Hadi ULUENGİN

Osmanlıcaya giriş
10.12.2014
1760

 “SEKAHÛM Rabb’ühüm şerâben tahûren – Fî 1195.

Mostar’daki Koskî Ahmet Paşa külliyesinin sebilinde bu kitabe yazılıdır.

Savaş sırasında esir şehir Saraybosna’ya giderken uğradığımda rastlamıştım.

Ve neden sonra da “Rabb’leri onları çok temiz bir şarapla mükâfatlandıracaktır” anlamına gelen aynı ayet-i kerimenin farklı tarihlerle bile olsa hemGülhane, hem Yerebatan civarındaki iki ayrı çeşmede yer aldığını fark ettim.

***

FAKAT Neretva ırmağı kıyısındayken ben sözkonusu yazıyı okuyamamıştım.

Öküzün trene baktığı gibi bön bön baktım.

Her zaman minnettarım, sağolsunlar Hüseyin Hatemi Bey “tercüme etmişti”(!).

Kasten tercüme etmişti diyorum, çünkü gerek Arabî elifbaya, gerekse Kur’an-ı Kerim mealine olan cehaletimden dolayı Bosna’daki kitabe bana Eski Mısır hiyeroglifi gibi geldi.

Sanki onu mermere nakşeden benim ecdadım değil… Sanki şunun şurasında aradan topu topu, insanlık ve uygarlık tarihi açısından bir hiç olan iki buçuk asır bile geçmemiş…

Fakat siz şimdi benim yerime mazeret bulup, “canım zaten Arapçaymış… Harfleri söksen bile anlamı çıkartamazdın” diye suçu hafifletmeye mi çalışıyorsunuz?

Tam öyle değil ve daha sonra geleceğim ama o hâlde iki örnek daha vereyim…

***

BABA tarafından atababam ve Mekteb-i Bahriye-i Şahane’nin kozmografya müderrisi olan Cibalili Tahsin Bey’in hicri 1296, miladi 1878 tarihinde yazmış olduğu “Pund” adlı astronomi ve seyrüsefer kitabı kütüphanemin raflarında duruyor.

Büyük Fatih yangınında kapağı kavrulmuş olduğu için de gayet güzel ciltletmiştim.

Fakat neye yarar ki!

Geometrik uzay şemaları hariç hiçbir şey anlayamıyorum ve yine bön bön bakıyorum.

***

ÖTE yandan, bu defa anne tarafından büyükbabam Haşim Bey’in 1. Cihan Harbi’nde Ruslara tutsak düştükten sonra Sibirya’da tuttuğu esaret jurnali de kütüphanemde duruyor.

Kaplaması bez ve ebadı ufacık bir defter ki, marjları bile yazıyla doldurulmuş.

Anneannem öldükten sonra şifoniyerinden çıktı. Cebren ve fiilen el koydum.

Peki de Haşim Bey ne diyor?

***

ACABA anneannemin anlattığı gibi gerçekten de onun da soğuktan çişi donmuş mudur?

Yahut familya içinde fısıldandığı gibi dedemin geri dönmesi, Bolşevik Darbesi’nden sonraki ara dönemde diğer atababamın oğlu için Almanlara çil altın rüşvet vermesi ve bu sayede de Berlin Kızıl Haçı’nın devreye sokulması sayesinde mi mümkün olmuştur?

Çok muhtemelen bütün cevaplar jurnalde mevcut ama okuyabilen beri gelsin!

Tekrar “tercüme ettirmek” (!) gerekiyor ki, cehaletimden utandığım için erteliyorum.

Fakat her hâlükârda olay bu defa genel kültür mirasını bile aşıyor. Hakikaten öz be öz iki ecdadın öz be öz torunu onların bırakmış olduğu bizzat aile mirasına dahi sahip çıkamıyor.

Böylesine muazzam bir tragedya; böylesine dehşet bir kopma; böylesine inanılmaz bir yabancılaşma belki belki Vietnam emsali hariç dünyanın hiçbir yerinde yaşanmamıştır!

***

HERHALDE anladınız, bütün bunları Osmanlıca eğitiminin şu an gündemi işgal ediyor olmasından dolayı aktardım.

Ancak çok boyutlu konu gerçekten de büyük çetrefillik arz ettiği ve yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal türü bir ikirciklik yansıttığı için bugün kasten örneklerle yetindim.

Esası daha etraflı biçimde ve daha siyaset pratiği temelinde cuma günü ele alacağım.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar