Merve Şebnem Oruç
Online mobil fotoğraf paylaşım platformu Instagram'a üye olmaya yıllarca karşı koydum. Sebebi basitti; Instagram aslında fotoğraf paylaşım değil, fotoğraf rötuşlama platformuydu. Çektiğiniz fotoğrafı değil, onun çeşit çeşit filtreden geçirdiğiniz, kırpıp böldüğünüz, aslından uzaklaştırdığınız halini paylaşıyordunuz. 'Esas', 'asıl' ya da 'gerçek' önemini yitiriyordu, kullanışsız, keyifsiz, renksiz hale geliyordu. Platform zaman içinde bir deve dönüşürken benim de direncim yavaş yavaş kırıldı, fotoğraf rötuşlamak, gerçek bir görüntüye takla attırmak artık sorgulanmayan bir norm haline geldi. Ben de bile bile akıntıya kapılıp bir Instagram üyesi oldum ve 'filtre' kullanmadan' orada hayatta kalmaya çalışıyorum.
2009'da web teknolojileri üzerine çalışır ve 'gerçek zamanlı web platformları'nı araştırırken Twitter'a ilk üye olduğumda dehşete düşmüştüm. Mobil cihazlar yeni yeni gelişiyordu, sosyal medya yavaş yavaş yaygınlaşıyordu. Çevreme bunun yakın geleceği nasıl değiştireceğini tane tane anlatmaya çalıştığımı, hatta sık sık platformun kendi adresine hitapla “CIA burada ne yapmaya çalışıyorsun?” türünden okyanusta çakıl taşı kıymetinde tweet'ler yazdığımı hatırlıyorum. 140 karakterde bir düşünce anlatılamazdı, bir gerçek aktarılamazdı. Ancak duygu durumu paylaşılabilirdi; mobil teknolojiler gelişip kullanıcı sayısı arttıkça kim bilir nasıl bir kaos olacaktı Twitter'da, gerçek nasıl anlamını yitirecekti? Sen içinde olsan da, dışında dursan da burası büyüyecek, devleşecek ve senin hakkında da konuşacaktı. Şimdi Twitter o ürkütücü ama az uzantılı, ilkel, basit zamanlarını, bol bol makara yaptığımız halini bile özletir oldu. Nasıl bir kaosa hizmet edeceği konusunda haklı çıkmıştım ama bu kadarını elbette hayal edememiştim.
Kurulduğundan bu yana geldiğini nokta itibarıyla Facebook zaten ayrı bir alem. Teknoloji çağına en uzak insanlar olan yaşlı başlı teyzelerin, amcaların bile bir hesaba, o hesaba bağlı bir ağa sahip olduğu Facebook, on binlerce grup ve sözüm ona haber paylaşım sayfasıyla, doğru bilgi-yanlış bilgi ayırt etmeden her şeyi 'haber' kılıfında kullanıcılarına sunan, bunlardan beğeni toplayan devasa bir kirli bilgi yığını aslında.
Ağ toplumunun ortaya çıktığı ve yaygınlaştığı bilişim çağı, enformasyon çağı, öte yandan, toplumun kutuplaştığı dezenformasyon çağı, kirli bilgi çağı da aynı zamanda... Habere ve bilgiye saniyeler içinde ulaşmamızı sağlayan bu yeni teknolojiler, teyit edilmemiş bilgi, yalan ve manipülatif haberlerin de dolaşıma bir o kadar hızlı girmesinin müsebbibi... Bu kirlilik, sadece ürettiğiyle kalsa iyi, ama bireyi ve toplumu gerçekten, doğrudan koparıyor ve radikalleşme, kendi kendine radikalleşme gibi çok kötü sonuçlar doğurabilecek duygusal değişimlere neden oluyor.
Uzmanlar yıllarca bir ülkedeki Twitter ahalisinin, ya da aktif Facebook kullanıcısının o ülkedeki nüfusun genelini yansıtmadığını söyledi ancak sosyal medyanın gücünü ve etki alanını ölçemedi, faydalarından ve nimetlerinden tırtıkladı ama risklerini ve alınması gereken önlemleri, yapılması gerekenleri değerlendirmedi; nitekim sosyal medya bir süredir geleneksel medyayı da etkiliyor ve kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı olarak sokağa ve hayata nüfuz ediyor.
Hakikatin önemini yitirdiği, somut gerçeklerin belirli bir konu hakkında kamuoyu oluşturmada duygulara oranla daha az etkili olduğu bu dönemi, “post-truth politics” çağı olarak tanımlıyorlar. Oxford Dictionaries, 'gerçek-ötesi', 'gerçek sonrası' ya da 'post-olgusal' olarak Türkçeleştirebileceğimiz 'post-truth ifadesini 2016 yılının kelimesi olarak seçmiş bile. Nedeni, ABD Başkanlık seçimlerini Donald Trump'ın kazanmasının ya da İngiltere referandumunda ayrılma kararı çıkmasının sebebini 'gerçek ötesi siyaset' olarak adlandırılan bu yeni çağda arıyor olmaları. Örneğin PolitiFact'e göre Trump'ın seçim kampanyası %70 oranında maddi hatalı bilgiye dayanıyordu, ama halk yine de onu seçti. Ya da İngiltere'de ayrılıkçılar AB üyeliğinin İngiltere'ye haftada 350 milyon pound maliyetinin olduğunu söylüyor ancak geri dönen miktarı söylemiyorlardı ama bu propaganda tuttu.
Gel gör ki, özellikle Türkiye'de son üç yıldır sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan ve artan şiddette kaosa, teröre, terör örgütlerine ve darbe girişimlerine hizmet eden yalan haberlere, 'yalan da olsa basın ve ifade özgürlüğüne girer' diyerek arka çıkan, hatta kirli bilgiyi köpürtmede büyük rol oynayan Batı dünyasının medyası, bugün bu dezenformasyon akımı kendi sokaklarını da etkileyince endişelenmeye başladı.
Kasten, bilerek ve isteyerek menfaat gereği bir toplumda cahillik ve bilgisizlik üretimini araştıran bir bilim dalı bile var: Agnotology. Bu kavramı literatüre kazandıran Stanford Üniversitesi'nden Robert Proctor, yanlış bilgiyle ateşlenen duyguların hakim olduğu, doğrunun ve gerçeğin önemini yitirdiği, aptallığın yaygınlaştığı bu çağı 'post-truth' çağı olarak niteleyenlere karşı çıkıyor ve içine girdiğimiz döneme 'agnotology çağı' demeyi tercih ediyor.
Akademisyenler adına ne derlerse desinler, içinde bulunduğumuz durumu tanımlamak karşı karşıya olduğumuz riskleri anlamakta hala yetersiz kalıyor. Ha keza Proctor da, 'bilgisizliği aktif ve sistematik olarak yayan ve üreten güçleri artık anlıyoruz, ama onları yenme konusunda umudumuz çok az' diyor.
Sun Tzu'nun “Tüm savaşlar aldatmacaya dayanır” sözünden tutun, artık ilk söyleyeninden kimsenin emin olamadığı anonimleşmiş “Savaşta önce gerçekler ölür” cümlesine kadar savaşa dair yazılan tüm dokümanlar, tüm tarih kitapları, bütün geçmiş gösteriyor ki, insanlar için gerçekler önemini yitirdiğinde sıradaki genellikle savaş oluyor. Büyük savaşların uzun uzadıya anlatılan pek çok nedeni var ama hepsinin başlangıcı en nihayetinde bir kıvılcıma bakıyor. Ve bugünün dünyasında o kıvılcımı yakmak artık bir tweet'le bile mümkün. Sadece son on günde bile bunun kaç tane örneğini gördük, kim bilir?
Peki buna karşın, devlet adamları, siyasetçiler ve sivil toplum kriz anında sosyal medyaya belirli bir lokasyonda erişimi yasaklayıp öteki zamanlarda 'sosyal medya uzmanları'na gani gani para dökerek paylaşım yaptırmaktan öte ne yapıyor? Koca bir hiç.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018