Alper GÖRMÜŞ
İktidarın medyadaki -gazete olmaktan çoktan çıkmış- amiral gemisinin “CHP, İYİ Parti ve HDP’nin yeni operasyonu: Erken seçim’ diye ‘haber’ verdiği ortama hangi aşamalardan geçerek geldiğimizi gözden geçirmek amacıyla kaleme aldığım dizinin ikinci yazısı bu.
İlk yazıyı okumayanlar için, o yazının, bu diziyle yapmak istediğim şeyi özetleyen son iki paragrafını buraya alıyorum:
“Ben, bugünü belirleyen karar ânının 2015’teki ‘yerli ve millî’ ilanı olduğunu; Gezi ve 17-25 Aralık’tan sonraki otoriterleşmenin bu karar ânının peşrevlerini oluşturduğunu; 15 Temmuz sonrası girilen sürecin de ‘karar’ın istense de geri dönülemeyecek bir ‘olgunluğa’ ulaştığı anlamını taşıdığını düşünüyorum.
“Bundan sonraki üç yazıda sırasıyla Gezi ve 17-25 Aralık (2013) sonrası otoriterleşmeye, “yerli ve millî” ilanına (2015) ve 15 Temmuz (2016) sonrasına bir daha bakarak bugünlere nasıl gelindiğini ele almaya çalışacağım.”
Gezi’nin yarattığı korku bugünlerin yalnızca hayalini kurdurtabilirdi
5 Haziran 2013’te, yani Gezi protestolarının ilk günlerinde T24’te kaleme aldığım “Ataerkil siyasetin sonu” başlıklı yazının sonunda, başlığın imâ ettiği iyimserlikle çelişen bir değerlendirme yapmış, şöyle demiştim:
“(…) Bu kadar koyu bir ataerkil koruma duygusunun otoriter sonuçlar üretmemesi mümkün değil. Fakat bir haftadır yaşadıklarımız gösterdi ki, artık bu duyguyla bu ülkeyi yönetmenin imkânı yok. Tayyip Erdoğan ya bu duygusuyla mücadele edip onu yenecek ya da yenemese bile duygusunu siyasete karıştırmamayı öğrenecek… Ya da Türkiye bundan böyle bir ‘kültürler savaşı’ ülkesi haline gelecek.”
Ne yazık ki başlıktaki iyimser hüküm değil, sondaki kötümser ihtimal gerçek oldu ve geldik bugüne…
Erdoğan’ın ve AK Parti hükümetinin Türkiye tarihinin bu en uzun ve en büyük protesto eyleminden çok büyük bir korku duyduğu muhakkak. Benim cevabını aradığım (kendime sorduğum), 17-25 Aralık için de tekrarlayacağım soru şu:
İktidar, artık seçim istemenin (bile) komploculukla eş tutulduğu, siyasi parti siyasetinin meşruiyetinin dahi tartışma konusu yapıldığı günümüzdeki siyasi ortama ulaşma kararını neden Gezi ve 17-25 Aralık’tan sonra (2013) değil de 2015’te (“yerli ve milli” ilanı) verdi? Bu kararı daha önce verseydi ‘güzel günlere’ daha erken bir zamanda varmaz, bu da kendisi için ‘daha iyi’ olmaz mıydı?
Olurdu tabii, fakat koşullar henüz bunun için olgunlaşmamıştı: Hem Erdoğan’ın ve iktidarın zihniyet yapısıyla ilgili koşullar hem muhalefetin o andaki durumunun ve gücünün zorladığı koşullar…
Gezi gerçekleştiğinde Erdoğan’ın birlikte sahip olduğu iki zihniyet türünden biri (ataerkillik) öbürüne (otoriterlik) hâlâ ağır basıyordu. Ataerkil ruh dünyası nedeniyle kendisine karşı bu çapta ve bu sertlikte bir itirazı anlayamıyor, hatta haksızlığa uğradığını düşünüyordu. Bu özelliği, onun Gezi protestolarının gerçek içeriğini anlamasını da engelledi; o sertleştikçe protestocular da sertleşti ve sonuçta protestolar kanlı bir şekilde bastırıldı.
Fakat Taksim meydanının bir ay boyunca devletin kontrol alanının dışında kaldığını düşünürseniz… ilaveten bugün öyle bir şey olması durumunda iktidarın nasıl tepki vereceğini hesaba katarsanız, 2013’e gelindiğinde Erdoğan’ın zihniyetinin otoriter yanının henüz tam olarak canlanmadığını anlarsınız.
Öte yandan muhalefetin canlılığı da Erdoğan’ın o anda bugünleri hayal edip ona uygun kararlar almasına izin vermiyordu.
Bugünden geriye dönüp baktığımızda, iktidarın o günlerde henüz bu günleri hayal edemediğini fakat siyasetin alanının daraltılmasını mümkün görüp o doğrultuda adımlar attığını görebiliriz. Bunun için seçilen yol, siyaseti parti ve parlamento siyasetiyle sınırlandırmak, onun hesabını sonra görmek üzere şimdilik toplum ve medya üzerinde yoğunlaşmaktı.
Gezi’den hemen sonra başlandı bu faaliyete; parti ve parlamento siyaseti dışındaki bütün siyaset biçimlerini ve hak arama eylemlerini ‘şeytaniliği’ üzerine yorumlar, değerlendirmeler okumaya başladık.
Zamanla, sadece ekonomik sıkıntı gerekçesiyle düzenlenen protesto eylemlerini “meşru” saymaya başladılar; o da bin bir rezervle… Mesela “üst akıl” rezervi: Görünüşte ekonomik saiklerle iktidarı protestoya girişen kitleler, farkında olmadan “üst akıl”ın oyununa geliyor olabilirlerdi. İşte o zaman o eylem de meşruiyetini ve anlamını kaybederdi.
Bu yazarların Gezi isyanında en anlamadıkları şey de buydu zaten. Türkiye ekonomisinin hiç de kötü olmadığı bir dönemde, yani onlara göre bir toplumsal isyanın koşullarının oluşmadığı bir dönemde ortalığı bu kadar büyük bir isyan kaplamışsa, devrede mutlaka bir “dış mihrak”ın olması gerekirdi.
Böyle böyle, zamanla dünyanın neresinde olursa olsun bütün kitlesel eylemleri mahkûm etmeye başladılar ve en azından kendi kitleleri üzerinde belirgin bir etki yarattılar.
İktidar, Gezi’yi izleyen 17-25 Aralık operasyonlarının hükümeti seçim dışı yollarla yıkmayı amaçlayan yönünü kullanarak (öbür yönü aleni ve büyük yolsuzluklar), iktidara karşı her türlü itirazın otomatik olarak böyle ‘gayri meşru’ bir yön taşıyacağını işlemeye başladı; 17-25 Aralık, siyasetin alanını daraltma yolunda iktidarın eline çok büyük bir koz verdi.
İktidar 7 Haziran 2015 seçimlerine, bu amaç doğrultusunda hayli mesafe almış olarak vardı. Yol boyunca zihniyetin otoriter yönü de daha belirgin bir hal almıştı.
İktidara karşı muhalefet edenlerin kötü yola düştüğü için cezalandırıldığı fakat hâlâ ‘evlat’ muamelesi gördüğü dönem artık geride kalmıştı; muhalifliğin düşmanlık ve hainlik sayılacağı yeni bir dönemin eşiğine gelinmişti.
7 Haziran seçimleriyle birlikte iktidardan uzaklaşma ihtimali belirince, Erdoğan karar ânının geldiğini düşündü. Zaten bir süre sonra da ağzından çıkacak iki kelime ile o dönemin başladığını ilan edecekti: “Yerli ve millî…”
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025