Cemil KOÇAK
1924 anayasası tek partili bir meclis tarafından hazırlandı; fakat sanıldığının aksine önemli tartışmalara neden oldu; pek çok madde önerisi reddedildi ya da değiştirildi.
1924 anayasası sadece CHP’lilerden oluşan ikinci meclis tarafından gündeme alındı; hayret edilecek nokta, bu sırada tek parti yönetimi henüz kurulmadığı ve kurulacağına ilişkin bir işaret de bulunmadığı halde, CHP içinde meclise yansıyan tartışmaların serbestliği ve çeşitliliğidir. Yeni anayasanın tartışılmaya başlandığı şu günlerde ilkinin yarattığı bazı görüş ayrılıklarını hatırlamanın zamanıdır.
Günümüzde dillendirilen olağan meclislerin anayasa yapamayacaklarına ilişkin görüş de, ikinci meclisin toplanmasından sonra yapılan bu yeni anayasanın yapım süreciyle çelişmektedir. İkinci meclis, cumhuriyetten önce seçilmiş, cumhuriyeti ilân etmiş ve ardından da yeni bir anayasa yapımına karar vermişti. Bunu yapan bizzat CHP idi. Günümüzde anayasaların ancak kurucu meclisler eliyle yapılabileceğine ilişkin görüşlerin kaynadığı ise, 27 Mayıs sonrasındaki siyasal pratiktir. Zaten eğer öyle olsaydı, 1982 anayasasının da meşruluk temeli tartışmalı olurdu; ne de olsa kurucu meclis tarafından değil, danışma meclisi ile MGK tarafından kaleme alınmıştı! Ayrıca, anayasanın maddelerini değiştiren bir olağan meclisin, daha çok maddeyi niçin değiştiremeyeceği sorusuna verilecek yanıt merakla beklenmeyi hak etmektedir. Acaba olağan meclislerin anayasanın belirli sayıdaki maddelerini değiştirmeye yetkili, fakat daha fazla sayıdaki maddelerini ise değiştirmeye yetkisiz olduklarına ilişkin bir anayasa maddesi mi vardır? O halde soru basittir: olağan meclisler anayasanın kaç maddesini değiştirmeye yetkilidir? Araya belirli süreler konulmak kaydıyla parça parça değiştirmek uygun mudur? Bir kurucu meclis oluşturmaya kalkışmak anayasaya açıkça aykırı olduğuna göre, bu görüşün tek amacının yeni bir anayasa yapımına set çekmek olduğu gayet açıktır.
Güçler birliği ilkesi
1924 anayasası, birinci meclis geleneğini sürdürerek güçler birliği ilkesine göre düzenlenmişti. Zaten Atatürk de birinci mecliste olsun, daha sonra olsun, yaptığı bütün konuşmalarda, güçler birliğinden yana tavır almış; güçler ayrılığını savunan düşünürleri ve görüşleri sert bir şekilde eleştirmişti. Atatürk, 1921 yılının başlarında mecliste yaptığı bir konuşmada, güçler ayrılığı ilkesinden söz eden üyelere karşı çıkıyor ve güçler birliğini savunuyordu. Hayatı boyunca da bu düşüncesine sadık kaldı. Bu bakımdan Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP’nin hali hazırda nasıl olup da güçler ayrılığı tezini öne sürdüğünü anlamak kolay değildir; aslında bu önerinin de yeni olmadığına ve CHP’nin anayasal ilke olarak güçler birliğinden güçler ayrılığı formülüne çok daha eski tarihlerde, daha DP iktidarının sonlarında geçtiğini hatırlamak gerekir. CHP’nin elli yıldan uzun bir zaman önce de tıpkı bugün gibi geçmişine sahip çıkmamayı tercih ettiğini görüyoruz; bunu hiçbir zaman yüksek sesle dile getirmek istemese de. Çünkü, o zaman olsun, bugün olsun parti yönetimi hem Atatürk’ün ilkelerinden vazgeçtiği yolunda bir görüntü vermekten kaçınmaya çalışıyor, fakat diğer yandan da günlük politikanın gerçekleri karşısında daha fazla direnemiyordu.
Bu ilke gereğince egemenliğin sahibi olan millet, vekâlet verdiği temsilcileri aracılığıyla egemenliğini hiçbir güçle paylaşmadan kullanabiliyordu; yani meclisin yapamayacağı hiçbir şey yoktu; bağlı olduğu tek şey anayasanın kendisiydi. Anayasa komisyonu üyesi Celâl Nuri Bey, güçler birliği ilkesine son derece özen gösterildiğini, çünkü meclisi ve cumhuriyeti yaratanın bu ilke olduğunu açıklıyordu. Meclis doğrudan milletti ve “istediği gibi” yürütmeyi tanzim ederdi. Komisyon, anayasanın bir kurucu meclis tarafından yapılması gerektiği yönündeki görüşlere katılmadığını belirtiyordu. İzmir milletvekili Şükrü Bey, güçler ayrılığından yana olan düşünürleri eleştiriyor ve bunun yanlış bir fikir olduğunu açıklıyordu. Hatta Tunalı Hilmi, Türkiye devletinin bir halk devleti olduğunun anayasaya geçmesini istiyordu. Ne var ki bu öneri taraftar bulmayacak ve reddedilecektir. Yine Tunalı Hilmi’nin Türkiye devletinin halk cumhuriyeti olduğu yönündeki önergesi de aynı âkıbete uğrayacaktır.
Atatürk’e bile verilmeyen yetkiler
Anayasa önerisinde Cumhurbaşkanına hükûmetin görüşünü alarak gerekçesini meclise ve millete bildirmek şartıyla meclisi erken seçime götürme yetkisi tanınıyordu. Bu açıkça meclisi fesh yetkisiydi. Ancak daha işin başında madde geniş tartışmalar yaratmıştı; o kadar ki, anayasa komisyonu başkanı Yunus Nadi, daha tartışmalar başlamadan söz almak isteyen üyelerin sayısının fazlalığını görünce komisyonun maddeyi geri almak istediğini açıklamıştı. Bu öneri bile tek başına usul tartışmaları yaratmıştı. Saruhan milletvekili Reşat Bey, bizzat Atatürk’e verilmek istenen yetkiye karşı çıkıyor ve “Gazi paşa hazretleri kat’iyyen emin olsunlar ki, millet yine kendi tabir ve tavsiyeleri veçhile hâkimiyetlerinden bir zerresini ismi ve makamı her ne olursa olsun ve kim olursa olsun hiçbir makama, hiçbir ferde tevdi ve teslim etmeyecektir.” diyor ve bu konuşma mecliste “yaşa” sesleri ve alkışlarla karşılanıyordu! Reşat Beye göre, “ferdi saltanat, ferdi hâkimiyet” görüşünde bulunanlar millet gözünde töhmet altına gireceklerdi. Bizzat Atatürk bir zamanlar hâkimiyeti millîyeden ödün verilemeyeceğini açıklarken, Reşat Bey, şimdi artık bu görüşten vaz mı geçildiğini soruyordu. Bizzat Başbakan İsmet İnönü ile kişisel polemiğinden sonra da, alkışlar arasında devamla, “Allah Reisicumhur olsa, kat’î arz ediyorum, kestiriyorum, (“hâşâ” sesleri) Hâşâ, melaikei kiram heyeti vekile olsa fesih selâhiyetini verecek yoktur.” diyordu.
Bir üye de, bu yetkiden dolayı meclisin özgürce çalışıp karar alamayacağından endişe ettiğini söylemişti. Her an dağıtılmak endişesiyle meclis kendisini serbest hissedemez ve karar alamazdı. Hiç kuşkusuz fesih yetkisi eski günlerin kötü tecrübelerini de çağrıştırıyordu. Sultanlara tanınan yetki çok kez suistimal edilmiş ve demokratik gelişmelerin önüne set çekmişti. Bu tecrübeler hafızalarda yer etmiş iken, yeniden aynı yetkinin gündeme gelmesi, pek çok meclis üyesi için kabul edilemezdi. Karasi milletvekili Süreyya Bey, hâkimiyeti millîye ile cumhuriyet arasında kurulan ve cumhuriyeti, hâkimiyeti millîyenin en yüksek şekli gören anlayışa karşı uyarıda bulunma ihtiyacını hissetmiş olmalıydı ki, pek çok cumhuriyetin hâkimiyeti millîye ilkesinden uzak idareler olduğunu vurgulamaktaydı. Bunlar ancak lâfın gelişi böyleydi; gerçekte ise meclisin fesh yetkisi, aslında güçler birliği ilkesine de aykırıydı. Güçler birliği ilkesi uyarınca hâkimiyeti millîye esasına uygun şeklin bu olmadığını, aksi davranışın olsa olsa irtica olacağını açıklıyordu. Yeniden “taht ve saltanat kurulması” mümkün değildi artık. Milletin yegane egemenlik kurumu olan meclisi dağıtacak yetkinin bir şahsa verilmesi kabul edilemezdi. Eski acı tecrübeler de zaten verilmemesi gerektiğini söylüyordu.
Bütün bu sert eleştiri ve tartışmalardan sonra Recep Peker, vatanın yüksek çıkarları gerektirdiğinde bu yetkinin Cumhurbaşkanında olmasında ısrar ediyordu; onun yeni önerisine göre, fesih kararının yürürlüğe girmesi için kararın meclisin üçte iki çoğunluğunca reddedilmemesi yeterli görülmeliydi. Ne var ki önerge kabul edilmeyecektir. Fesih yetkisi mecliste 130 üyenin katıldığı oturumda 126 üyenin oyuyla reddedilecektir.
Cumhurbaşkanının bugün olduğu gibi yedi yılda bir seçilmesi önerisi de çok tartışıldı. Süre uzun bulunmuştu. Ayrıca meclis tarafından seçilen Cmhurbaşkanı bir sonraki meclise üye olarak seçilemezse ne olacaktı? Yunus Nadi, istikrar amacıyla sürenin uzun tutulduğunu belirtiyordu. Ebubekir Hâzım Tepeyran, “Yalnız Gazi Paşa Hazretlerinin bütün dünyaca ve bizce müsellem fıtrati nadiranelerini göz önüne alarak, tabiî ona göre kanunu esasi yapılmaz. Binaenaleyh ona kemali hürmetimiz, kemali emniyetimiz olmakla beraber biz de düşünürüz. Çünkü maalesef kendilerine hayatı ebediye vermek bizim elimizde değildir.” diyordu. Anayasa komisyonu üyesi Celâl Nuri Bey, sürenin Atatürk’ün şahsı için öngörülmemiş olduğunu vurgulamak istemişti.
Süreye ilişkin uzun görüşmelerden sonra; yedi yıllık süre mecliste dörde düşürülmüştü. Bu suretle güçler birliği ilkesine de uygun bir şekil bulunmuş oluyordu. Cumhurbaşkanının meclisçe seçileceği ilkesi kabul görmüştü; süresi de belirlenmişti; buna karşılık ilk formülde olmayan bir şekil de gündeme gelmişti. Cumhurbaşkanının muhakkak meclis içinden seçilmesi ilkesi. Böylece Cumhurbaşkanı partisiyle ilişkisini devam ettirebilecek, fakat meclis görüşmelerine katılamayacağı gibi, oy da kullanamayacaktı. Yunus Nadi, Cumhurbaşkanına getirilen bu kısıtlamalara karşı çıkmıştı. Bazı üyeler ise meclis dışından da Cumhurbaşkanı seçilebilmesinin yararına değiniyorlardı. Ne var ki, bu öneri yerinde görülmeyecek ve Cumhurbaşkanının dört yılda bir meclisçe ve meclis üyeleri arasından seçilmesi uygun görülecektir. Oysa Hakkı Tarık Us, Cmhurbaşkanının meclisteki görüşmelere katılmasından ve oy da kullanmasından yanaydı. Diğer yandan, gerekirse Cumhurbaşkanının hükûmete başkanlık edebileceği kabul edilecektir. Ancak gerektikçe meclise de başkanlık edebileceğine yönelik öneri kabul görmemişti.
Cumhurbaşkanının meclisten geçen yasa tasarılarını veto edebileceğine hüküm de epey tartışma yaratmıştı; güçler birliği ilkesinin bu suretle göz ardı edildiğini belirten üyeler, meclisin ikinci kez üçte iki çoğunluk bulmasını öngören bu yöntemin doğru olmadığı kanısındaydılar. Feridun Fikri Bey, meclisin yasama yetkisini kısıtlayan bu veto yetkisine karşı çıkıyordu. Nitekim eleştiriler ciddiye alınacak ve Cumhurbaşkanının bugün olduğu gibi yasa tasarılarını ikinci kez görüşmek üzere meclise yeniden iade etmesi uygun görülecek; yalnız meclisin belirli bir çoğunluk aranmaksızın tasarıyı yeniden onaylaması halinde Cumhurbaşkanının tasarıyı onaylamak zorunda kalacağına hükmedilecektir.
Başkumandanlık yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesini öngören madde de hayli tartışma yaratmıştı: Bu maddenin Atatürk’ün özel durumu göz önüne alınarak hazırlandığını belirten bazı üyeler, gelecekte yani Atatürk’ten sonra onun yerine gelebilecek sivil Cumhurbaşkanları da olabileceğini belirterek, başkumandanlık yetkisinin sivile bırakılamayacağını ileri süreceklerdir. Sonunda Recep Peker’in önerisi olan, başkumandanlığın meclisin manevî şahsiyetinde bulunduğu, ancak Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunduğu yolundaki hüküm kabul görecektir.
KADINLAR DA TÜRK MÜDÜR?
Milletvekili seçilme hakkını içeren ilgili madde görüşülürken, birdenbire gözden kaçan küçük bir ayrıntı gündeme geldi; madde, otuz yaşını dolduran her Türkün milletvekili seçilebileceğinden söz ediyordu. Bir milletvekili kadınların da böylece milletvekili seçilebileceğinden söz edince, çünkü kadınlar da Türktüler, tartışma açıldı. Feridun Fikri Bey, zaten amacın da bu olduğunu, kadınların da oy kullanacaklarını söyleyince, bazı üyeler, bu görüşü desteklemekle kalmadılar, ayrıca anayasanın ilgili maddesi gereğince ortaya çıkacağını umdukları seçim yasasında bu durumun gerçekleşeceğini de belirttiler. Hatta komisyon görüşmeleri sırasında da bu konuya değinilmişti; ancak konunun seçim yasasıyla ilgili olduğu söylenmiş ve bu konuda çoğunluk oyu oluşmuş olduğundan, anayasa maddesi bu şekilde kaleme alınmıştı. Fakat başka üyeler aynı görüşte değillerdi ve Recep Peker söz alma gereğini duymuştu. Peker’e göre, bazı ifadelerden kadınların Türk tanımı içinde yer almayacakları gibi bir yoruma gidilebileceğinden endişe ediyordu. Böyle bir görüş ya da değerlendirme tutanakta yer alırsa sakıncalı olurdu. Bir öneri de maddenin kadın-erkek her Türk şeklinde kabulü yolundaydı. Anayasa komisyonu başkanı Celâl Nuri Bey ise, kadınların gelecekte oy kullanmasından ve milletvekili dahi seçilmelerinden yana olduğunu açıklıyor, ancak bunun sırasının henüz gelmediği gibi bir düşünce ile olsa gerek, maddenin “her erkek Türk” olarak değiştirilmesini istiyordu. Nitekim kadın-erkek her Türk şeklindeki değişiklik önerisi reddedilecek ve Peker de, “kadına hak vermediniz; bari alkışlamayın yahu” diyerek, önerinin reddini protesto edecektir. Madde “her erkek Türk” olarak değiştirilmişti!
Sıra yemin metnine gelince
Milletvekillerinin yemin metninde Cumhuriyet esaslarına sadakat de bulunuyordu; fakat bu yeterli bulunmamış olacak ki, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine karşı bir amaç izlenmeyeceğine ilişkin bir cümlenin de yemine eklenmesi önerisi kabul edilecektir.
Türkiye kelimeleri Türk olarak değiştirilsin mi?
MERSİN milletvekili Niyazi Bey, yasada yer alan bütün Türkiye kelimelerinin Türk olarak değiştirilmesini istemişti. Niyazi Bey, sadece bunu önermekle kalmamış; Türkiye sözcüğüne de karşı çıkmıştı. Türkeli demek daha uygun olurdu. Türkiye kelimesi İtalyancadan geliyordu ve Arapçaydı. Ancak önerisi reddedilecektir.
Bakan yardımcıları istemiyoruz!
ANAYASA önerisinde bakan yardımcılıkları kurulması isteniyordu; hatırlanacağı gibi, 12 Eylül’deki son anayasa değişikliği ile bugün de bu ilkeye geri dönülmüştür. Fakat bakan yardımcılığı kulağa pek yeni gelen bir öneriydi; o zamana kadar hiç uygulanmış da değildi. Bu bakımdan itirazlar yoğun olacaktır: Hele milletvekillerinin de bakan yardımcılığı yapabileceğini öngören anayasa önerisi iyice yabancı gelmişti. Bakan yardımcılığının tamamen kaldırılması da istenmişti. Karşı görüş, bu uygulamanın “adam yetiştirme” noktai nazarından yararlı olacağı yönündeydi. Anlaşılan bakan yardımcılığı bir nevi çıraklık olarak görülmüştü ya da anlaşılmıştı. Gerçi anayasa önerisinde bakan yardımcılığı değil, muavinlikten söz edilmişti, fakat bunun pratikte ne anlama geleceği belirsiz gibiydi. Kimisi de öneriyi tamamen farklı anlamıştı; bazılarına göre, muavinden kasıt müsteşardı, hatta siyasî müsteşardı. Bir nevi bakanlık işlerinde bakana siyasî bakımdan da yardımcı olacak kişi. Nitekim Celâl Nuri Bey de bu yorumu anayasa komisyonunun da benimsediğini belirtecektir. Bakan yardımcılığı ya da siyasî müsteşarlık önerisi reddedilecektir. Fakat aradan on yıldan fazla zaman geçtikten sonra 1937 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle siyasî müsteşarlıklar yeniden gündeme gelecek ve bu kez üzerinde hiçbir tartışma açılmaksızın kabul de edilecektir. Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra ise İnönü’nün Başbakanlıktan ayrılmasından sonra bu madde yeniden değiştirilecek ve siyasî müsteşarlık kurumuna son verilecektir. Uygulama sadece birkaç ay sürebilmişti!
Meclis süresini uzatabilir mi?
GENELLİKLE hatırlanmaz, fakat 1921 anayasasına göre meclis sadece iki yıl için seçilmişti; bu nedenle 1923 seçimi sonucunda oluşan meclisin ömrü iki yılla sınırlıydı; oysa şimdi anayasa yeniden yapılıyor ve meclisin süresi dört yıla çıkarılıyordu; peki o zaman bu meclis iki yıllık mı olacaktı, yoksa yeni anayasaya göre dört yıl mı hüküm sürecekti sorusu da tartışmalara neden olacaktır. Bazı üyeler, dört yılın etik olarak da, siyasî olarak da doğru olamayacağı kanısındaydılar, onlara göre dört yıllık meclis ancak anayasanın kabulünden sonra gelecek olan yeni meclis olabilirdi, kendileri sadece iki yıl için seçilmişlerdi. Aksi hâkimiyeti millîyeye tecavüz olurdu. Meclis kendi kendine süresini uzatamazdı. Celâl Nuri Bey ise, ortada bir tavır takınıyor ve meclisin isterse iki sene sonra erken seçim kararı alabileceğini belirtiyordu; karar meclisindi. Nitekim yapılan oylamada meclisin süresinin dört yıl olarak kabul edilmesi üzerine meclisin de bu süreyi tam olarak kullanmasından yana bir tavır ortaya çıkınca; meclisin yegane bağımsız milletvekili olan Gümüşhane milletvekili Zeki Bey, “ne oldu hâkimiyeti millîye yahu” diye soracaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016