Fehmi KORU
Elektrik faturaları hanelere ve iş yerlerine ateş gibi düştü; bunda şaşılacak bir yön yok.
Yeni yıla girdiğimiz gece ilan edilen zamlar arasında elektrik ücretleri de bulunuyordu. Dağıtım şirketleri ilk faturaların şok etkisini azaltmak için bir çok yerde zamlı ücretlemeyi erken başlattı. Şimdilerde gerçek zamlı faturalar geliyor ve alanlar üzerinde şaşkınlığa yol açıyor.
Mağaza ve dükkan sahipleri yüklü faturaları vitrinlerine asmaya, dar gelirliler sokaklara taşarak rahatsızlıklarını duyurmaya başladı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün akşam yayınladığı videoyla kendisine gelen faturaları ödemeyeceğini açıkladı.
Tepkiler ciddi.
Doğalgazın zamlı faturaları da evlere ve işyerlerine gelmeye başlayınca tepkiler daha da büyüyecektir.
Tepkileri azaltmak için, kullanılan elektriğin düşük tarifeye tabi kısmının 150 Kw’tan 210 Kw’a çıkartılması da işe yaramadı; hemen her cihaz elektrikle çalışıyor ve en mütevazı evlerde bile ayda 210 kw’tan fazla elektrik tüketiliyor.
Zam kararını yeni yıla girerken açıklayanlar tepkileri önce anlamakta zorlandı, sonra da ne yapacağını bilmez bir görüntü verdi. İşin şaşılacak yönü bu.
Siyaset halkla iç içe olmayı gerektirir. Zamlar sonrası sergiledikleri şaşkınlık iktidar cephesinin halkın hassasiyetleri konusundaki zaafını ortaya koydu. Zammın tepkilere yol açacağını öngörememiş olmaları bunu gösteriyor.
Çare?
İktidar cephesinden yapılan ve AK Parti’nin itibar ettiği medyaya da yansıyan açıklamalara göre, çare olarak birkaç değişik senaryo üzerinde çalışılıyor. Asgari tüketim oranını biraz daha yükseltmek bu senaryolardan biri. Bir diğeri de, ‘vergilendirme’ konusunda yeni bir düzenleme yapmak.
Zammın geri alınması ya da makul bir orana indirilmesi?
Galiba bu düşünülmüyor.
Oysa, iktidar cephesi yılın son ayında yapılan kamuoyu araştırmalarına da yansıyan üç puanlık bir destek artışını, doların değerinin önce 18 TL’ye çıkması ve aynı gece 10 TL’ye inmesi işlemi ile sağlamıştı.
Dolar şimdi 13.5 ile 14.0 TL arasında gidip geliyor ve son üç ayda gerçekleşen yarıya yakın değer kaybı o bir gecede yaşanan çıkış-iniş sayesinde pek akla gelmiyor. Gelse de sorgulanmıyor.
Benzer bir işlem elektrik ve doğalgaz zammı ile de yapılabilirdi.
Hâlâ yapılabilir.
Yüzde 127’yi bulan, ortalama yüzde 50 civarında gerçekleşen zam oranı yarıya düşürülse, iktidar bunu da başarı olarak sunabilir.
Nedense dağıtım şirketlerinin kârlarını törpülemek yerine Hazine’ye yeni yük getirecek formüller üzerinde çalışılıyor.
Hazine’nin yeni bir yükü daha kaldıracak takati kaldı mı ki?
Şalter atabilir.
…..
Olağanüstü hal mi, bu da nereden çıktı?
1980 sonrasında Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktora kurlarına devam ederken aldığım öğrencisi en kalabalık derslerden biri Prof. Bülent Daver’in verdiği ‘olağanüstü hal rejimleri’ dersiydi.
Prof. Daver yayımlanmış bu konudaki doktora tezinin kitabını almayı tavsiye ettiği için 1961 tarihli yayını eski kitapçılarda bulup almıştım.
Kitabın adı, yazıldığı dönemin dilini de yansıtmaktaydı: ‘Fevkalade Hal Rejimleri’ – Türkiye’de ve Yabancı Memleketlerde’…
Yeterlilik sınavı jürimde de yer alan Prof. Daver sınavda bana olağanüstü hal kararının hangi durumlarda alınabileceği sorusunu yöneltmişti.
Oradan bilirim: Demokratik ülkelerde olağanüstü hal, ismi üstünde, ancak çok nadir durumlarda başvurulabilecek ve en kısa sürede olağan döneme geçilmeyle sona erdirilmesi gereken geçici bir tedbirdir. Anayasal bir tedbirdir, ancak hem ilan edilmesini mümkün kılacak şartların çok sınırlı tutulması, hem de uygulamada kalıcılık kazanmaması beklenir.
Tedbir halen yürürlükte olan Anayasa’nın 119. maddesinde yer alıyor.
Maddenin ilk bölümünü okuyalım:
“Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun başgöstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.”
Görüldüğü gibi ‘ağır ekonomik bunalım’ da olağanüstü hal ilan sebepleri arasında yer alıyor.
Türkiye bugün savaşa girmiş veya girmek üzere, ayaklanmaya maruz kalmış, kalkışmaya uğramış, şiddet hareketleri yaygınlaşmış, anayasal düzeni, temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmayı amaçlayan şiddet eylemleri başgöstermiş bir ülke değil.
[Samsun’da heykele saldırı gibi, Alevileri rahatsız eden açıklamalar gibi, dini hassasiyetleri kaşıma gibi denemeler yapılıyor, eyvallah; ancak provokasyonlar konusunda deneyimli bir ülkeyiz.]
Peki yukarıda sayılan gerekçeler ayarında ‘ağır bir ekonomik bunalım’ mı var ülkemizde?
Kısa süre önce, ülkede ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal bulunduğunu ileri süren bir ceza hukuku profesörü, dün de, yeniden aynı görüşünü tekrarladı ve TBMM’nin konuyu görüşmek üzere özel gündemle toplanması çağrısında bulundu.
Ne demek oluyor bu?
Ceza hukuku hocası talebinin gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Olağan hukuk rejiminde alınması gereken tedbirlerin ihmalinin ve hatta hukuk dışı uygulamalardaki ısrarın sebebiyet verebileceği tehlikelere işaret edilmesi…”
Neymiş?
Alınması gereken tedbirlerin ihmali…
Hukuk dışı uygulamalarda ısrar…
Okuyunca, İzzet Ergenç hoca aslında farklı bir mesaj vermeye çalışıyor gibime geldi.
Çünkü saydıkları, bana göre, olağanüstü hale gidilmesi için değil mevcut halden kurtulmak için birer gerekçe olabilir.
Sağ olsaydı, Bülent Daver hocaya kanaatini sormak isterdim; ne yazık ki, kendisini 2014 yılında kaybettik.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025