Atilla Aytemur
Özellikle 1990’larda devlet ve devlet içinde yuvalanmış yarı-resmi çeteler tarafından öldürülüp kaybedilen yakınlarını arayan “Cumartesi Anneleri”nin uzun yıllardır Galatasaray Lisesi önünde yapmakta oldukları barışçı eylem, polis zoruyla, biber gazı ve plastik mermi kullanılarak engellendi.
Yaşları hayli ilerlemiş, yılların acısı ve çaresizliği yüzlerine çökmüş kayıp anneleri ve diğer yakınları yerlerde süründürüldü, ters kelepçelerle gözaltına alındı.
DHA’nın bir muhabiri, polisin hedef gözeterek ateş etmesi nedeniyle sağ bacağından iki gaz fişeğiyle yaralandı.
Muhalefet partileri olarak CHP ve HDP’nin milletvekillerinin araya girme çabaları da sonuç vermedi.
Tam 23 yıldır devam eden bu sessiz ve barışçı eylem, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya birden sorun olarak görünmeye başlamış olmalı ki, verdiği ani yasaklama kararı ve şiddetli polis müdahalesiyle Türkiye’yi demokrasi, özgürlük ve adalet taleplerine tahammülsüz ülkeler ligine taşıdı.
Doğal olarak yine manşetlerdeyiz…
Cumartesi Annesi olmak keyfi bir tercih değildi!
Artık duymayan, bilmeyen kalmadı.
Cumartesi Anneleri, o meşum 1990’lı yıllarda PKK’nın silâhlı eylemlerini bastırmak için “düşük yoğunluklu savaş” stratejisini uygulamaya başlayan devletin cevaz vermesiyle kendi içindeki yarı-resmi çetelerin öldürüp bedenlerini ya bir kuytuya attığı, ya kör kuyularda yokettiği, ya da kimsesizler mezarlığına gömdürdüğü insanların anneleridir, babalarıdır, kardeşleridir, çocuklarıdır.
Kayıplarını aramayıp da ne yapsalardı?
Bu yüz karası dönemin öne çıkan sorumluları Başbakan Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’dı.
İzledikleri korkunç politikanın sonuçları vahim oldu. Kaçırılıp kaybedilenlerin haddi hesabı yoktu. İnsan hakları örgütleri on binin üzerinde sayılar verirken, Milliyet gazetesi kesinleşmiş 1901 sayısına işaret ediyordu.
Kayıplarla ilgili öyle inanılmaz iddialar vardı ki, bir Cumartesi Annesiyle tanışmadan, onu dinlemeden bunlara asla inanmazdınız. Helikopterden atılanlar, asit kuyularında eritilenler, kalorifer kazanlarında yakılanlar, ıssız bucaksız yerlerde öldürülüp çukurlara gömülenler… Yani mezarsız ölüler…
Yeşil’li, beyaz Toros’lu yıllar
Yeşil’lerin, faili meçhullerin, beyaz Toros’ların, velhasıl devlet korumalı Susurluk çetelerinin en aktif yıllarıydı, anneleri derin acılara boğan ve çaresizliğe mahkûm eden bu yıllar.
20 Mart 1995 günü Hasan Ocak’ın her zamanki gibi evine gelmesi bekleniyordu. Ama gelmedi ve tam 55 gün sonra, işkenceyle öldürülüp kimsesizler mezarlığına gömüldüğü öğrenildi.
Bu korkunç olay, bugün Cumartesi Anneleri diye bildiğimiz insani çığlığın duyulmasını sağlayan barışçı sivil girişimin başlatılmasına neden oldu.
O zaman kadar yakınları bu şekilde öldürülmüş, yok edilmiş ve failleri bulunamamış aileler, otuz kadar kadın, 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü saat 12:00’de Galatasaray Lisesi önünde sessiz ve barışçı bir oturma eylemi yapmaya başladı.
30 dakika sessiz duruyor ve sonrasında bir bbasın açıklaması yapıp dağılıyorlardı. Siyasi parti, kurum ve çevrelerden bağımsız olmaya ve davranmaya özen gösteriyorlardı. Oturma alanına siyasi içerikli pankart veya logo gibi şeyler getirmiyorlardı. Kaybolan yakınlarının fotoğraflarını hüzünle göğüslerine bastırıp taşımak onlara yetiyordu.
Bir de, tıpkı Arjantin’de darbe döneminde yakınları kaybedilip öldürülen Plaza Del Mayo(Mayıs Meydanı Anneanneleri) gibi (onlar beyaz eşarp takıyordu), bize özgü, barışı simgeleyen birer tülbent takıyorlardı.
Cumartesi Anneleri adını da kendileri seçmemişler, medya uygun görmüştü.
Kayıplarının bulunması ve adaletin sağlanması için insan vicdanının ve hukukun harekete geçmesini istiyorlar, bunun için de toplumsal hafızayı canlı tutmaya çalışıyorlardı.
Susturmak, görünmez kılmak nafile!
Arjantinli Plaza Del Mayo Anneanneleri’nden 95 yaşındaki Rosa Tarlovsky Türkiye’ye gelip onlara destek vermiş; yapılan bir röportajda “Hafıza, hakikat ve adalet” uğruna tam 37 yıl çileli bir mücadele verdiklerini anlatmıştı.
Arjantinli nineler, darbe sırasında gözaltına alınıp kaybedilen kadınlardan yaklaşık 500’ünün hamile olduğunu; bunların doğum yaptıktan sonra öldürüldüklerini ve bebeklerinin de rejim yanlısı kişilere verildiği öğrenmişlerdi; bu torunları da arıyorlardı. Bunlardan 115-120 kadarı bulunabilmişti. Şimdi artık çok yaşlanan anneannelerin yanında, bulunan bu torunlardan da bazıları uğraşıyı sürdürüyordu.
Tahmin edileceği gibi, Cumartesi Anneleri ilk aylardan itibaren iktidarlardan yoğun baskı ve tehdit gördüler. Polis onları da, destek veren insan hakları aktivistlerini de asla rahat bırakmadı. Eylemin sivil ve barışçı bir eylem olması iktidarlar için fark etmiyordu.
Devletin karanlık yüzünü açığa çıkaracak böyle bir eylemin ve talebin toplumsal bir destek bulması istenmiyordu. Ama engellemelerin pek etkili olmadığı da görüldü.
Annelerin çığlığı Ahmet Kaya’nın Beni Bul Anne şarkısında, Sezen Aksu’nun Cumartesi Türküsü’nde, Grup Bandista’nın Paşanın başucu şarkıları adlı güçlü eserinde, şair Sunay Akın’ın dizelerinde, fotoğraf sanatçısı Veysi Ateş’in karelerinde yankısını buldu. Dalga dalga vicdanlara yayıldı ve hafızalara kazındı.
İnsanlık ölmemişti ve kayıplarla ilgili birçok dâvâda AİHM hep Türkiye’yi suçlu buldu.
Destek genişliyordu ama en yoğun saldırı ve engellemeler de 15 Ağustos 1998 - 13 Mart 1999 arasında görüldü. Genç yaşlı, engelli engelsiz demeden 1093 kişi gözaltına alındı. Siyasal baskıların ağırlaşması nedeniyle, müdahale edilen 200’üncü oturma eyleminden itibaren 31 Ocak 2009’a kadar yaklaşık 10 yıl ara verildi. Bu tarihte yeniden hatırlatma, sorma ve adalet arama süreci “1915 Ermeni Tehciri”nin kaybedilmiş ve öldürülmüş aydınları da dahil edilerek, kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Berfo Ana’ya verilen sözün değeri…
Aslında konu çok açık ve devlet yaptıklarını biliyor.
Hatırlarsınız, JİTEM diye, adı dillere destan olmuş karanlık bir devlet yapılanması vardı; hattâ şimdi bile, bazı değişikliklerle varlığını sürdürdüğü ileri sürülüyor. Kaçırma, öldürme ve yok etme gibi fiillerin önde gelen aktör kurumlarından biri buydu. TBMM’nin komisyon raporlarında hakkında inanılmaz bilgiler var. Kaçıp İsveç’e sığınan eski bir mensubu, aynı zamanda bir PKK itirafçısı olan Abdulkadir Aygan, o dönemde 29 kişiyi nasıl öldürüp nerelerde kaybettiklerini hikâye anlatır gibi anlattı.
Olayın çapı ve gerçek derinliğinin farkında olan Başkan Erdoğan, başbakan olduğu 2011’de Dolmabahçe’deki ofisinde kayıp Cemil Kırbayır’ın annesi 103 yaşındaki Berfo Ana’yı kabul ederken, konunun üzerine gitme ve kayıpları bulma sözü vermişti.
Halen ne kaybolanlar bulundu, ne haklarında bilgi verildi, ne de sorumluları yargı önünde çıkarıldı.
Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin; Cumartesi Anneleri evlâtlarını, eşlerini, kardeşlerini, canlarının bir parçasını aramayıp da ne yapsın?
Köşelerine çekilip de otursunlar mı? Böyle yapınca devlet üç günde onları bulup, sorumlularından hesap mı soracak?
Şimdiye kadar neyi bekledi? 23 yıl kar kış demeden yitirilen canlarını arayanlara, devletin söyleyecek iyi bir sözü, vereceği bir umut kırıntısı yok mu?
Cumartesi Annelerini susturmak, Türkiye’ye ne kazandıracak?
Elbette 1990’lı yılların insanlık ve hukuk dışı politikasını, hiçbir siyasi iktidarın bir miras olarak sahiplenmek isteyeceğini ummam.
Ama onu aratmayan bazı uygulamalar bunları akla getirmiyor diyemem.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “700. gösterilerini yapmak istediler, izin vermedik. Çünkü artık bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik. Galatasaray Meydanı’nın terör örgütlerinin sözde ortak meşruiyet alanı haline getirilmesine müsaade etmeyiz. Bu millet yüzyıl önce bunların ağababalarına bu ülkeyi teslim etmemişti. Bugün onların paçozlarına da teslim etmez. Bunu herkes böyle bilsin” diyor.
Beyoğlu Kaymakamlığıda yasaklama gerekçesinde “PKK’ya müzahir bazı sosyal medya adreslerinden yapılan eyleme katılma çağrısı”nı gösteriyor.
Cumartesi Anneleri ve ona destek verenler bu ülkenin vatandaşı. Eylemleri barışçı ve yasal sınırlar içinde. Eğer, eylemin yasal çerçevenin dışına çıkması söz konusu olursa, bunu pekâlâ önleyecek kadar polis gücünüz ve alacak tedbirleriniz var.
Böyle hoyrat politikalarla Türkiye dünya uygarlığı içinde, demokratik değerler üzerinde yükselen bir yere taşınamaz.
Üstelik Cumartesi Anneleri’nden ilelebet susmalarını istemek, adalet peşinde koşmalarını engellemek kimsenin hakkı da olamaz.
Cumartesi Anneleri ne istiyor?
Kaybedilen yakınlarının bedenlerinden geriye kalanların bulunmasını; devlet arşivlerinde kayıtlı kayıpların akıbetlerinin açıklanması ve faillerin yargılanmasını; Türk Ceza Kanunu'nda zorla kaybetme suçunun insanlığa karşı suç kapsamında, yani zaman aşımına uğramayacak şekilde düzenlenmesini; Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Gözaltında Kayıplar Sözleşmesi'ni imzalamasını ve iç hukukta gerekli uygulamanın başlatılmasını istiyorlar.
Bunlar, bizim için bir dönemi kapatacak ve Türkiye’yi dünya ülkeleri arasında demokratik bakımdan ayrıcalıklı bir yere taşıyacak talepler değil mi?
Türkiye dünya listelerine öyle göğüs kabartacak işler ve başarılarla giremiyor. Hiç olmazsa, bırakılsaydı da barışçı ve demokratik bir eylemin 700 hafta sorunsuz bir şekilde yapılabildiği bir ülke olarak dünya klasmanında kendimize bir yer bulsaydık.
699 haftadır kimseye bir zararı olmayan barışçı bir eylemin, bir çığlığın 700. haftada Türkiye’yi kaosa sürükleyeceğini mi iddia ediyorsunuz?
Yapmayın! Buna kimseyi inandıramazsınız.
Anneleri rahat bırakın! Onların kayıplarını bulun. Bulun ki, bir demet çiçek koyacak, bir damla su dökecek mezarları olsun!
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022