Murat BELGE
Araya giren kısa bir tatil fasılasından sonra, “popülizm” konusuna, kaldığım yerden devam edeyim.
Dünyada belli başlı siyasî “ekoller”, milliyetçilik ve muhafazakârlık, liberalizm ve sosyalizm. Bunlar da her yerde aynı değil, kendi içlerinde türlü bileşimler bulunabiliyor: çünkü bir siyasi ideoloji belirli bir toplumsal-formasyonda somut hayat bulur ve o formasyonun tarihî gelişmesi içinde ortaya çıkmış toplumsal özelliklere göre biçimlenir. Dolayısıyla saydığım siyasî ideolojiler hiçbir yerde “saf” denebilecek bir biçimde varolmazlar. O “saflık”, olsa olsa, kâğıt üzerinde, soyutlamanın egemen olduğu bir düşünsel düzeyde mümkündür. Somuta indikçe, koşullar karışır, “saflık” bozulur.
Buna rağmen, bu dört ideolojinin hedefleri, “ideal toplum” tasarımları, yani o soyutlama düzeyinde çizilen resimleri oldukça –yeterince– belirgindir. Sözgelişi, “milliyetçi ütopya” ile “sosyalist ütopya”yı örtüştüremezsiniz.
Oysa “popülizm”e geldiğimizde durum böyle değildir. Daha önce de yazdığım gibi, “popülizm”, örneğin “liberalizm” ya da “sosyalizm” gibi bir “siyasî ideoloji” değil, bir “siyaset yapma tarzı”dır. Onun için de ötekiler gibi bir “popülist ütopya” yoktur. Kitleler önderi tartışmadan, coşkuyla izlediği sürece “popülist ütopya” ayakta duruyor demektir. “Popülizm”, varolan, benim dört tane olarak saydığım siyasî ideolojilerin çeşitli ideolojik ögelerini, söylemlerini, hattâ hedeflerini, serbestçe alır, kendi gövdesine (o neyse!) eklemler. Dip notu verme yükümlülüğü de yoktur. Popülizmde intihal serbesttir.
Saydığım ideolojiler arasında popülizme en az yatkın olanı sosyalizm olagelmiştir – onun için, “şuna biraz popülizm katsak fena olmayabilir” diyorum. Bunun nedeni, sosyalizmin belirgin bir toplum ve tarih görüşü olması ve bunu kitlelere anlatıp onları ikna etmeye özellikle dikkat etmesidir. Böyle bir söylemi popülizmin her yöne çekilebilir yarı sıvı söylemiyle bağdaştırmak zordur. Ama bakın Fidel Castro’ya. Castro bir “popülist” olmadığı halde, bütün Komünist önderler arasında, popülist siyaset biçimlerinden en fazla yararlanmış olanıdır. Bu tabii nüfusu on milyon dolaylarında olan Küba’da görece “yapılabilir” bir şey: önder, halkıyla sık sık yüzyüze gelebilir, şakalaşabilir, puro da tüttürebilir.
Popülist ortamda popülist önderin “Ben de sizin gibi biriyim. Bakın, aranızda dolaşıyorum” mesajını vermek üzere yaptığı her şey, “Ben sizin önderinizim. Sizin fersah fersah ilerinizdeyim” alt anlamını taşır.
Yani, sonuç olarak “popülizm” sosyalizme özgü ögeler kullanabilir – hattâ kullanmak zorundadır. Zorundadır, çünkü bunlar “halk”ın (yani “poppolo”) ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Ama bu şeyler, ilâç gibi, kolay yutulur cinsten olmayabilir. Onun için, acı bir ilâca yapıldığı gibi, bir “şekerli tabaka” içinde sunulmalıdır. Bu “tabaka” da, doğal olarak, toplumun dinlemeye alışık olduğu, doğruluğunu uzun boylu düşünüp tartışmadığı deyimlerden, örneğin atasözü gibi klişelerden oluşur. Popülist bunu yapabilen kişidir, bunu yapabildiği ölçüde popülisttir.
Tayyip Erdoğan (ve tabii partisi) bunu yapabilen, doğrusu büyük bir ustalık ve aynı zamanda doğallık içinde yapabilen bir siyasî önder. Erdoğan popülizmi içinde “sol” denebilecek bir çizgi de var hep.
Ama Erdoğan’daki bu “sol”, kendi konumundan hoşnutsuz olmak ve buna karşı çıkmakla sınırlı. Bunu aşmanın yöntemi hakkında “sol” denebilecek bir şey yok. Yani, “paylaşmacılık” yok. Daha doğrusu, o çok sonra geliyor. Parti, yalnız birtakım “fikir”ler çevresinde toplanmış insanların oluşturduğu bir topluluk değil. Buna göre çok daha “organik” diyeceğimiz bir yapısı var, çünkü “fikirler”den daha önemlisi “ekonomik etkinlik”. Bu etkinlik, 2002’den bu yana, ağırlıkla “inşaat” çevresinde örgütlendi. “İktidar” da aynı nedenlerle AKP için ve önderi için çok önemli. Çünkü bu etkinliğin sürdürülebilmesi için iktidar şart.
Türkiye’de “çok-partili parlamentarizm” kurulduğu günden beri “clientelism” dediğimiz normlar içinde çalıştı. Ekonominin siyasetle böylesine içiçe yürüdüğü bir yapıda, her parti (ya da “Dünya Savaşı” benzeri büyük olaylar) kendi zenginlerini yarattı. Bunu, lüks bir biçimde donatılmış ve çeşitli konforlar sunan bir salona, çeşitli toplumsal kesimlerin giriş hakkı kazanması sürecine benzetebiliriz. Örneğin DP iktidarında ellilerde “hacıağa” dediğimiz bir insan tipi türedi: Taşralı (çoğunlukla Çukurova taraflarından), pamuk türü tarım ya da pamuklu dokuma gibi tarıma sıkı sıkı dayalı manifaktür yapan bir “yeni zengin”. Kervansaray gece kulübünün vestiyerinde şef garsona ellilik toslayarak (o zamanın en büyük kâğıt parası) pistin yanında bir masaya kurulan bir tipti bu. Önceki tek-parti döneminde ellilik sıkıştıran değil, vestiyerde duran adam olması düşünülemezdi.
Olay böyle yürüdü. Yürüdükçe, salona yeni birileri kabul olundu. Böylece “popülizm” de sürmüş oldu (ya da “üzerinde popülizmin etkili olacağı zemin”).
AKP, Milli Görüş çizgisine başkaldırıp kendi siyasî çizgisini oluşturacak olgunluğa eriştiğine karar verdiği aşamada, iki potansiyel toplumsal temel görüyordu: tekelci devlet kapitalizmi sayesinde ve aynı zamanda ona karşı olmuş muhafazakâr taşra burjuvazisi ve oldukça hızlı yürümüş kentleşme sürecinde kendini kentte bulmasına rağmen kentte bulduğu yerden hoşnut olmayan varoş nüfusu. “İktidar ve inşaat” AKP’ye ve Erdoğan’a “Yürü yâ kulum!” dedi. Süreç devam ediyor.
Bu, başlangıçtan bugüne, salona girmeyi başaran son kesim oldu. Partinin dediği: “Gir, çalış, kazan, kazanınca biraz da ver.” Sözünü tutuyordu da. Çok kişiye imkân açtı; daha çok kişiye, bu imkânlardan yararlanma umudu verdi. Tabii, her şeyin bir sınırı var: herkes de zengin olacak değil. Bu imkânlar daralıyor, ama umutlarda bir daralma –henüz– yok.
Müslümanlık, bu kalabalık kesimlerde iyi kötü bir ortaklık yaratan –ve yaratabilecek– tek ideolojiydi. Bu ortak dil, “Selamûnaleyküm” ya da “Allah razı olsun” gibi, özel ve parolamsı kalıplarla desteklendi, bir “kimlik” haline gelmesine çalışıldı.
Ancak, zenginiyle yoksuluyla, “salona girmek” bu kesime çok iyi geldi (bu benim de AKP’ye ve politikalarına bir süre olumlu bakmama yol açan etkendir; buna önem veririm). Aslında “millî görüş” çizgisinde “sol” sayılabilecek söylem belki daha fazlaydı ve bunun bir kısmı AKP çerçevesinde kırpılmış olabilir. Ama bunlar daha çok ekonomi-ağırlıklı sloganlar veya söylemlerdi. Benim “salona girmek” metaforuyla anlatmaya çalıştığım şey “ekonomik”ten çok “sosyal” bir olay. Bu yapısıyla bazı bakımlardan ekonomik nimetlerden daha etkili olduğu da söylenebilir.
Tek bir örnek vereyim: MİT Müsteşarı olan Hakan Fidan bir astsubaydı. Cumhuriyet tarihi boyunca MİT üzerinde en çok TSK etkili olmuş ve MİT Müsteşarları da bir iki istisna dışında hep emekli generaller olmuştur. Hakan Fidan çok sayıda emekli subayın (ya da emekli olmadan) görev yaptığı bu örgütte Müsteşar olan ilk astsubaydır.
Dünyanın bütün ordularında subay tabakası astsubaylara tepeden bakar. TSK da bir istisna değildir. Dolayısıyla Fidan’ın buraya getirilmesi cesur bir karardı. Tepki uyandıracak bir karardı. Yukarıda söylediğim gibi, ekonomik değil, sosyal sonuçlarıyla önemliydi.
Geçmişte dikkatimi çekmişti. Bülent Ecevit’in seçimlerde milletvekili adayları arasında çok sayıda emekli astsubay olurdu. Bülent Ecevit onları bulmazdı – bildiğim kadar. Onlar Ecevit’i bulurdu. Doğal: “halkçı Ecevit”, partisi “demokratik” ve “sol”.
Ama bir astsubayı MİT Müsteşarı yapmak herhalde Bülent Ecevit’in aklının kıyısından geçmezdi.
İşte AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın “popülist” olarak gerçekleştirdikleri “sınıf atlama” böyle bir şey.
Devam edeceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025