Yıldıray OĞUR
Altı muhalefet partisinin lideri dördüncü kez 24 Nisan’da buluşup iftar yapacak.
Altılı masa zirveleri bugüne kadar iktidar çevrelerini günlerce meşgul etti.
Cumhur İttifakı liderleri, bakanlar, siyasetçiler masanın ayaklarından, altında kim olduğuna, fotoğrafı kimin çektiğinden, bildirinin öncesinde hangi büyükelçiye gönderildiğine kadar altılı masayla polemikler yaptı. Altılı masa bugüne kadar müsteşar gibi davranan Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na bile “alçaklı, şerefsizli, PKK’lı” cümleler kurdurdu. Her akşam iktidara yakın kanallarda altılı ittifaktaki çatlak, kriz gibi başlıklar heyecanla tartışılıyor, iktidarı destekleyen köşe yazarları en çok altılı masayı yazmaktan “zevk” alıyor.
Ama aynı altılı masa bazı muhalif çevreleri ise bir türlü heyecanlandıramıyor.
Muhalif medyalarda “Altılı masa heyecan yaratmadı” cümlesi artık genel bir kabul haline geldi, henüz masadan ümidini kesmeyenler daha aktif olmalarını, ortak mitinglerde konuşmalarını, anketlerde seçilebilecek gibi duran adaylardan birini seçip, yola revan olmalarını istiyor.
Ama şimdiden ümidini kesenlerin, heyecan yaratamıyorlar diyenlerin, hele Cumhurbaşkanı adayına altılı masanın karar verecek olmasına öfkelenenlerin sayısı artıyor.
Peki neden altılı masa iktidar çevrelerini telaşlandırmış gözükürken, bazı muhalifleri pek heyecanlandıramıyor?
Heyecanın düşük olmasının bazı pratik nedenleri var.
Henüz Türkiye bir seçim atmosferine girmedi. İktidar değişimi için karar anı yaklaşmadı, kampanyalar açılmadı. Herhangi bir siyasi mesajın, toplantının, bildirinin o kadar heyecan yaratmaması, topluma dokunmaması değişim ihtimalinin bu uzaklığıyla ilgili. Ateşe yaklaştıkça sıcaklık artacaktır.
Ayrıca muhalefet, her şeye hakim, devleti siyasi bir araç gibi kullanan 20 yıllık bir iktidar karşısında güçlü bir iktidar ihtimali olduğunu göstermeye çalışıyor. 20 yıldır iktidardan uzak kalmış, belediyeler dışında yönetme becerisini gösteremeyen bir muhalefetin anketler dışında toplumu iktidar alternatifi olduğuna ikna etmesi kolay değil, bunun medyadaki yolları çoğunlukla kapalı, bu da muhalefetin doğal olarak cesametini, enaniyetini, iddiasını göstermesini engelliyor.
Ve tabii son olarak altılı masa kurulana kadar CHP ve İYİ Parti arasında bile çalakalem yazılmış ittifak metinleri dışında ortak bir dil ve siyaset tutturulamamıştı. Şimdi onlara daha da benzemezleri eklendi. Liderler ve partiler daha yeni yeni birlikte iş yapmayı öğreniyor, o yüzden henüz ortaklaşmaya başlamış mesajlar o kadar keskin, birliktelik o kadar kavi görünmüyor.
Ama altılı masanın bazı muhalif çevreleri, özellikle de muhalif kanaat önderlerini heyecanlandıramamasının esas sebebi bu pratik sebepler değil.
Aslında onlara eksik gelen duyguyu ifade eden kelime galiba heyecan da değil.
Bazı muhalif çevreleri ve kanaat önderlerini altılı masa amiyane tabirle kesmiyor.
Kesmiyor çünkü Türkiye’deki aşırı heyecanlı siyasi kutuplaşma içinde altılı masa; siyasi tarihimizde bu çeşitlilikte örneği olmayan, beş yıl öncesine kadar hayal bile edilemeyecek insanları yan yana getirmiş bir oturup sakin kafayla düşünme masası.
Altılı masa bir uzlaşma masası ve uzlaşmalar herkesin biraz geri adım atması, o ana kadar heyecanla söylediklerinin bir kısmını yutması demek.
Uzlaşmanın duygusu o yüzden doğal olarak heyecan değil, itidal.
Halbuki karşımızda 20 yıllık kesintisiz, çok güçlü, ayakta kalmak için kendisini hukuki ve etik kurallarla ve normlara bağlı hissetmeyen, muhaliflerine karşı dili çok nobran olan bir iktidar var.
Bu iktidarın 20 yıldır muhalifi olanları tatmin edecek duygu o yüzden kesinlikle itidal değil.
Çünkü o klasik tabirle bu 20 yıldan etiğiyle, kemiğiyle nefret etmiş haldeler.
Bu öfke sadece iktidar partisine değil, ona 20 yıldır oy verenlere, onun temsil ettiği kimliğe, değerlere, sembollere de dönmüş bir öfke.
Hala 12 yıl önce yetmez ama evet demiş bir grup liberal ve solcunun sürek avını bırakamamalıların sebebi bu.
Girdiği seçimlerde yüzde 50’ye yakın halk desteğiyle onay almış bir iktidarın koca 20 yıl boyunca arada bir şeyleri iyi yapmış olma ihtimalini bile kabul etmek istemiyorlar.
2013’de kişi başı milli geliri 13 bin dolara çıkarmış olmalarını bile onların başarısına değil, para bolluğuna bağlamaya çalışıyorlar.
Ama bunlar en azından AK Parti iktidarına yapıp ettikleri üzerinden yönelmiş haklı haksız öfkeler. Ama iktidarın yapıp ettiklerine karşı çıkmak bile yetmiyor. Pek çok muhalife göre AK Parti iktidarı dış güçler tarafından kurulmuş, seçimleri hep hileyle kazanmış, iki seçim arası oylarını artırmak için katliam organize etmekten çekinmemiş, kendi kendine darbe yaptırmış bir iktidar.
İktidarın zaten muhalif olmaya yetecek icraatlarına karşı çıkmak kesmiyor, araya bir sürü komplo teorisi, şehir efsanesi, temelsiz suçlamalar girmiş, bu şeytanlaştırmalar doğal olarak muhalifliğin şiddetini artırmış durumda.
O yüzden böyle bir iktidara karşı ilk kez anketlerde iktidarın değişimi ihtimali belirmişken, bu iktidar değişiminin rengini uzlaşmayla bulandırmak, öfkeyi altılı masayla seyreltmek istemiyorlar.
Tarihin bu anında heyecan veren şey tam teşekküllü bir iktidar değişimi, tasfiye, rövanş ve geri dönüş imkanı.
Tam teşekküllü iktidar değişimi herhalde anahtar kavram.
Çünkü Türkiye’de iktidar olmak demek hiçbir zaman belli sınırlar içindeki bir yönetim erkini ele geçirmek demek olmadı.
Seçimle iktidara gelmek, devletin, toplumun ve hayatın tamamı üzerinde sınırları belirsiz bir iktidara sahip olmak da demek oldu.
AK Parti’nin son 10 yılda talip olduğu ve büyük oranda elde ettiği de bu tam teşekküllü iktidardı.
Siyaset kimlikler ve kültürel sınıflar üzerine kurulduğu için iktidar değişimi de yönetici kadroların değişiminden çok yönetici pozisyonda olan bir kitlenin iktidardan düşüp, diğerinin iktidara gelmesi anlamına geldi.
O yüzden tam teşekküllü bir iktidar değişimi hayalinde sadece AK Parti’yi iktidardan düşürmek yok, otomatik olarak onun üzerine oturduğu muhafazakar kitlenin iktidarına da son vermek, onların kamusal alana verdiği rengi, tadı bitirmek, hatta iktidara ulaşan bağlarını kesmek de var.
Çünkü Türkiye tarihinde iktidar değişimlerinde genelde hep böyle oldu. Ve biz bu ülkenin vatandaşlarının da tek bildiği ve damak tadına uygun olan lezzet bu.
20 yıldır iktidar bekleyen, iktidara her zamankinden kendini yakın hisseden, 2019 yerel seçimleriyle iktidarın tadını almış, bazı muhalif kesimleri bundan daha azı o yüzden tatmin etmiyor.
Altılı masada heyecanı kaçıran da tam olarak bu.
Çünkü masada artık 20 yıldır iktidar olan muhafazakarların temsilcileri de var.
Millet İttifakı dışında esas olarak onlarla varılan bir uzlaşma zemini altılı masa.
Yani bir iktidar değişiminde 20 yıldır iktidarda olan kesimler yeni iktidara da ortak olacaklar, tam olarak tasfiye edilmeyecekler, tam olarak seküler ve milliyetçi muhaliflerin ajandalarını hayata geçirmesi mümkün olmayacak, toplumun muhafazakar hassasiyetleri ve renkleri de yeni dönemde kamusal alanda görünür olacak, ortak hayata rengini vermeye devam edecek.
Altılı masa tam da bunun garantisini vermek için kuruldu.
Altılı masanın büyük ortakları Kılıçdaroğlu ve Akşener, iktidar değişiminin bir rövanşa neden olmayacağı, toplumun bütün kesimlerinin haklarının gözetileceğine altılı masayı garanti olarak gösteriyorlar.
Altılı masa yeni iktidara şimdiden hukuki, siyasi, etik sınırlar koyuyor. Bilindik siyasi tansiyonun içinden konuşmuyor. AK Parti iktidarına karşı tanıdık, bilindik alkış garantili sloganları ve klişeleri kullanmıyor.
O yüzden altılı masa, 20 yıllık AK Parti iktidarını kapatılması gereken bir parantez, tasfiye edilmesi gereken bir sapma olarak gören masadaki merkez sağ parti liderini, belediye başkanları cumhurbaşkanı adayı olursa belediyenin kaybından endişe edenleri “Cumhurbaşkanı seçilince yerine kayyum atar” diyerek teskin eden araştırma şirketi sahibini, iktidara gelince öyle hemen “saf gibi” parlamenter sisteme geçmeyip cumhurbaşkanlığının sınırsız yetkileriyle bürokraside, akademide, medyada tasfiye planları yapan akademisyeni, Babacan’ı bile “Sarayın işbirlikçisi” gören devrimci öğrenciyi, seçimden sonraki gün göçmenlerin otobüslere doldurulup Suriye’ye gönderilmesini bekleyen seçmeni, seçim sonuçları açıklanınca Beştepe’nin kapısına dayanılmasını, iktidarın yargılanmasını bekleyen gazeteciyi heyecanlandırmıyor ve kesmiyor, kesmesi de mümkün değil.
Zaten “2019 yerel seçimlerinde büyükşehirleri muhalefet kazandı, anketlerde de belediye başkanları Erdoğan’ı yeniyor görünüyor, o halde neden tünelin ucunda görünen tam teşekküllü iktidarımızdan taviz veriyoruz, onu bu küçük muhafazakar partilerle bulandırıyoruz, 20 yılın rövanşını alma ihtimalini ıskalıyoruz” diyorlar.
Bu büyük fırsatın kaçırılma ihtimali heyecanlarını azaltıyor, şu kutuplaşmada, iktidarın bu nobran saldırılarına karşı altılı masada pişen yemekten yükselen uzlaşma, sağduyu, serinkanlılık kokusu açlık hislerini tatmin etmiyor, hele cumhurbaşkanı adayının bu altı lidere bırakılacak olmasına, masadan “düşün peşime” diyemeyecek bir cumhurbaşkanı adayı çıkma ihtimaline öfkeleniyorlar.
Çünkü seçimi de bu heyecanın, kitleleri çıldırtacak liderliğin ve iktidara karşı taze öfkenin kazandıracağını düşünüyorlar.
Halbuki 2017’den beri yapılan seçimler bu tanıdık, bildik siyasi heyecanın değil, serinkanlılığın kazandırdığını gösterdi.
Muhalefetin neredeyse tek afiş asmadığı 2017 referandumunda “evet” ancak kılpayı kazanmıştı.
2019 yerel seçimlerinde Mansur Yavaş Ankara’da sınırlı sayıda posterle, Ekrem İmamoğlu çarşı pazar dolar seçim kazandılar.
Her ikisi de muhafazakar seçmeni oy vermeye ikna etmek için seçilmiş adaylardı ve kampanyaları boyunca altılı masanın gösterdiği hassasiyeti göstererek, hatta işi biraz da abartıp Eyüp Sultan’da Yasin okuyarak ipi göğüslediler.
Tam olarak bugün aranan heyecanın, negatif enerjinin, sert muhalifliğin denendiği bir seçim de oldu.
2018 cumhurbaşkanlığı seçimi.
Muharrem İnce, muhalif seçmeni sahiden heyecanlandırdı, meydanlara kalabalıkları toplayıp coşturdu, o katarsis hissini sonuna kadar yaşattı ama filmin sonunda hem yüzde 30’da kaldı hem de seçim gecesi bu aşırı yükselttiği heyecanın altında kaldı.
Zaten muhalefet de tüm bu somut tecrübelerden bir ders çıkararak altılı masayı kurdu.
O yüzden Kılıçdaroğlu ısrarla “dostlarımızla kazanacağız” diyor.
Bunun siyaseten doğru bir strateji olup olmadığını ancak seçim gecesi anlayacağız.
Ama açık ki altılı masa o aranan heyecanı hiçbir zaman vermeyecek.
Çünkü altılı masa Türkiye’deki heyecanlı kutuplaşmaya verilmiş bir mola.
Klasik siyasi tansiyonu düşüren bir sakinleştirici.
Bilindik ve arzulanan tam teşekküllü iktidar değişimi ihtimalini ortadan kaldıran bir fren.
Hız yapan arabalara alışmış insanları, sağda sağdan herkese yol vererek giden bir arabanın mutlu etmesi zor.
Belki de altılı masanın vermek istediği heyecan, sınırları, duracak yeri, ölçüleri belirsiz, birilerini heyecanlandırırken, diğerlerini korkutan bir siyasi heyecan değildir.
Altılı masa tam da bu heyecana fren olduğu için daha büyük bir seçmen kitlesine heyecan olmasa da güven verebilir ve bu güven hissi belli bir seçmen kitlesini heyecanlandırmaktan daha fazla işe yarayabilir.
Ama günün sonunda siyaseten işe yaramasa da, Türkiye’nin vurup geçecek liderlerin heyecanına değil, iktidarlarını bir masada paylaşmış liderlerin heyecansızlığına, kuralsızlığın verdiği cesarete değil, hukukun sıkıcılığına, yürek hoplatan hitabet sanatlarına değil, huzur veren politik doğrulara ihtiyacı olduğu açık.
Esas heyecan verici olan belki de budur…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.09.2025
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025