Halil BERKTAY
[13-14 Mayıs 2016] Bir zamanlar ben de böyle genç bir zıpır mıydım? Şu “Pelikan Dosyası”nı yazanlar kadar lâf anlamaz, onlar kadar fanatik, onlar kadar saldırgan mıydım?
Ne kadar hatırlamak istemesem de, korkarım evet. Belki düşmanlıklarım o kadar kişisel değildi; daha az lider bağımlılığı ve daha çok teori bağımlılığı etrafında örülmüştü. Ayrıca, anonimliğin ardına da saklanmıyordum. Ama aptallıksa aptallıktı, körlükse körlüktü, haddini bilmezlikse haddini bilmezlikti, bağnazlıksa bağnazlıktı.
Burada “ben” hem bütün bir, hattâ birkaç neslin metaforuyum, hem de kişisel bir realiteyim kuşkusuz. Ortam öyleydi, herkes öyle yapıyordu diye kaçamıyacağım, sırtımdan atamıyacağım bireysel bir sorumluluğum var (ve dilerim bunu başkaları da içlerinde duyuyordur).
“Pelikan Dosyası”nı okurken aklım 48 yıl önceye gitti. 1968’de Sovyetler Birliği Çekoslovakya’ya müdahale etmiş, Mehmet Ali Aybar da bu zorbalığı kınamış ve Dubçek’in “güleryüzlü sosyalizm”ini savunmuştu. Amerika’da, üniversitedeydim. Henüz Maocu olmamıştım; Leninist-Stalinist aile geleneğini sürdürüyordum. Aydınlık dergisi çevresinden Şahin Alpay’ı tanıyor ve yazışıyordum. İlk ağızda, proletarya diktatörlüğü adına çok kızdım Aybar’a. Oturup İhanet var diye dehşetengiz bir yazı döşendim. Allahtan o 21 yaşımdaki halimden daha olgun çıktılar da yayınlamadılar. Neredeyse yarım yüzyıl geçti. Şimdi bile aklıma geldikçe kulaklarıma kadar kızarıyorum.
Bu, sadece bir örnek. “Pelikan Dosyası”na en yakın örnek. Sonraki yirmi yıl içinde, daha neler var oysa.
* * *
İki büyük “kurtuluş ideolojisi” (emancipation ideology), iki büyük siyasal cereyan. Bir zamanlar Marksizm; bugün İslâmiyet ve İslâmcılık. Birinin bıraktığı manevî boşluğa diğeri oturdu. 1920’lerden 80’lere, uluslararası komünist hareket ve Türkiye’deki sol akımlar. 1946’dan bu yana, merkez-sağ partilerin ana mecrası (DP, AP, ANAP) ve bu gövdeden bir ara ayrılan daha saf İslâmcı bir çizgi (MNP, MSP, RP, FP, SP). Sonra 2002’den bu yana, her ikisinin yeniden birleşmesi olarak AKP. Bu karşılaştırma ne zamandır meşgul ediyor kafamı.
Başarılarına değil başarısızlıklarına, düştükleri tuzaklara, uğradıkları deformasyonlara bakıyor ve düşünüyorum: İlkinin başına gelenlerden ikincisi kaçınabilecek mi? Kendi payıma, sosyalizm tarihinden çıkan hangi dersleri AK Partililere aktarabilirim? Denesem de, yararı olur mu? Herşey bir yana, dinleyen olur mu acaba?
Neresinden tutsam, hangi birini söylesem? Sol kendi “tek doğru” inancına yüzde yüz angaje oldu. Paradigmatik bir dar görüşlülük, bir tür “tünel vizyonu” (tunnel vision) peydahladı. Sadece “borunun ucu”nu, ya da kuyunun dibinden yukarı bakan kurbağa gibi, gökyüzünün kuyunun ağzıyla sınırlı bir parçasını görür oldu. Kendi kendisine eleştirel bakamadı. Teorisinin her yanlışlanmasına bir kulp, bir açıklama, bir mazeret buldu ve hiçbir şey olmamış gibi, “tarihin yönü”nü izleyerek yoluna devam etti. Paradigm bağımlılığı ve patika bağımlılığının dışına çıkamadı.
Zamanla inanmak, düşünmenin önüne geçti. Fikirler katılaşıp dogmalara dönüştü. Marksizm, eskiyi (kapitalizmi) eleştirmede sergilediği zenginlik ve yaratıcılığı, yeniyi (sosyalizmi) kurmada gösteremedi. Bir tahakküm sistemini yıktı, başka bir tahakküm sistemi getirdi. Asıl bu aşamada, iktidarla birlikte otoriterleşti. Çoğulculuk kaldırmaz oldu. Lider kültleri peydahladı (Lenin, Stalin, Brejnev, Mao, Enver Hoca, Çavuşesku, Kim İl-sung ve ahfadı). Lidere muhalefet ihanetle bir tutuldu.
Bu anlayış ve uygulamalar, kendi ülkelerinde iktidarda olmasalar bile iktidardaki komünizmin bütün günahlarını paylaşıp suç ortağı olan irili ufaklı bütün diğer partilere de sirayet etti. Mutlak merkeziyet, iç tartışma olanaklarını öldürdü. “Kol kırılır, yen içinde” anlayışı, şeffaflığı, geçirgenliği ve toplumla etkileşimi dumura uğrattı. Lidere kayıtsız şartsız itaat kültürü, devrime (Lenin’in ifadesiyle) “fırsat bu fırsat, ben de kapacağımı kapayım” diye bakan oportünistlere ortam hazırladı. Ortalığı yığınla arrivist, tırmanıcı kapladı. Bunların bir bölümü, şecaat arzetmek uğruna “çizgi”yi hep aşırıya ve daha aşırıya çekti. Bu da fraksiyonlaşma potansiyelini arttırdı. Asıl sosyalizm alanının (sosyalist ülkelerin ve komünist partilerin) dışında ama bitişiğinde, Marksizmin “devrimci şiddet” ilkesinin uzantısında, şiddet fetişizmini iyice çığrından çıkaran yığınla sol akım doğdu.
* * *
Bunlar size gerek dünya çapındaki, gerekse Türkiye’deki İslâmcı akıma, daha doğrusu akımlara dair bazı şeyler çağrıştırıyor mu?
Altı ay önceki bir yazımda, olası benzetmelerden sadece sonuncusuna, şiddet sorununa değinmiştim: “Bir adım ötede, emperyalizm ve sömürgecilik mirasına kızgınlıktan beslenen şiddet akımları, 20. yüzyılın ikinci yarısında daha çok Marksizm (tabii Marksizmin belli bir yorumu) aracılığıyla kendine teorik çerçeve ve meşruiyet ararken, neden çağımızda daha çok İslâmiyetin belirli bir yorumu aracılığıyla kendine teorik çerçeve ve meşruiyet arıyor? Şöyle de diyebiliriz: Sırf yoksulluk ve eşitsizlik, insanları ölüme yürümeye azmettirebilir mi? Çok güçlü bir inanç devreye girmeden ve ikna edici rol oynamadan, şiddet, terör ve hele intihar eylemi olur mu? Geçmişte bu inancı belki Marksizmin Leninist-ötesi varyantları, belki şoven milliyetçilik sağlıyordu (PKK için hâlâ öyle). Cihadizm, her ne kadar İslâmiyetin sadece belli bir yorumuysa da, sonuç olarak böyle bir ideoloji kuvvetle mevcut. Ve ideolojileri, onları yaratan koşullara indirgemek olanaksız. Kendi özerklikleri, çekicilikleri, dinamikleri var. Bugün Taliban, El Kaide, Boko Haram ve IŞİD gibi örgütler açısından ölümüne inanmışlıkla ilgili o yeterli koşulu Selefîliğin, daha spesifik olarak İslâmiyetin İbni Teymiyye (1263-1328) yorumunun güç verdiği bu cihadizm sağlıyor.” (18 Kasım 2015: “Dinin payı yok” denebilir mi?)
Ama tabii aslında çok daha büyük bir mesele söz konusuydu ve nitekim başka yazılar da yazdım ardından. Örneğin “Çizgi” nedir? “Dar” ve “geniş” çizgiler neye yarar?makalemde (30 Ocak 2016), şöyle iki alt-başlık da vardı: (a) Solda dar çizgicilik ve siyasetin yokoluşu; (b) AK Parti’nin önündeki dar ve geniş çizgi sorunları. Onu Aydınlar ve dar çizgiciler izledi (7 Şubat). İçinde bir yerde, “bir yanda parlak, namuslu aydınlar” ve “diğer yanda Yagoda ve Yezhov’lar”dan da söz ediyordum. İki gün sonra Hazır, lâf resimden, “çizgi”lerden ve Stalincilerden açılmışken (1) çıktı (9 Şubat). Doğrudan lider kültleri konusuna girdim ve bir süre öyle devam ettim.
En son Antagonistleşmemek, fraksiyonlaşmamak’ta (11 Mart 2016) daha dolaysız bir uyarıda bulunmaya çalıştım. Bu yazının başında olduğu gibi, Marksizmden gelen bir aydın olarak “solun trajedisi içinden bugüne bakıp düşünmek ihtiyacını” duyduğumu açıkça belirttim: “Onyıllar boyu, sosyalist ülkelere ve uluslararası komünist harekete yönelik her eleştirinin emperyalizme, burjuvaziye, CIA’ye, revizyonistlere, karşı-devrimcilere, kapitalizmi restore etmek isteyenlere maledilmesini yaşadım. Bunun boğucu ve zihin köreltici etkilerine tanık oldum. Türkiye’de sol nasıl parçalandı ve alabildiğine fraksiyonlaştı sanıyorsunuz? Saflık ve farksızlık arayışı nasıl başladı? Ana gövdenin büyük dallarının küçük dallarından en son ayrılanı, yani bir bakıma en (son aşamada) kendine yakın olanı en kötü, en büyük düşman sayma anlayışı nasıl hakim oldu? 1960’ların başında bir tek TİP varken, 1970’lerin sonunda, yani yirmi yıldan kısa bir sürede hepsi küçük küçük elli küsur örgüte nasıl gelindi?”
Devamında, biraz soyut bir havada, farazî sanılabilecek bir takım sohbetlerden söz ettim. “Şimdi de bazı AKP’li gençlerle tanışıp konuşuyorum,” dedim; “bakıyorum da ateş püskürmedikleri hemen hiç kimse yok. Bir sohbette, diyelim sekiz farklı tutumu somutlayan sekiz ayrı kişinin adı geçiyor. Hepsine kızgınlar; falancayla şu yüzden, filancayla bu yüzden birlikte olamazlarmış; peki ne olacak, kiminle birlikte çalışabileceksiniz ki diye sorduğunuzda, her bir ‘münferit’ küskünlüğü tekrar ve tekrar anlatmaya girişiyorlar. Sonuç, kişisel öfkelerinde kendilerini bir kere daha haklılamaları oluyor.”
Bu zihniyet veya haleti ruhiyeyi “naiflik, ama korkutucu bir naiflik, tek tek ağaçlardan ormanın bütününü görememek” diye niteledim. “Demokrasi koalisyonunun nasıl bir arada tutulabileceğini gerçek gündemin ilk sırasına çıkarıyor” diye bitirdim.
* * *
Ne demiş şair? Bir gerçek âlemdi gördüğün, ey Celâleddin, heyûlâ filân değil. Aynen öyle; bu da alabildiğine somut, reel bir yemek ve sohbetti aslında. Yakınlık duyduğum bazı İslâmcı-AKP’li gençlerin gidişatından endişeye kapılmıştım. Buluştuk. Başka bazı büyükler de vardı (daha ileri yaştakiler anlamında). Elimden geldiği kadar bu dar çizgi - geniş çizgi meselesini bir kere daha anlatmayı denedim. Yukarıda sözünü ettiğim bütün 30 Ocak - 7 Şubat - 9 Şubat - 11 Mart yazılarımda ne vardıysa veya olacaktıysa özetlemeye çalıştım. Bakın biz yaptık, siz yapmayın demeye getirdim.
Dinlediler, dinlediler -- ve sonra, aynen yukarıda özetlediğim gibi, kendi daracık perspektiflerinden, çeşitli kızgınlıklarını bir kere daha anlatmaya koyuldular. Oracıkta ümitsizliğe kapıldım. Bunların hiçbir şey öğreneceği ve anlayacağı yok, diye geçirdim içimden. Biraz sonra özür dileyip ayrıldım. Beni geçiren arkadaşım iyimserdi. “Çok iyi oldu, böyle böyle gelişecekler” gibi bir şeyler dedi. Bense çok farklı izlenimlere sahiptim. İçimden, bunlar asla bütünü göremez; tek tek ağaçlardan başlarını alıp ormanı göremez; ormanı bırak, burunlarının ucundan milim ötesini göremez diye geçiriyordum.
Nitekim üzerinden iki ay geçti geçmedi; o genç çocuklar “Pelikan Dosyası”nı kaleme aldı.
Yoksa tarih gerçekten tekerrürden mi ibaret?
Plus ça change, plus c’est la même chose mu demeli, Alphonse Karr gibi (her şey ne kadar değişmiş gözükürse, o kadar aynıdır aslında)?
Auden’la birlikte, “sürgündeki Thukidides”in (Peloponez Savaşı kitabında getirdiği) aydınlığı yitirdiğimizden, “alışkanlık yaratıcı acılara, / kedere, kötü yönetilmeye, / hepsine yeni baştan katlanmak zorunda” (The enlightenment driven away, / The habit-forming pain, / Mismanagement and grief: / We must suffer them all again) olduğumuzdan mı yakınmalı?
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları


























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024