Ahmet TAŞGETİREN
“Homo Deus - Yarının Kısa Tarihi” isimli kitap, 2015 yılında İsrail’de İbranice yayınlandı. Çok ses getirdi. Orada kitabın yazarı Noal Hariri, yapay zekânın pek çok alan yanında tıp, hukuk gibi insan hayatının en girift alanlarında da kullanıma gireceğinden, hatta bu sebeple kimi hukuk ve tıp alanlarında kişilerden daha sağlıklı sonuçlar alabileceğinden bahseder. Hatta sorar: Zamanla bu meslekler yapay zekâ tarafından ele geçirilir mi?
Bugün yapay zekâ farklı isimlerle her gün yeni hamleler yaparak hayatımıza giriyor. ChatGPT, Claude gibi farklı yapay zekalar var.
Yapay zekâ Claude’a şöyle bir soru sordum:
-19 Mart 2025’ten bu yana Türkiye’de yaşananlar masumiyet ilkesi, lekelenmeme hakkı, tutuklamanın istisna olması ve uzun tutukluluğun cezaya dönüşmemesi gibi temel hukuk ilkeleri açısından nasıl bir ülke görüntüsü ortaya çıkarıyor?
Şöyle bir cevap verdi:
“19 Mart 2025’ten bu yana yaşananlar sorduğun temel hukuk ilkeleri açısından ciddi sorunlar oluşturuyor. Durumu bu ilkeler çerçevesinde değerlendirelim.
Bu soru, hukuki olmaktan çok anayasal ilkelere dayalı bir “görüntü” ve “meşruiyet” meselesini gündeme getiriyor. Daha yumuşak ama net bir çerçeveyle yanıtlayayım.
1. Masumiyet karinesi açısından oluşan görüntü:
Masumiyet ilkesi, yalnızca mahkeme kararına kadar “suçlu sayılmamak” değildir;
aynı zamanda devletin dili, pratiği ve tutumu ile de korunur.
19 Mart’tan bu yana yaşananlar bağlamında dışarıdan bakıldığında Türkiye için oluşan tablo şudur:
- Yargı kararı olmadan güçlü suçluluk imaları içeren söylemler,
- Soruşturma aşamasındaki kişilerin kamusal alanda fiilen mahkûm edilmiş gibi sunulması,
- Medya–yargı–siyaset üçgeninde yargı sonucunu peşinen belirleyen bir atmosfer.
Bu durum, Türkiye’yi şu noktaya yaklaştırıyor:
Masumiyet karinesinin teorik olarak tanındığı, fakat pratikte zayıfladığı ülkeler kategorisi.
Uluslararası hukukta bu çok kritik bir eşiktir. Çünkü mesele tek tek davalar değil, hukuk kültürünün yönü olarak okunur.
2. Lekelenmeme hakkı bakımından:
Lekelenmeme hakkı, modern hukuk devletlerinde masumiyet ilkesinin sosyal boyutudur.
Buradaki sorun şu:
- Kişi beraat etse bile,
- Aylarca süren tutukluluk, haberler, ithamlar,
- Mesleki ve toplumsal itibarın fiilen yok olması telafisi mümkün olmayan bir zarar yaratır.
Bu da Türkiye’yi şu görüntüye sokar:
Yargılamayı sonuçtan çok süreç üzerinden cezalandıran bir sistem
Bu algı yerleştiğinde, artık beraat kararı bile “geç gelen bir formalite” gibi görülür.
3. Tutukluluğun cezaya dönüşmemesi ilkesi açısından:
Hukuken tutuklama:
- İstisna olmalı,
- Zorunluluk gerekçesine dayanmalı,
- Kısa süreli olmalıdır.
Ancak uzun tutukluluk süreleri ve zayıf gerekçeler şu mesajı verir:
- “Cezayı mahkeme değil, süreç verir.”
- “Hükümden önce özgürlükten mahrumiyet olağanlaşır.”
Bu da Türkiye’yi, karşılaştırmalı hukukta şu gruba yaklaştırır:
Önleyici ceza pratiğinin normalleştiği ülkeler.
Bu, özellikle Avrupa hukuk sistemi içinde çok olumsuz bir konumlanmadır.
Hukuk devletinin özü şudur:
İnsan asla sadece bir araç olarak kullanılamaz.
Uzun tutukluluklar ve lekelenme:
- Kişiyi kamuoyunu tatmin etmek,
- gözdağı vermek,
- toplumsal dengeyi yönetmek için araç hâline getiriyorsa orada artık hukuk devleti değil, faydacı bir iktidar aklı devreye girmiş demektir.
Bu da devletin ahlaki meşruiyetini, sadece hukuki değil, felsefi olarak da zedeler.
5. Genel sonuç: Türkiye nasıl görünüyor?
Toparlarsak, bu ilkeler bakımından dışarıdan oluşan görüntü şu:
- Hukuki güvenceleri kâğıt üzerinde güçlü,
- Pratikte ise siyasal bağlama duyarlı,
- Tutuklamayı olağanlaştırma riski taşıyan,
- Masumiyet ve itibar korumasını yetersiz uygulayan bir ülke.
Bu, “hukuksuzluk” ithamından çok daha tehlikelidir; çünkü:
Hukukun var ama öngörülemez olduğu izlenimini yaratır.”
Bilmiyorum, belki Türkiye’yi yönetenler de bir gün farklı alanlarda nasıl göründüklerini sorma gereği duyarlar. Yapay zekâda bir “muhalefet damarı” var mı bilinmez ama orada ilginç cevaplarla karşılaşılacağı çok net gözüküyor.
19 Mart sonrası hukukun siyasi hesaplaşma niteliği kazandığı bir süreç de aynı zamanda. Ama son günlerde yaşananlar da Yargı alanını çok tartışılır hale getirmiş bulunuyor. Hukuksuz – Yargısız olmaz mutlaka, ama Yargı’ya güvenin aşındığı bir durum da kabul edilemez. Yapay zekanın ortaya koyduğu görüntü içe sinecek bir görüntü değilse, bunu düzeltecek bir iradeye ihtiyaç var demektir. Nerede o irade?
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.12.2025
26.12.2025
25.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
19.12.2025
16.12.2025
14.12.2025
11.12.2025
4.12.2025