Halil BERKTAY
[11-12 Kasım 2021] Bu soruyu sormak Eymür’ü doğrulamaz, Kontrgerilla’ya bahane bulmak anlamına gelmez. En ufak bir mazereti olamaz, adına işkence dediğimiz insanlık dışı dehşetin. Öte yandan, oraya buraya çekilebilme ihtimali ne olursa olsun, öncelikle bir tarihsel dürüstlük zarureti. Ayrıca, solun kendisinin demokrasi ve hukuk devleti nedir öğrenmesi, kıymetini bilmesi için de gerekli.
Diyebilirsiniz ki biraz geç oldu; bir kısım solcunun hiç öğreneceği yok bunu. Hattâ, bundan doğacak, kendini düzeltmiş, rektifiye etmiş yeni bir sol olanağı yok artık. Siyasal yelpazenin sol kanadı olacaksa ve orada birileri olacaksa, bunlar eski solcular olmayacak. Yepyeni kuşaklar, yepyeni insanlar olacak. Genel ve kapsamlı bir teorileri, bütünsel bir paradigmaları olmayacak (Marksizm benzeri). Bunun yerine, tek tek meseleleri olacak: iklim, küresel ısınma, göçler ve sığınmacılar, ırkçılık, demokrasi ve insan hakları, bölgesel savaşlar… Ama bu konularda verilen ve besbelli ki daha otuz kırk yıl boyunca verilecek mücadelelerin başını, eski sosyalist solun kalıntıları çekmeyecek. Bu mücadelelere belki Marksizmin muhalif, kapitalizmin eleştirisini içeren boyutları biraz ışık tutacak. Ama sosyalizm, ya da Marksizmin sosyalizm boyutu yol göstermeyecek.
Gene de gerekli. Ne olursa olsun gerekli.
1960’larda dünya görece sola kaydı. Ardında, tarihin çelişkili, parçalı ve eşitsiz gelişimi yatıyordu. Bir yanda sosyalizm vardı, diğer yanda anti-emperyalizm. İkisi aynı şey değildi. Aslında Sovyetlerde, Doğu Avrupa’da ve Çin’de sosyalizm esas itibariyle başarısızdı. Politikada demokrasisizlik, ekonomide piyasasızlık, çeşitliliğin, yarışmanın ve rekabetin olmaması demekti. Bu yüzden yeni teknoloji de üretemiyor, verimlilik artışı sağlayamıyor, Batı kapitalizmine yetişip geçme iddiaları kof çıkıyordu. 1956’da Macar ayaklanmasının, 1968’de Çekoslovakya’nın demokratikleşme denemesinin tanklarla ezilmesi (ve daha sonra bir de Afganistan’ın işgali), kolay kolay silinmeyecek kara lekelerdi. Ama bir de sömürgelerin bağımsızlık ve ulusal kurtuluş mücadeleleri yaşanıyordu aynı yıllarda. Fransa’ya karşı Cezayir, Portekiz’e karşı Angola ve Mozambik, tabii en önemlisi ABD müdahalesine karşı Vietnam, gene ABD baskısı, ambargosu ve Domuzlar Körfezi çıkarmasına karşı Küba etrafında büyük uluslararası destek hâleleri oluşuyordu. Yani arazideki fiilî anti-emperyalizme, Avrupa ve Amerika dahil her yerde yaygınlaşan duygusal ve düşünsel bir anti-emperyalizm eşlik etmekteydi.
Batıyı hedef alan bu anti-emperyalizm dalgası, Sovyet bloku tarafından hararetle desteklendi ve ikisi arasında bir örtüşme doğdu, bu da sosyalizmin zaaflarını ve sathın altında derinleşen buhranını uzun süre örtmeye, gözlerden saklamaya yaradı. 1960’lar ve 70’lerin sol coşkusu bir sosyalizm ve işçi sınıfı devrimi coşkusu değildi; anti-emperyalizmin coşkusuydu. “Dünyanın lânetlileri,” Enternasyonal marşının les damnées de la terre’inden (yani gelişmiş sanayi ülkelerinin proletaryasından), Frantz Fanon’un The Wretched of the Earth’üne (yani yoksul, azgelişmiş ülkelere) kaymıştı. Lenin’in “Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarının devrimci fırtınası”na ilişkin öngörüsü ya da Çin Kültür Devrimi’nin “Doğu kızıldır” şarkısı ve sloganı, sonunda gerçekleşiyor gibiydi. İşte artık emperyalizmi ve dolayısıyla kapitalizmi bunlar geriletiyordu.
1960’lar ve 70’lerde yaygınlaşan “emperyalizmin üçüncü bunalım dönemi” ya da “emperyalizmin toptan çöküşe gittiği, sosyalizmin bütün dünyada zafere ilerlediği çağ” söylemleri, bu konjonktürden kaynaklanmaktaydı. Hepsinde büyük bir sübjektivizm ve iradecilik (volontarizm) söz konusuydu. Guevara “devrimcinin görevi devrim yapmaktır” diyordu. Boş lâftı. Sanki “devrim yapmak” diye tanımlanabilir tek bir fiil, bir eylem türü vardı ortada. Devrim olacaksa, küçük büyük bir yığın eylem, faaliyet ve mücadelenin, sayısız vektör ve faktörün birleşik sonucu olacaktı. Ama hayır, Guevara ve hayranları için, bir, devrim öncelikle bir irade meselesiydi, istemek meselesiydi. İki, doğrudan “devrim yapmak” atılımı dışındaki o bütün diğer eylem ve mücadeleler legalizm, reformizm, parlamentarizm kokuyordu. Yani “devrim yapmak”la kastedilen, işi fazla uzatmaksızın silâha sarılmaktı aslında. Yayılıp popülerleşmesinin zeminini, sadece haksızlığa ve mağduriyete isyan değil, aynı zamanda silâha ve silâhlı kahramanlığa hayranlık oluşturdu.
Bu da bir diğer evrensel dalgaya dönüştü. Marx, “yeni bir toplumun ebesi şiddettir” demiş; proletarya devrimi ve ardından proletarya diktatörlüğünün ilk teorisini kurmuştu. Lenin ve Stalin bunu belirli bir model ve yol haritasına dönüştürdü. Ardından Mao ve Ho Şi Minh “kırlardan şehirlere” alternatif bir mecra sundu; lâfta sunmakla kalmadı, somut başarılarla taçlandırdı. Cezayir’de Frantz Fanon çıktı ve şiddet savunusunu yeni bir platforma taşıdı. Sadece siyasî bakımdan değil, sömürgeciliğin körelttiği ve çarpıttığı ruhları “sağaltmak” adına, şiddetin psikolojik bakımdan da gerekliliğini savundu. İlginçtir ki FLN sırf Fransız ordusuna karşı savaşmadı. Aynı zamanda, Cezayir’de yaşayan Fransız sivillere karşı da şiddet uyguladı. Gillo Pontecorvo’nun, 1966 tarihli La Battaglia di Algeri (Cezayir Savaşı) filminde apaçık sergilediği gibi, kamusal alanda her yere bomba yerleştirmekten çekinmedi. Hattâ yerine göre Fransız askerî birimlerine karşı Müslüman kadın ve çocukları “canlı kalkan” olarak da kullandı. Bu yöntemler, ordunun (özellikle de Dien Bien Phu ve Cenevre Konferansı sonrasında Hindiçini’den yenik dönen elit paraşütçülerin) sistematik işkence örgütlenmesi ve uygulamasında kolaylaştırıcı bir rol oynadı.
Fakat öyle veya böyle, bütün barışçı, demokratik mücadele olanakları küçümsenirken, silâhlı mücadele hayranlığı aldı yürüdü. Küba Devriminin ve Guevara’nın etkisiyle, Orta ve Güney Amerika’da küçük küçük bir yığın şiddet örgütü türedi. “Kent gerillası” teorileri dahi üretildi. Gerçek anlamıyla terör yöntemleri (suikastler, bombalamalar, uçak-gemi-insan kaçırmalar, rehin almalar) tırmanışa geçti. Orta Doğu’da, İsrail zulmüne karşı Filistin direnişinin meşru uzantıları sayılır oldu. Leyla Halid romantize edildi. Orada da radikalizm yarışları başgösterdi: önce bir ana örgüt, sonra onun “Marksist” sıfatlısı (yani daha devrimcisi), sonra onun da “Marksist-Leninist” sıfatlısı (daha daha devrimcisi). Yaser Arafat, George Habbaş, Nayif Havatme. Çeşitli Filistin örgütleri Türkiye’nin silâhlı eğitim almak isteyen solcu grupları için bir tür “Mekke”ye dönüştü.
Evet, Türkiye. Maalesef. Türkiye, çok elverişli, aşırı elverişli bir zemin sundu bu sabırsızlık ve kestirmeciliğe. Zaten devrim (ihtilâl) başlı başına bir kestirmecilikti, tarihî açıdan. Ama işte kestirmeciliğin de kestirmeciliği başgösterdi. Hep azınlıkta, yeraltında, dip akıntısı düzeyinde kalmış bir Eski Sol vardı. Bunun üstüne bir de tecrübesiz, partisiz, örgütsüz, dünyadan habersiz gençlik hareketi geldi, Yeni Sol niyetine. Marksizmi alelacele, birkaç yılda öğrenmeye kalktı. Çok sathî şeyler aldı Marksizmden: bir şiddet, bir de sınıfsal indirgemecilik. Toplumu sırf ezen ve ezilen sınıflardan ibaret gördü. Kültür boyutunu ıskaladı. Bir toplumu hangi mahrem ilişkiler bir arada tutar; kimlik nedir, aidiyet nedir, (bugün sıkça kullandığımız bir deyimle) mahalle nedir, hiç üzerinde durmadı (durmadık) bunların. Oysa büyük kitlesi itibariyle hiç de Marksizme, sosyalizme ve genel olarak devrime, bilhassa işçi sınıfı devrimine yatkın olmayan, hayli dindar-muhafazakâr, daima merkez-sağ bir toplumdu, parçası olduğumuz.
Bu gerçeği ya algılayamadık, ya farkında olmadık, ya tahammül edemedik. Karşıtında, sol kendi alt-kültür kabarcığı veya baloncuğunu oluşturup, bunu bütün toplum, bütün dünya sandı. Çeşitli kaynaklardan beslendi bu illüzyon. Folklorik (ve zamanla daha Alevi) bir isyancılık damarı. Köroğlular, Kiziroğlu Mustafa Beyler, Pir Sultanlar. Celalîler. Giderek 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarının eşkiyalık, efelik ve zeybeklik kültürü. Çakırcalı’dan İnce Memet’e, hepsinin sol tarafından halk kahramanları diye idealizasyonu. Sanatsal doruğunda, Nâzım ve Şeyh Bedreddin Destanı. Daha yakın zamana gelirsek, Enver Gökçe’nin “Dost dost ille kavga”sı. İlle kavga? Nihat Behram’ın elinde, gece, dağ, tüfek, isyan, halk, mavzer, çapraz fişeklik ve benzeri sözcüklerin “bizatihî şiiriyet”ine indirgenmiş bir şiir beğenisi.
Bunun üzerine, bir, polisin ve aşırı sağın çok erken bir aşamada başgösteren saldırıları bindi, gençlik hareketinin çeşitli kesimlerini, olanca tecrübesizlikleri içinde, âdetâ otomatik bir refleksle silâhlanıp kendini savunmaya, yani bir düello mantığına çeken. İki, Türkiye’de (babamın deyimiyle) “iş yapabilmiş” Kemalizmin otoriter, yukarıdan aşağı modernleşmeciliği. Ve tabii bunu geri getirme hülyası, yani darbecilik. Kâh apaçık Baasçı, Nasırcı, neo-Kemalist biçimleriyle çıkagelen bir darbecilik (eski 27 Mayısçılar, yeni 9 Martçılar, Doğan Avcıoğlu). Kâh Marksizmi de elden bırakmaksızın bu darbeciliğin kuyruğuna takılanlar (Avcıoğlu’nun “Filipin demokrasisi”yle örtüşen, Mihri Belli’nin “cici demokrasi” kötülemeleri; Hikmet Kıvılcımlı’nın “İkinci Kuvayı Milliyeciliğimiz” çağrıları).
Üç, kısmen (bize çok uzak gelen) Çin ve Vietnam’dan, ama ağırlıklı olarak (çok daha yakın ve sempatik, üstelik beyaz) Küba’dan beslenen bir gerilla fetişizmi. Sadece aşırı sağda değil, aşırı solda da at izi ve it izi birbirine karıştı. Kim, sadece kendini savunuyor (savunduğunu düşünüyor)? Kim, bunun ötesinde, gerçekten silâhlı mücadele için yanıp tutuşuyor? Kim, bir adım sonrasını göremeyen bir fraksiyonel rekabet içinde sürekli el yükseltiyor? Kim, devleti kızıştırırsak ve zulüm artarsa, halkın devrimcileşmesi hızlanır zannediyor? Kim, ortalık karışırsa bundan sol darbe çıkacağını umuyor?
Hepsi bir yumak oldu. Bir çılgınlık kapladı ortalığı. Altından 12 Mart ve 12 Eylül çıktı. Aşırı solun (ve aşırı sağın) şiddet fetişizmini fırsat bilen, kendini bu yolla haklılaştırmaya çalışan korkunç bir devlet zulmü çıktı. Yaşamayanın bilemeyeceği bir gaddarlık çıktı.
Mehmet Eymürler çıktı.
Yazarlar
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları

























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024