hissi duyduğum gün… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRKara paranın krallığı kurulmuş... Vay halimize! 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBOP’tan sonra Trump mutabakatı zamanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSDG düğümü çözülüyor mu? Fırat hattında buzlar kırıldı mı? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar çözüm konusunda neden bu kadar isteksiz? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTürkiye’de konut sorunu 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKant’ın problemi: Tanrı’yı akılla bilmek 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASAL İKTİDARIN HÜZÜNLÜ YOLCULUĞU… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÖcalan o kanalları ilk kez izledi ve… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemirtaş serbest kalmadan Öcalan’a “umut hakkı yasası” çıkar mı? 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYakabaşı… Köylü dışında herkes suskun! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAteşkes gerçekleşti, sıra diğer aşamalarda ama… 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan’ın Uyarısı... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.10.2025
28.09.2025
22.08.2025
16.08.2025
7.08.2025
3.08.2025
25.07.2025
19.07.2025
23.06.2025
11.05.2025