Namık ÇINAR
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye halkı, CHP’den yılmış ve bıkmış olarak DP’ye yönelmiş; denize düşenin yılana sarılmasındaki gibi, daima hâkim sınıfların kazanacağı despotik bir rejimden hegemonik bir rejimin kucağına düşmüştür.
Cumhuriyet’in kurulmasından itibaren devlet, sivil/asker bürokratik seçkinler ile aydınlardan oluşan ve sermaye birikimini solidarist bir tutumla, yâni “imtiyazsız sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz”yalanıyla gerçekleştiren; bunun için de, kendisine tâbi kıldığı kitleleri şoven retoriklerle aldatıp esasında hâkim sınıfların çıkarına olarak sömüren zorba bir partinin stratejisi ile yönetiliyordu.
Nöbeti hezimete uğratarak devralan DP ise, iktidarını büyük toprak sahiplerinden küçük köylülere, Anadolu ticaret burjuvazisinden imalât sanayicilerine ve kırsal/kentsel küçük burjuvaziden işçi sınıfına kadar yayılan bir kitleye yaslayarak; bu bloku “yeter, söz milletindir!” sloganıyla simgeleşen politik bir atakla kendi sancağı etrafında toplamayı başaracaktır.
Hegemonik projesinin esasını, “tarım merkezli ekonomik kalkınma modeliyle yaratılacak artı değeri, popülist bir yeniden dağıtımla üleştirme”nin yanı sıra, CHP’nin zorla uygulamaya kalktığı tepeden inmeci ve Batıcı bir modernleşmenin tersine, dinin ve geleneksel değerlerin sırtlanıp götüreceği bir asrileşme ile, din temelli muhafazakârlığın politik olarak da kullanılabildiği bir konsept oluşturmakta idi. İlâve olarak, buna, sivil/asker aydın bürokrasisinin tesis ettiği halkın tepesinde alıcı kuş gibi duran “vesayet rejimi”ni tasfiye ederek liberal bir demokrasi getireceği vaadini de eklemek gerekir.
Şimdi ben DP’nin öyküsüdür diye böyle kaptırmış gidiyorum; ama siz, bu vakte kadar söylediklerimi de bundan sonra söyleyeceklerimi de, biraz güncellemek suretiyle DP yerine AKP diye de okursanız, değişen pek bir şeyin olmadığını, hattâ çoğu şeylerin örtüştüğünü dahi göreceksiniz.
DP’nin seçkinlere ve devletçiliğe karşı imiş gibi görünen söylemleri aman sizi yanıltmasın, sakın! Ne rekabetçi bir pazar ekonomisinin, ne de CHP’den devraldığı bozuk düzenin hâkim sınıflarına karşı geniş kitlelerin, ekonomik ve siyasal özgürlüklerinin savunucusu olmuştur. Meselenin özü bakımından, CHP’nin tek parti iktidarıyla DP arasında bu anlamıyla bir fark yoktur.
DP’nin devlet eleştirisi, devletin bizatihi sistemine değil, o zamana kadar onu işleten CHP’nin bürokratik elitlerine yönelik idi.
Orduyla ilişkisinde de, yüksek komuta heyetini kendi kontrolünde tutar da onlarla iyi geçinirse, çantada keklik bir alışveriş yapmış olacağını umuyordu. Biliyorsunuz oralara daha sonra kar yağacaktır.
Ama ne olursa olsun, “çıraklık dönemi” diyebileceğimiz 1954’e kadar her bir şey iyi gitmiştir.
“İkinci Dünya ve Kore savaşları nedeniyle tarım ürünlerine yüksek fiyatların verildiği Dünya Ekonomisi’ndeki konjonktürlerin uygunluğu, hazine arazilerinin dağıtılması ile sağlanan ekili alanlardaki artış, Marshall Yardımı, tarımdaki makineleşme, karayollarındaki iyileşmeler vb. gibi faktörlerle gerçekleşen bir büyüme döneminde, başta büyük toprak sahipleri olmak üzere küçük çiftçiler, imalât sanayicileri, ticaret burjuvazisi, kentlerde işçiler, memurlar ve küçük burjuvalar, yâni hemen herkes görece bir iyileşme dönemi yaşamışlardır.”
Ne ki, 1954 yılına gelindiğinde bu büyüme stratejisi nihayet kendi sınırlarına dayanmış, bu politikaların devamını getirebilmenin imkânları da artık kalmamış olacaktır.
Sonrasındaki 27 Mayıs’la başlayan elli yıllık içler acısı bir darbeler sürecinin, hepimizin malûmu olan çilelerini sanırım saymaya gerek yoktur.
Çünkü burası, bugüne kadar demokratik bir altyapı sistemi kurmadığı için, siyaset lâğımındaki tıkanıklıklarını her vakit ancak bir lavabo pompası işlevi gören askerî darbelerle giderebilen bir tabiatta olmuştur.
Hiçbir şeyi değiştirmeyip, “şu devleti biraz da ben kullanayım” mantığına, ilkin mağdurluk dümeniyle başlanıp; mağdur ve mazlumluktan mağrur ve zalimliğe geçilmiş, hep aynı terennüm terane sürdürülüp durmuştur.
Oysa bu yurdun, başta Kürt sorunu olmak üzere o kadar çok ve büyük problemleri var ki, hepsi, olduğu gibi öylece bekletilmektedir.
Cumhuriyet’ten bu güne uzanan kapitalistik gelişme sürecinde, tek partiyi, DP’yi, darbeleri ve AKP’yi içeren istisnasız tüm iktidar süreçlerinde, yalnızca rant ve faiz erbabı olan hâkim sınıf mensupları akıllara durgunluk verecek zenginlikler elde etmişlerdir.
Meselâ, Türkiye zenginlerinin 158 milyar dolar nakit parası dünyanın vergi cennetlerine uçup gitmişse ve üstelik bu da o buzdağının sadece görünen kısmıysa, “nerede şu komünizm, gidip yazılalım”diyecek çok adam çıkacaktır.
Evet, doğru; AKP’nin, DP dönemindeki gibi enflasyonist politikalarla yoksullaşan kitleleri yoktur. Ama aynı kapıya çıkan gelir dağılımı adaletsizliği vardır. Yoksul düşmek, ha o zamanki enflasyon yüzündenmiş; ha şimdiki gibi payına, yalamak için avuç içinin isabet etmesi yüzündenmiş; fukara için ne fark eder?
Bu kadar çok benzeşiyorlarsa, şeytan mı dürtüyor nedir, ister misiniz sonları da aynı olsun?
Ağzından yel alsın demekle olmaz. Boşuna söylemiyorum, ömrüm darbelerle geçmiş benim. Tedbir almakla olur, tedbir almakla!
(*) DP için kaynak: İsmet Akça, 27 Mayıs 1960 Üzerinden Bir Okuma Denemesi, (Türkiye’de Ordu, Devlet ve Güvenlik Siyaseti), Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016