Cemil KOÇAK
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Recep Peker’in anlaşmazlıkları Peker’in istifasıyla sonuçlandı. Peker, İnönü’nün gayret ve ısrarıyla iktidarla muhalefet arasında uzlaşmaya varma çabasına katılmadığı gibi, bu türden bir politikanın kabul edilebilir bir yanı olmadığı kanısındaydı da.

Yeniden 1947 yılına geri dönüyorum. Recep Peker, siyasi kariyerinin en yüksek noktasında iken, başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalmıştı. Buna neden olan gelişme, 12 Temmuz 1947 beyannamesiydi. Peker, İnönü’nün gayret ve ısrarıyla iktidarla muhalefet arasında uzlaşmaya varma çabasına katılmadığı gibi, bu türden bir politikanın kabul edilebilir bir yanı olmadığı kanısındaydı da. Bu görüşlerini İnönü ile paylaşmıştı; fakat Cumhurbaşkanının politikasını engellemeye gücü yetmemişti. Beyannamenin yayınlanmasından sonra da parti içinde başlayan sürtüşme, önce Peker’in başbakanlıktan ayrılmasıyla sonuçlanmış; ardından da CHP Yedinci Büyük Kurultayı’nda partinin politikası yeniden saptanmıştı.

Peker’in rahatsızlığı biliniyordu
Cumhuriyet gazetesi, kurultaydan hemen sonra, Recep Peker’in CHP’den ayrılarak bir “Kemalist Parti” kuracağını haber veriyordu. Ancak bu iddia, hemen ertesi gün, bizzat Peker tarafından tekzib edilecektir. Peker, parti kurmayacağını açıklıyordu. Peker, Vatan gazetesine yaptığı bir açıklamada da, yeni bir parti kurmayacağını vurguluyordu. Ama kendisine yönelik suçlamalara yanıt verecekti. Dahası, yılın son günü, Peker’in CHP’den ayrıldığı yönündeki bir haber de tekzib edilecektir. İsmet İnönü’nün desteğine sahip olduğu kulaktan kulağa fısıldanan Nihat Erim’in Peker’in parti içindeki muhalifi olduğunu bilmeyen kalmamıştı. Yine de sert bir mücadeleydi bu; o kadar ki, Erim, Ulus’tan çekildiğini de bizzat gazetede ilân etmişti.
Nadir Nadi, CHP’de 1947 yılının ikinci yarısında meydana gelen gelişmeleri ve bu arada Peker’in siyasî konumunu şöyle değerlendiriyor ve yorumluyordu: “Edindiğimiz açık intıba, muhalefetin önüne bir yem atıldığı [ve] harcanan bir adam sayesinde vakit kazanmaya gayret edildiği[dir]. (...) Hakikat şudur ki, memleketimizin nazik bir anında işbaşına geldiği zaman, [Cumhuriyet] Halk Partisi yüksek çevreleri, Recep Peker’in ne kıratta bir şahsiyet olduğunu, nasıl bir iç politika güdeceğini iyi biliyorlardı. Bütün ümitler bu politikaya bağlanmıştı. Aradan geçen bir yıl beklenen neticeleri vermeyince, o politikadan dönülmek, daha yumuşak, daha kıvrak bir yola sapılmak istendi. 12 Temmuz Beyannamesi, bu zaruretin ifadesidir. [Recep] Peker’in bütün suçu ise, inandığı fikirler uğruna, mevkiini fedaya razı olmaktır. Vaziyetin hulâsası da, galiba bundan ibarettir.”
Nihat Erim de kartlarını açıyor
Asım Us, Hatıra Notları’nda bu konuda şunları yazıyor: “Ulus gazetesinde Nihat Erim, ‘Recep Peker Meselesi’ başlığı altında bir makale serisi neşrine başlamıştır. 4 [ve] 5 Aralık tarihli makalelerde, Recep Peker’i, partiden itimat almak için, Cumhurbaşkanı ile aralarında 12 Temmuz Beyannamesi’ne aykırı vaziyeti ve bu beyanname vesilesi ile çıkan anlaşmazlığı gizlemekle ve beş bakanın değiştirilmesini, Meclis içtima halinde iken kararlaştırdığı halde, tatbiki Meclis dağıldıktan sonraya bırakmak teşebbüsünde bulunmak sureti ile hükümranlık hakkına saygısızlık göstermekle itham ediyor.”
Nihat Erim de, 4 Aralık’ta Ulus gazetesindeki başyazarlık görevinden ayrılmıştı. Bizzat Erim de, günlüğünde bu haberin arka planını anlatmaktadır. Şimdi de bu sırada Ulus gazetesindeki polemiğe bir göz atalım; tam sırasıdır çünkü… Kurultaydan hemen sonra Falih Rıfkı Atay, “eğer Kemalizm adıyla sarıldığımız ideolojiye sımsıkı bağlı kalmak ifrat ve irtica ise, kimsenin ölçüsünü bulamayacağı kadar müfritim ve mürteciyim” diyordu. Bu, açık bir başkaldırı sayılabilirdi.
Ama yanıt da gecikmeyecektir: Nihat Erim, hemen ertesi gün, meseleyi siyasî planda ele almayı tercih ettiğini açıkça gösterdi. Erim, Peker’in “gadre uğramış bir mazlum edasıyla” davranmasından şikâyetçiydi. Erim, Peker’in 12 Temmuz Beyannamesi’ni çok güç kabûl ettiğini açıklıyordu. Ardından da Ağustos ayı başında bu politikayı uygulamayacağını İnönü’ye açıkça söylemişti. Beyannamede yer alan görüşlerle de mutabık olup olmadığı belirsizdi. İnönü ile arasında şiddetli bir anlaşmazlık doğmuştu. Üstelik Peker, başbakanlıkla parti genel başkan vekilliğinin de aynı kişide, yani kısaca kendisinde birleştirilmesini istemişti. Bu talebi de reddedilmişti. Erim’e göre, Peker gerçekleri açıklamalıydı; zamanı gelmişti. Fakat o bunu yapmamıştı.
Peker’in istifası “bayram” havası doğurmuş…
Erim, bu yazıyla da yetinmeyecektir; hemen ertesi günkü yazısında, bu kez Peker’i totaliter görüşlere sahip olmakla itham edecektir. Peker, çoğunluğun azınlığa tahakkümünden yanaydı. “Akıbeti kendi dolaşık politikasının eseri”ydi. Erim, hemen ertesi gün de şöyle devam ediyordu: Peker’in istifası “bayram” havası doğurmuştu. “Kendisine karşı umumî antipatinin ne ölçüde haklı olduğunu münakaşa etmeyelim” şeklinde yazan Erim, şunları yazmıştı: “Peker’in istifasının asıl sebebi, -ki bunu hala kendisi fark edememiş görünüyor- Türk halk efkârının şiddetli ve dayanılmaz baskısıdır.” Erim’e göre, kamuoyu baskısı önemliydi ve demokrasilerde hükûmet, bu baskıya rağmen ayakta kalamazdı. Diğer yandan, Erim, Peker’in partinin meclis grubunda teminat verdiğini, fakat bunun içten olmadığını yazıyordu.
Peker, Erim’e göre, sahte bir görünüme bürünmüştü. O 12 Temmuz Beyannamesi’nin taahhütlerine katılmamaya kararlıydı. Samimi davranmamıştı. 12 Temmuz Beyannamesi’nin ortaya çıkardığı zihniyetten de uzaktaydı. Nitekim kurultay sırasında Peker, İnönü ile ters düştüğünü itiraf etmek zorunda kalmıştı. Üstelik Peker yanlıları da, partinin genel başkan vekili olması için ona yirmi beş oy vermişlerdi. Erim, Peker’e şiddetle saldırmaya devam ediyordu: “Peker’in muhalefete hiçbir hak tanımak istemeyen zihniyet ve politikası” demokrasiyi çıkmaza sokmuştu. Sonuçta, Peker’in istifası ile “totaliter zihniyet mahkûm” edilmişti.

Peker “totaliter”di
Erim, durmak bilmiyordu. Bir sonraki gün kaleme aldığı yazısında da aynı konuya değinmişti. Erim, Peker’in iktidarla muhalefet arasında hakem olmaya çalışan Cumhurbaşkanına da karşı çıktığını anlatıyordu. Bu durumda da “Peker’e yalnız belki totaliter idare taraftarları, diktatörlük hayranları dayanak olabilirler”di. Peker’in görüşleri, “tek şahıs veya zümre istibdadına” yol açardı. İnönü, bu meselede haklıydı.
Erim’in bu yazı dizisi, aslında CHP içindeki görüş ayrılığını sadece ortaya koymakla kalmıyordu; fakat partinin resmî yayın organında eski başbakanın arkasından şiddetli ve geri alınamaz bir itham dalgasını da beraberinde getiriyordu. Ayrılık derin ve kesindi.
Polemik son gaz sürüyordu
Peker, son kez Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde yayınlanan bir açıklamasında, son gelişmeleri şöyle değerlendiriyordu: O 12 Temmuz Beyannamesi’nin hükûmetin sorumluluğunda yayınlandığını ve Cumhurbaşkanı’nın beyannamenin yayınında sorumsuz olduğunu ileri sürüyordu. Ayrıca, kendisi Nihat Erim’in 12 Temmuz günü Ulus gazetesinde yayınlanan yazısına ve görüşlerine de katılmamıştı. Peker’e göre, 26 Ağustos tarihindeki CHP Meclis Grubu toplantısına dek İnönü ile uyum içindeydi. Diğer yandan, Nihat Erim’in Ulus gazetesinde yayınlanan ve anayasa değişikliği önerilerini içeren yazıları da, görüş ayrılıklarını artıran etken olmuştu. Peker, daha 4 Ağustos’ta istifa etmek istemişti ve İnönü ile çatışınca da görevinden ayrılmıştı. Peker, önerisinin 8 Eylül’de Parti Divanı toplantısında reddedilmediğini de ileri sürüyordu. Peker’in görüşüne göre, hükûmet, Cumhurbaşkanı’nın üzerinde bir makamdı ve Cumhurbaşkanı’nın partiler arasında hakem olmaya kalkması da, anayasaya açıkça aykırıydı. Peker, bununla birlikte, 8 Eylül’de istifaya karar verdiğini de belirtiyordu. Peker, hâlâ CHP içinde bulunduğunu yineliyor ve Erim’i de oportünist bir politikacı olarak suçluyordu.
Elbette bütün bu suçlamalar tek yanlı değildi; son olarak Nihat Erim’in günlüğüne yeniden göz atmanın vaktidir: 20 Aralık 1947: “R[ecep] Peker’e cevabımı hazırladım. Gittim, İnönü’ye okudum. Bir iki sert kelimeyi çıkarmamı söyledi.” 21 Aralık 1947: “İnönü ile Peker meselesini konuştuk. ‘Peker acaba tekrar cevap verir mi?’ dedi. Bu sırada bu münakaşanın uzamasını istemiyor. ‘Mümtaz Ökmen’i çağırıp konuşayım’ dedi. Çağırdı. Ben ayrıldım.” İnönü, açıkça Erim’in tarafındaydı. Fakat parti içindeki çatışmanın sertleşmesini de engellemeye çalıştığı açıktı. Yine de Erim Ulus gazetesinin başyazarlığından 1948 yılı başında ayrılmak zorunda kalacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları


































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016