Murat AKSOY
Türkiye’de siyasi yelpaze dendiğinde akla ilk gelen sol/sağ eksenidir. Bu eksen, Türkiye için yeterince açıklayıcı olmadığı da ortadadır. Bu kavramların Türkiye için yeterince açıklayıcı görünmemesinin temel nedeni, evrensel ölçülerde siyasetinbugüne kadar, istisnai dönemler dışındakurumsallaşamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Çok partili hayata geçtiğimizden bu yana, siyasi partiler ve seçimler tek başına siyasetin varlığını garanti etmemiştir.
Siyaset, siyasi alanının genişliğinden siyasete kimlerin girebileceğine, toplumsal sorunların kamusal alanda ifadesinden bu sorunların çözüm süreçlerine kimlerin, nasıl ve hangi araçlarla katılabileceğinin belli kurallara bağlanmış olduğu süreçtir.
Eğer bu süreçte, belirleyici olan toplum ve onun temsilcisi partiler değil askeri/sivil bürokrasi yani devlet ise siyasetten bahsetmek mümkün değildir. Türk siyaset tarihi böyle bir geleneğe sahiptir. Bu açık bir siyasetsizlik halidir.
Siyasetin kurumsallaşmadığı bir toplumda, siyasi partilerin kendilerini sol/sağ olarak konumlandırmalarının tek başına bir anlamı yoktur.
Türkiye’de siyaseti ve siyasi partileri bugün en iyi açıklayacak eksen; sol/sağ değil değişim/statüko aksıdır.
MİLLİ GÖRÜŞ DAYATMASI
Referans ve meşruiyetini devletten alan partilerin isimleri farklı olsa da bunların siyasal olarak ortak pozisyonu statükodur. Siyasetsizliğin siyasetini yapan partiler, esas olarak devleti/statükoyu temsil eden partilerdir.
İstisnai dönemler dışında Türkiye’de siyaset, devletin bahçesinde yani statüko üzerinden yapılmıştır.
AKP’nin ilk dönemi, devlet değil toplum referanslı siyaseti onu geçmişle farklılaştırmış ve makro alanda siyasetin merkezi yer değiştirmiştir.
Arap Baharı ve 2011 seçimleri sonrası başlayan süreç, AKP’nin hızla toplumdan devlete rücu etmesi ile sonuçlanmıştır.
Makro alanda siyaseti topluma taşıyan AKP, mikro alanda öze dönmüş ve muhafazakâr yüzünü sert biçimde göstermiştir. Özellikle değer temelli tercihlerde (içki, kürtaj, sezaryen, kadın, beden, cinsellik, eğitim vs.) oy aldığı çoğulculuğa göre değil içinden çıktığı Milli Görüş geleneğinin muhafazakârlığını topluma dayatmaya girişmiştir.
PLEBİSER ÇOĞUNLUK OTORİTERİZMİ
AKP, sandıktan elde ettiği gücü ve iktidarı, plebiseter çoğunlukla devlet olmaya soyunmuş iyi insanlar aracılığıyla toplumu, yukarıdan aşağıya şekillendirmeye girişmiştir.
Bugün AKP, toplumu kendi inanç/değer ve dünya tasavvuruna; devleti de kendi bürokratik vesayet anlayışına dönüştürmeye ve kurumsallaştırmaya girişmiştir.
Böyle bir iktidar, sandık meşruiyetine sahip olsa bile, toplumsal farklıkları yok saydığı, çoğunlukcu, yargıyı yürütmeye, yürütmeyi de Saray’a bağladığı için siyasal meşruiyeti olsa da; toplumsal meşruiyeti tartışmalı bir iktidardır.
Bu açıdan AKP, statükocu bir partidir.
Buna Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP üzerindeki vesayetini de eklediğimizde karşımızda parti değil kişi devleti çıkmaktadır.
CHP DEVLETİ DEĞİL TOPLUMU SEÇMELİ
Erdoğan/AKP iktidar blokunun devlet olmaya soyunduğu ortamda siyaseten toplumu temsil alanında ciddi bir boşluk vardır. Bu boşluğu doldurma konusunda; Türkiye’yi içine düştüğü karanlıktan çıkarak önce normalleştirecek sonra demokratikleştirecek en güçlü parti CHP’dir.
CHP’nin Erdoğan/AKP karşısında daha güçlü bir rakip olmasının yolu devleti değil toplumu, toplumdaki farklı toplumsal talepleri güçlü ve inandırıcı söylemle savunmasından geçmektedir. CHP’nin ana referansı, artık devlet değil toplum olmalıdır.
Bunun yolu ise, CHP’nin toplum içinde var olan farklı toplumsal kesim ve gruplarlataşıyıcı koalisyonlar kurmasından geçmektedir. Ortak keseni hak ve özgürlükler ile demokrasi olan toplumsal gruplar, STK’lar, akademisyenler, yazarlar ve kanaat önderleri ile yeni taşıyıcı koalisyonlar inşa etmek durumundadır.
MECLİS YETMEZ TOPLUMDA DA SİYASET
CHP, siyasi ve sivil alandaki Erdoğan/AKP/devlet mağdurlarının bir araya getirecek demokrasi koalisyonu kurmalı ve bunun öncü siyasetini yapmak durumundadır.
CHP’nin bu potansiyelini gören Erdoğan/AKP iktidar bloku, son aylarda partiyi siyaseten sindirme girişimlerini hızlandırmış durumdadır. “CHP Alevi partisi” söylemiyle başlayan süreç, il başkanı ve milletvekilinin fiziki şiddete maruz kalması aşamasına geldi.
“Diktatör bozuntusu” söylemi karşısında başlatılan toplu protesto ve hukuki süreç, bakan için söylediği haklı sözler için bir kez işletilmektedir. Bunların hepsi Kılıçdaroğlu ve CHP’ye karşı yürütülen sistematik yıpratma/sindirme stratejisinin parçasıdır.
Bu aşamada CHP, toplumsal muhalefeti kamusal alana taşıyacak araçları hızla devreye sokmalıdır.
Bu araçlar sadece Meclis’te değildir.
Siyasi alanı, sivil alanda destekleyecek bir sivil dayanışma, örgütlenme ve siyaseti kamusal alana taşıma Kılıçdaroğlu ve CHP’nin en büyük şansı olacaktır.
CHP statükonun değil değişimin ana taşıyıcısı olmalıdır.
MURAT AKSOY / HABERDAR
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.02.2019
23.11.2018
20.11.2018
16.11.2018
13.11.2018
10.11.2018
6.01.2018
3.01.2018
30.10.2018
26.10.2018