Leyla İPEKCİ
Geçtiğimiz haftasonu, yine her zamanki gibi etkinliklerle doluydu İstanbul.
Hiç tereddüt etmeden tek bir etkinliğe katıldım. 'Anadolu Kültür Derneği' bünyesinde bir buçuk yıldır 'Hakikat, Adalet ve Hafıza' çalışmaları yürüten ve yakın gelecekte merkez oluşturmayı amaçlayan Meltem Aslan ve ekibinin düzenlediği 'geçiş dönemi adaleti' üzerine (ana izleği şu an Hakikat Komisyonları olan) son derece kapsamlı bir buluşmaydı.
Daha önce sivil toplumdan ve siyasetten daha farklı isimlerle de düzenlenen bu buluşmalarda, bugüne dek dünyanın farklı coğrafyalarından gelen katılımcılarla birbirinden ilginç örnekler konuşuldu, paylaşıldı. Latin Amerika'dan, Orta Avrupa'dan, Afrika'dan gelen katılımcıların tanıklığıyla kendimize baktık, onlara baktık. Ve en önemlisi birbirimize baktık.
Darbe sonrası, hemen her ülkede birbirine benzer süreçler yaşanırken, deneyimlerin birbirinden nasıl da farklılaştığını bu toplantıda bir kez daha fark ettik. Örneğin Arjantin'de darbe dönemi sona erdiğinde onların 'kayıp anneleri'nin (Plaza de Mayo) çabalarıyla hakikate 'hakkı'yla ulaşılabildiğini görmek insana umut verir hep. Gelgelelim bizde, darbelerle darbe sonrası dönemleri bugünlere dek birbirinden hiçbir zaman tam olarak ayırmak mümkün olmadı. En 'sivil' dönemimizde en 'postmodern' darbelerle, en çarpıcı 'e-muhtıra'larla çalkalandık durduk hep. Bizde 'geçiş dönemleri' daimi oldu ve hakikat adına en anlamlı çabalarla en büyük engeller hep bir arada yaşandı, yaşanıyor.
İşte 'Hakikat, Adalet ve Hafıza' çalışmalarını yürütecek merkezin amaçladığı 'şey' de aslında 'hakikat'i bu çapaklarından ayıklamak. Sözgelimi 17 bin faili meçhulden bahsediliyorsa, bunu isim isim belirleyebilmek (ki bu zorunlu göçler ve kayıt altına alınmadan yok edilen insanlar yüzünden çok zor) ve hikâyeleriyle belgelemek. Çünkü bu rakamın da geçerliliği konusunda net bir 'hakikat' yok şu an.
Hakikat kelimesi, içerdiği anlamlarda hukuku, hakkı barındırdığı oranda 'hakkıyla hatırlamayı' da barındırıyor. Dolayısıyla bunların gerçekleşmesi bir ülkenin geleceğine güvenle bakabilmesi için şart. Devletin vatandaşlarına karşı Cumhuriyet tarihinden beri işlediği insanlık suçlarını, hak ihlallerini araştırarak, sağlıklı ve en doğru bilgilere ulaşmak, bugüne dek adaletten kaçırılan suçluların yargılanması yönünde yol almak, mağdurların tazmin edilebilmesini sağlamak, toplumsal hafızanın güçlenmesine katkıda bulunarak bir daha aynı hukuksuzlukların yaşanmamasına çalışmak gibi çok önemli bir amacı olacak bu merkezin.
Bir de müze ve anıtlar kurma meselesi var tabii. Her yıl Madımak katliamının yıldönümünde aynı kısır tartışmalarla birbirimizi tüketirken aklıma takılır hep: Nefreti ve intikam hissini körükleyen değil, ortak geleceği ve barışı amaçlayan müze ve anıtların (ortak bir dilin inşa edilmesiyle) kurulması imkânsız mıdır bu memlekette? İşte Meltem Aslan ve ekibinin geleceğimize dair böye 'rüya'ları da var.
Toplantıdaki izlenimlerimi sonraki yazıma bırakarak, 'giriş' bağlamında bir şeyler söylemeliyim önce...
Bugün toplumun geniş kesimlerinde 'geçmişle yüzleşmek', 'hakikat komisyonu' gibi söylemlere ne kadar antipatiyle bakıldığını defalarca test ettik. "Geçmişimiz o kadar karanlık mı ki" diyerek kendilerine bir suç atfedildiğinden yola çıkarak tepki duyar insanlar bu kelimeye karşı. 'Geçmişle karşılaşmak, buluşmak' gibi daha yumuşak bir tanım altında da zulümleri deşifre edebiliriz çok gerekirse. Böyle de hesap sorabiliriz yetkililerden.
Daha önce yazmıştım; Baudrillard, 'yüzleşme' kelimesinin fazla çıplak olduğunu, daha 'sırlı bir alan'da kalarak, herkesi kuşatan daha 'dolaylı' bir söylem bulmamız gerektiğini söyler. Kelimeler üzerinden siyasî kamplaşmalar oluşturmayı bıraktığımızda, hayatın yalanları değil ama ancak hakikatleri arzuladığına da şahit olacağız zaten.
Hakikat komisyonlarının toplumsal hayattaki işlevini şunun için de çok önemli bu ülkede: Gerçeği öğrenince (mesela 90'larda Güneydoğu'da devlet tarafından binlerce faili meçhul ve kayıp olduğunu ve pek çoğunun yargısız infaza uğradığını) hiçbir şey değişmedi! Deliller ortaya çıksa da suçlular ceza çekmedi. Aksine. Suç meşrulaştı giderek. Bizzat darbecilere bilmeden sözcülük eden sivil toplumcular, kendilerine atfedilenlerin suç olduğunun dahi ayrımına varamadı uzun süre.
Ergenekon davalarına dek olanları da gördük. Ne değişen hükümetlerle, ne devletin sevimlileşen yüzüyle, ne sivil toplumun bilinçlenmesiyle değişti bu hakikat. Kozmik odalarda, resmî arşivlerde henüz açılmayan, yok edilen, kaybedilen, yakılan onlarca katliam evrakı var. Kıyım dosyası. Kanlı kayıtlar.
Çoğulcu, sivil ve özgürlükçü bir anayasayı hep birlikte yapmaya çalıştığımız bu dönemde, delillere bir daha hiç ulaşamasak da, kendi hayatlarımızdan, tanıklıklarımızdan birçok şeyin gerçekliğini biliyoruz, kimsenin imha edemeyeceği, bizden çalamayacağı hakikatleri! İşte bunları bir araya getirerek, tarihe kayıt düşmek, gelecek nesiller açısından da çok önemli. (Devam edeceğim.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.09.2018
4.02.2018
1.02.2018
28.08.2018
25.08.2018
21.08.2018
7.02.2018
4.02.2018
31.07.2018
28.07.2018