Akif BEKİ
Necip Fazıl’ın “Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz, Güneş’e göç var da kalan biz miyiz” dizelerindeki hissiyat topluma yayılıyor.
NASA’nın uzay aracı Perseverance Mars’a indiğinde, ülkemizde de benzer duygulara kapılanlar oldu.
‘Ne o, yoksa Mars’a göç var da kalan biz miyiz’ telaşıyla silkinen, temsili Mars yolcularını hayranlıkla, ağzının suyu akarak izleyen çok.
2 buçuk milyon vatandaşımız, Mars’a cismen değil ama ismen gitmeyi başardı. Çok daha fazlası ise onların yerinde olmaya can atıyor, sadece geç kaldılar.
‘Gidemeyen’lerin trajedisi, bakın neyi çağrıştırdı. Gülay Göktürk, 90’larda başörtüsü yasağı yüzünden arkadaşları yurt dışında okumaya giderken imkansızlıktan gidemeyenlere ağıt yakmıştı. “Gidemeyenlerin ülkesi” başlıklı bir yazıydı.
Üniformalı ve üniformasız generallerin, hep bir ağızdan “Onlar gerici, hain, dış düşmandan daha tehlikeli, onları terör örgütü PKK destekliyor” diye nefret pompaladığı yıllardı.
Göktürk, bu ayrımcılığa hedef olan genç kızları savunuyordu.
O yazı, 28 Şubat vesayet düzenine direnişin ve başörtüsüne özgürlük mücadelesinin hissiyatını en iyi yansıtan metinlerdendi.
Yazarı, mücadelenin sembol isimlerinden oldu. Sonra AK Parti’nin muktedir olduğu dönemde, kendisini özgürce ifade imkanı bulamayınca yazı hayatına son verdi.
Acaba Göktürk de Mars seferine temsili bilet alanlara gıpta etmiş midir, bilmiyorum.
Fakat 90’lı yıllarda, yurt dışına kaçamayanların çoğu, kaçanların ardından gıpta ve yaşlı gözlerle baktı.
Bugün de Mars’a yalnızca adını gönderenlerin ardından bile imrenerek bakanlar yok mu!
“Adını yazdırıp Mars’a yolla” kampanyasına dünyadan toplam 10 milyon kişi katılmış. Temsili biniş kartı alanların 2 buçuk milyonu ise Türk vatandaşı. Buna ne buyrulur!
En büyük göç hevesi bizde. Niye, buradan memnun değiller mi ki kaçış yolu gözlüyorlar?
Bu sorunun cevabını, tam o sırada TÜİK verdi. 2020 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’yla.
Sonuca bakılırsa hayır, çoğumuz memnun değilmiş yerinden. İsteyip gidemeyenler de gitmek için yanıp tutuşuyormuş.
Ama ülkesini sevmemekten değil, mutsuzluktan...
Şu çıkıyor: Halkın mutluluğunu elitlerin, aydınların mutsuzluğunda arama anlayışı, günün sonunda halka da mutluluk getirmemiş.
2014’e kadar hayatından memnun yüksek egitimlilerin oranı, düşük eğitimlilerin 10 puan üstünde, yüzde 67’lerde.
Yüksek eğitimliler bedbaht edildikçe bir süre düşük eğitimlilerin mutluluk oranı onları geçmiş. Ama iki sene sürmemiş, orta mekteplilerin mutluluk oranı da 2016’dan itibaren tekrar düşmeye başlamış. İkisi de artık yüzde 50’nin altında.
2020’de toplumun en mutsuzları, en eğitimlileri. Onları daha az eğitimliler izliyor.
Eğitim düzeyine göre en alttakiler yani hiç mektep yüzü görmemişlerse bugünün en mutlularıymış. Fakat mutsuzluk aşağı doğru yayıldıkca onların sırası da yaklaşıyor.
Halkı mutlu etmek için entelektüelleri, seçkinleri mutsuz etme gayreti, halkı mutlu etmeye yetmediği gibi ikisini de mutsuzlukta eşitlemiş.
Seçkincilikle mücadeleyi yanlış anlayıp bilenle bilmeyeni, okuyanla okumayanı, avamla havası bir tutmanın sonucu işte bu.
Toplumun nispeten nitelikli kesimlerini ülkesine yabancı elitler, halkına düşman seçkinler diye kalabalıklara taşlatırsanız olacağı budur.
Popülist şov için ‘halkın sırtından geçinen kan emici sülükler’ gibi gösterip aşağıladınız azınlık mutlu olmadan, o zümrenin mutsuzluğuyla beslemeye kalktığınız çoğunluk da mutluluğu yakalayamıyormuş demek.
Servet ve aydın düşmanlığı halka tatlı gelir, tepeden bakarak bilgiçlik taslayanların burnunun sürtülmesi halkın hoşuna gider.
Fakat oy uğruna, halka ‘oh beter olsunlar’ dedirtmek için üst tabakayı bedbaht ettiğinizde, üretim ve gelişmenin dinamiklerine de darbe vurmuş oluyorsunuz.
Ötekileştirilen beyaz yakalılar küsüyor, sermaye kaçıyor, ‘beyin göçü’ başlıyor. O da bumerang gibi dönüp sayıca daha kalabalık alt tabakaların işini, aşını, refahını ve mutluluğunu vuruyor böyle.
Çok bilmiş ve kibarzade özentili konak uşağı Hacivat’la avam kabalığı ve kurnazlığını canlandıran halk adamı Karagöz’ü eşitlemenin sonu, ikisini de mutsuzlukta buluşturmaktır.
Oysa oyundaki tüm güldürü ve eğlence, o karşıtlıktan çıkıyor.
Tadını kaçırdığınızda seyirci bile hayalhaneden kaçacak yer arar, gözü Mars’a gitmeye diker.
Yayılan mutsuzluk düğünde zurnayı, hamamda kurnayı beğenmemekten değil. Kazak Abdal’ın hicvettiği, evde ayran içmeye tası olmayıp kahvede fağfuri fincana burun kıvırmaktan da değil.
TÜİK anladı onu!
Boş hayal ve umut peşinde koşturulana “Bekle yarin köşesinde” derler. Bu gidişle Mars’ta çok bekletirler bize yarin köşesini.
Günün şarkısı, uzaya gitmeyi ilk akledenimiz Mustafa Topaloğlu’ndan gelsin. Muallim:
“Penceresi cam cama muallim/Selam saldım amcana muallim/Amcan kızını vermezse muallim/Turşu kursun fincana muallim...”
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
26.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
15.07.2025
10.07.2025
19.06.2025
5.06.2025