Cengiz AKTAR
Önümüzdeki Perşembe 20 Haziran Dünya Mülteci Günü. Mültecilik meselesi memleket gündeminden düşmez hâle geldi. Suriyelileri hedef alan, “demokrasi cephesi”nin sayın mensubu İYİ Parti’nin başlattığı ve CHP’li bazı belediyelerin sürdürdüğü “Türkiye’de plajlarda keyif çatma” polemiği aldı başını gidiyor.
Canlarını kurtarmak için gelmiş olan Suriyelilere çıkışanların buradan gitmeye çalışan Türkiyelilere de ayar verdiklerini işitiyoruz. Suriyeliler gelmesin, Türkiyeliler gitmesin!
Yakından bakılırsa görülecektir ki bu topraklar asırlardır göçmen alır ve göçmen verir. Üstelik sadece memleket dışından ve memleket dışına değil.
Yörelerin yerlileri göç sonucunda kelaynak durumundadır Türkiye’de. Onyıllardır süren tarımın tasfiyesiyle Türkiye külliyen bir göçmen topluluğudur artık. Köksüz, hafızasız, mihenksiz, tarihsiz, imgesiz bir topluluk…
O ölçüde de hoyrat, saygısız, umursamaz… Gelmek zorunda kaldığı yeri sadece işlevsel olarak yaşayan, kullanan, istismar eden…
Bugünlerde Suriyeliler üzerinden ayyuka çıkmış olan tartışma, bir yere sonradan gelen her insan için geçerlidir ne yazık ki. Mültecilere destek olan kuruluşların görevleri arasında yeni iskân alanlarının muhafazası birincil öneme sahiptir. Ve hiç kolay değildir.
Suriyelilere verilen tepki, gösterilen husumetin gerekçelerinin istisnasız tümü Türkiye içinden başka yerlere göçmek zorunda kalmış olanlar için de geçerlidir. Eski göçmenler yeni göçmenlere ayar vermektedir, o kadar. Yoksa Türkiye’deki medeniyet ve doğa tahribatının baş sorumlusu Suriyelilerden çok önce memleketin farklı yerlerinden göçmek zorunda kalmış ahali değildir de kimdir?
Göçmenler, mülteciler kimlikleri, aidiyetleri ne olursa olsun kara yazılı insanlardır. Mültecilik ve göçmenlik hâli bir ülkenin genel insan hakları siciliyle ve vatandaşına sunabildiği hayat standardı ile birebir alâkalıdır. Zira hareket edebilen hiçbir canlı laf olsun diye, keyfinden göçmez.
İnsanı doğduğu yeri terk etmeye zorlayan siyasî, iktisadî veya içtimaî bir sorun illâki vardır. Mülteci ve göçmen bu sorunlar karşısında kendi devletinin güvencesini hukukî anlamda kaybetmiş insandır. Can ve mal güvenliği tehlikededir. Ama canını kurtarmak için sığındığı yerde kimse ona yaklaşmaktan hoşlanmaz, devleti değil o yanlış bir şey yaptığı için o hallere düştüğü düşünülür. Cüzzamlı gibidir.
Mültecilik hâli genel olarak hukuksal boşluğa karşılık gelir. Mülteci her çeşit istismara açıktır. Parasal, bedensel istismar mültecilerin canlarını kurtarmak üzere erişmeyi başardığı her yerde mevcuttur. İrili ufaklı pek çok kişinin nemalandığı kirli mülteci ticaretinin yıllık cirosu yüz milyar dolarlar mertebesindedir. Sorun, transit geçilen ve iltica edilen ülkelerin, başta istismarı engelleyecek şekilde etkin bir iltica ve göç politikasına sahip olmamasındadır.
Diğer taraftan mülteci ve göçmen durumuna düşmüş insanların kırılganlığı onları, mecburen bulundukları toplumlarda kolay nefret unsurlarına dönüştürür. Bugün Türkiye’de hüküm süren totaliter rejimden bunalmış ama rejime karşı hiçbir şey yapamayan muhalif kitlenin bir kısmı negatif enerjisini Suriyeliye yönlendirip rahatlıyor bir bakıma.
Uyruğu olduğu devletin korumasını kaybetmiş olma hâli ve mültecilerle göçmenlerin içinde bulundukları hukuksal boşluğa bir de Türkiye’nin son dönemi üzerinden bakalım.
2013’te başlayan ve 15 Temmuz 2016 oto-darbesi sonrasında ayyuka çıkan görülmemiş boyutlardaki hukukdışılık, aileleri de katınca milyonlar mertebesinde vatandaşın devletin sunduğu can ve mal güvenliğini kaybettiği anlamına geliyor.
Bu minvalde, memuriyetten, akademiden, yargıdan, ordudan kovulan ve genel hak mahrumiyeti nedeniyle sivil ölüme mahkûm edilen KHK’liler, kabul gören mülteci tanımına, dışarıda olduğu kadar içeride de uygundurlar. Diğer bir deyişle, bu vatandaşlar kendi ülkelerinde mültecidirler.
Ağırlıklı olarak Kürd illerini kapsayan Internally Displaced Persons (IDP) Yurtiçinde Yerlerinden Olmuş İnsanlar kategorisinden nispeten farklı olarak bu yeni mültecilerin hiçbir hakkı devlet tarafından gözetilmez. Onlara uygulanan işkence, sivil ölüm ve fizikî ölüm hakkı dışında…
Adalet beklentisi her gün hüsranla sonuçlanan bu kitle yurtdışına çıkmayacak da ne yapacak? Gitmeyi düşünenlere ayar vermeye heveskâr medyatik güruhun “hiçbir yere gitmiyoruz, burası bizim vatanımız” yollu hakaretlerine rağmen içerde mülteci durumuna düşmüş vatandaşların başka bir devletin veya Mülteci Sözleşmesi uyarınca uluslararası hukukun korumasına ihtiyacı olduğu aşikâr. Ne demiştik, kimse keyfinden göç etmez.
Buradan gelelim, bir vakitler onlar da vatanlarında kalmak istemiş olan Gayrimüslimlere. Osmanlı bakiyesi Gayrimüslim vatandaşlarımız tehcirlere, katliamlara rağmen hep bir yolunu bulup kalmak istediler. Katliamların akabinde gitmeye mecbur kalanların bir kısmı ise, olan biteni unutmayı tercih edip geri gelmek istediler. Olmadı, çok istemelerine rağmen hiçbir zaman geri gelmeleri, topraklarına yeniden kavuşmaları kabul görmedi. Onlara kimse ne gitmeyin ne de dönün dedi.
Bugün gitmekten başka çareleri kalmamış olanlara bol keseden edilen hakaretin bu topraklarda utanç verici bir tarihçesi vardır. Dünya Mülteci Günü münasebetiyle hatırlatmış olalım.
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020