Tuncer KÖSEOĞLU
Aylardan Mart’tı. Bir iş için İstanbul’a gelmişti. İşlerini halledip hemen memleketi Rize’ye geri dönmek istedi. Çocukları, “Ne yapacaksın bu karda kışta Rize’de kal biraz daha”dediler ona. Şöyle bir baktı çocuklarına; her Rizeliye özgü heyecanlı konuşmasına başladı. “Uşaklar kalurum kalmasina da, evun altina bir elma ağacı var biliyi misunuz?”Çocuklar şaşkın birbirlerine bakarken aynı heyecanla devam etti , “ İşte o elma ağacini aşladum. Şimdi havalar soğuk gideyi. Gidup oni kontrol etmem lazim. Yeniden sarmam lazim...” dedi ve gitti. Acı tatlı 84 yıllık bir ömür sürdükten sonra üşümesin diye apar topar geri döndüğü elma ağacının hemen yakınında sonsuzluğa uğurlandı Mustafa.
Sıradan bir yaşam süren Mustafa’nın hayatı da ölümü de elbette kimseyi ilgilendirmezdi. İlgilenenler onun ardından bir şeyler yazmak istediler. Yazmak istediler çünkü bir gecede çocukluktan çıkıp büyüdüklerini fark ettiler. Oysa hep babalarının küçük çocuklarıydı onlar…
Zengin bir çocuktum ben…
İki kapılı toprak zeminli bir evde kalabalık ailede büyüdüm. Dede, babaanne, anne, amcalar ve kardeşlerimle. Hep bir gürültü bir karmaşa vardı, mutluyduk. Babam kamyonuyla Erzurum’a Kars’a giderdi. Döndüğünde evde bir bayram havası. Hiçbir zaman o iki kapılı evden içeri eli boş girmezdi. Bir güvendi onun bizimle olması. Çocukluğumdaki o yaşantının etkisi olmalı ki hep kendimi zengin biri olarak hissettim. Oysa babamın hiçbir zaman çok parası olmadı. Hatta o zamanlar fark etmesem de kıt kanaat geçinirdik aslında. Yine de onun varlığı büyük zenginlikti benim için.
Gençlik yıllarımda çok çatıştım babamla. O beni kendi bildiği gibi ‘adam’ etmek istedi, ben ise onun istediği ‘adam’ olmaya direndim. Öfkelenirdi haliyle. Onu anlayabilmek için bir 50 yılı geride bırakmam gerekecekti. Yüzüme karşı asla övücü bir söz söylemese de beni hep takip ettiğini yıllar sonra öğrendim. Bir gazetede köşe yazıyordum, Cuma günleri çıkıyordu yazım. Meğer babam normalde hiç okumadığı gazeteyi her Cuma günü gidip alıyormuş. Bir hafta şehir dışına çıktığım için köşe yazımı yazmamıştım. Beni aradı, merakla sordu “ Uşağum, bu hafta yazin çikmadi, yoksa işi mi bıraktun?” ‘’Hayır, bırakmadım, şehir dışında başka bir haberdeyim” diye cevap vermiştim babama. Şaşırmış, bir o kadar da sevinmiştim…
Başta zengin bir çocuktum demiştim ya; parayla pulla olacak bir zenginlik değildi, babamın varlığının verdiği bir zenginlikti bu. 18 yaşımda gurbete çıksam da, gidecek, sığınacak bir baba evim vardı benim. Onun verdiği güvenle hep zengin gibi yaşadım, eğilmedim… Bir keresinde işsiz kalmıştım ki, bizim meslekte olağan bir durumdu. Hiçbir zaman birikimim olmadığı için parasızdım da. Söylememiştim, bir şekilde duymuş işsiz olduğumu telefonla aradı. “ Ne durayisun orada, gelsene buraya, kaynayan bir tenceremuz her zaman var. Ne bulursak yeruk…” Hangi para, hangi zenginlik bu sözden daha değerli olabilirdi ki?
Aslında gençliğimde birbirimize çok hoyrat davrandık. Sertti, yaşadığı hayat, Karadeniz’in dalgası, dağları gibi… Ben ise Attilâ İlhan’ın “Bir yangın ormanında büyüyen genç fidanlardık, güneşten ışık yontar, sert adamlardık” dizelerindeki gibiydim. Zaman ikimizin de sertliğini yok etti. Birbirimizi geç de olsa tanıdık. Son yıllarda daha çok zaman geçirmeye başlamıştım babamla. Ne zaman memleketten İstanbul’a dönsem ertesi gün hemen arardı “ Ne zaman geleyisun uşağum?”.
Evimizin balkonunda bir çekyat vardı, bu yaz geceleri hep orada yattım. Gündüzleri ise babam yatardı. Sağlık sorunları artmıştı, konuşma güçlüğü çekiyordu. Bütün hayatı boyunca konuşmayı şehvetle seven, saatlerce konuşan adam gitmiş, suskun bir adam olmuştu… Sabahları erken kalkar, üstümü örterdi. En büyük çocuğu olsam da küçüktüm ve çocuktum onun gözünde. Şimdi anlıyorum ki büyük konfordu çocuk olmak… Ölümüyle yoksullaştığımı hissediyorum, en kötüsü de çocukluktan çıkıp, büyümeye çalışmak olmalı. Nasıl olacaksa, bilmiyorum…. Tuncer KÖSEOĞLU
Gitmeyin der gibi bakardı…
Sadece 17 yıl geçirdim yanında. Bu kısacık zamanda bile çok şey öğrettin, çok anlam kattın hayatıma. Yılda bir bile olsa yaptığım ziyaretlerde sevinçle karşılar, giderken hüzünle bakardı yaşlı gözlerin. Gitmeyin der gibi… Hep sen baktın arkamızdan giderken… Şimdi sıra bizde. Uğurladık ebediyete güle güle git babam, nurlar içinde yat… Ümmügülsüm BADIŞ
Kenetlendik baba…
Sevgili babam; benim seninle o kadar çok anım var ki hangisini anlatayım. 18 yaşımda çıktığım baba evinden her gelişimde bizi avluda ayakta karşılamanı asla unutmayacağım. Ömrünün son haftasını seninle hastanede geçirmek, benimle konuşman, adımı söylemen bana en güzel hediye oldu. Sana hizmet etmek en büyük şerefti. Sana nasılsın dediğimde o kadar acıları çekmene rağmen hep ‘iyiyim’ dedin. Sıkıntılarını hiç bize belli etmedin. Elimi tutman, gözlerime çaresizce bakman içimi yaksa da sana hiç belli etmedim. Elimi bıraktığın an anladım ki babam bizden gidiyor. O an anladım sensizliğin ne demek olduğunu. Güle güle baba, rabbim sana rahmet mezarı ile baksın. Bize bıraktığın en büyük miras, dokuz kardeşin birbirine sıkı sıkı sarılması oldu… Sevilay ALTUN
Sırtında ekmek taşıyan adam
1986 yılında çok kar yağmış, yollar kapanmıştı. Köydeki evde erzak bitmek üzereydi. Ekmek yapacak unumuz tükenmişti. Babam göz gözü görmeyen kar ve tipide iki metrenin üzerindeki karı yararak evden çıktı. Beş kilometre uzaklıkta bulunan bir fırından bir çuval ekmek alıp sırtına yüklendi. Yokuş, bayır demeden sırtındaki ekmeği gece yarısı evimize ulaştırdı. Fakat ekmeklerin yarısından çoğu ıslanmıştı. Çocukluğumda beni çok etkilemişti bu olay. Babamın ailesi için yapamayacağı fedakârlık olmadığını o gün anlamıştım. Ah benim fedakâr babam… Songül PAŞALI
Kod adı Ayla…
Biraz saf kalpliydi babam… Bende faydalandım bu saflığından. Gençlik yıllarımda sevgilim vardı, babam bilmezdi. O dönem telefonda yoktu. Uzakta olunca sevgili mecburen mektupla haberleşirdik. Postacı gelmezdi köyümüze, mecburen babamın iş adresini vermiştim. Yıllarca babam taşıdı bana sevgiliden gelen mektuplarımı, deste deste… Hep merak etti kimden gelir bunca mektup diye, ama bir gün dahi açmadı. Özenle getirdi bana o mektupları. Sevgilimin kod adı Ayla’ydı…
Hani derler ya; “Baba çınar gibidir, meyvesi olmasa da gölgesi yeter.” Bu söz yeni anlam kazandı benim hayatımda. Bir babam vardı benim. Belki en pahalı giysileri giydirmedi, en lüks lokantalarda beraber yemek yemedik. Hiç sinemaya gitmedik birlikte… Ama çok uzun geceler geçirdik birlikte huzur içinde. Nice bayramlarımız oldu, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz… Bir babam vardı benim. Büyüğüme saygıyı küçükleri sevmeyi, edebi, hayatı öğrendiğim. Çocukluğumu ve gençliğimi kanatlarının altında geçirdiğim. Şimdi uğurladım babamı, keşkelerim olmadan. İyi bir insan, iyi bir evlat olmaya çalışarak geçti yıllarım. Umarım sana layık bir evlat olmuşumdur, nurlar içinde yat babam… Rahime GÜRDAL
Sırtında taşımıştı…
Sekiz ya da dokuz yaşındaydım sanırım. Ayaklarım su toplamış, hastalanmıştım. O zamanlar köyde oturuyorduk, şimdiki gibi ulaşım kolay değildi. Dolmuşla Rize Merkez’e indik. Yürüyemediğim için babam beni sırtına almış, iki kilometre uzak mesafede hastaneye götürmüştü. Şimdi daha iyi anlıyorum, meğerse babam bizim için ne kadar uğraşmış, bizi yetiştirebilmek için emek harcamıştı. Bize sıcak yuva kurmak için çok mücadele etmişti. Hayatı boyunca kendini değil, sadece dokuz evladını düşünmüştü. Seni çok seviyorum, mekânın cennet olsun babam… Hamide TOPTAN
Bizi bekle baba…
Öncesini ve sonrasını kestiremediğimiz şu boş hayatta zevkleri uğruna değil de değerleri uğruna ömür tüketen, bereketin ve cefanın ulu çınarı babam. Gittiğin yeni bir evin anahtarı ile bizi bekle. Yeniden buluşabilmek umuduyla, güle güle… Günay BALOĞLU
Uçak gibi süpürge
Ah dostlar babam gitti… Başı dumanlı dağım gitti, Atam gitti, sırtım gitti, İki kapılı bu handa menzile erişen yolum gitti. Darda yetişen elim gitti. Aklım gitti, canım gitti. Şu dağlanmış yüreğimde, çocuk kalan yanım gitti. Bayram gitti, candan öte canım gitti…
Babam, elektronik aletleri çok severdi, her zaman atölyesine değişik aletler alırdı. Bir gün eve uçağa benzer bir şeyle geldi. Henüz 10 yaşlarındaydım, o getirdiği elektrik süpürgesiymiş meğer. Üzerine bindim, tabii sevinçten çığlık çığlığa. Herkesten koptu bir kahkaha, gülümseme. Ama ben öyle süpürge görmedim ki… Gülmeyin bana ya da gülün, gülmek güzeldir geniş bir ailede olunca. Beni her zaman mutlu etmiştir babamın kanatları altında toplanıp, huzurla çayımızı içip mısırımızı patlatıp gülüp eğlenmek. Artık sensiz hep bir yanımız eksik sohbetler yarım kaldı baba… Melek KÖSEOĞLU
Babam’a…
Hayata dair pek çok şeyi bana öğreten babamın son evladıydım. Ne kadar çok sevse de fiziksel olarak hiçbir zaman bu sevgisini göstermese de ben küçükken bir metre karda bana kolilerce bisküvi taşırdı, ben hastalanınca kilolarca muz alırdı. Çocukken beni sevmiyor diye çok üzülürdüm. Sevdiğini ben büyüyünce anladım çünkü tabutunu 50 metre taşımak ağır geldi. Belki üzüntüden belki yorgunluktan mı bilmem. Babam dört kilometre yolu bana kilolarca yiyecek taşımaktan hiç yorulmadı… Emre KÖSEOĞLU
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021