Bayram ZİLAN

7-8 Ekim Olayları’nın Z raporu ve yeni bir perspektif
19.10.2014
2019

 Tarih kitapları 7-8 Ekim Olayları’nı şüphesiz “kırılma ve psikolojik tahribat yaratan olaylar” şeklinde yazacak. 7 Ekim’de başlayan olayların henüz net olarak Z raporunu almış değiliz. Elbette fiziki tahribatın istatistiği gazetelerde boy boy gösteriliyor. Ancak bahsettiğim Z raporu, toplumsal tahribatın ne olduğu hakkında kapsamlı bir Z raporudur. 7-8 Ekim Olayları’nın toplumsal dokuyu ne derece zedelediğini, Kürtler ve Türkler üzerinde ne gibi bir kırılmaya neden olduğunu ve okulları yanan çocukların zihin dünyalarında meydana gelen etkinin sonuçlarını zaman içerisinde göreceğiz. Ancak bugün, bu olayların Çözüm Süreci bağlamında etkilerini ve sonuçlarını değerlendirmek mümkün.

Madde madde gidelim…

1-İlk kurşun sıkıldı. 22 ay boyunca süregelen çatışmasızlık ortamı bozuldu.

2-“22 aydır gençlerin cenazesi, soğuk musalla taşlarının üzerine konulmuyor, anneler ağlamıyor” savunumuz artık geçersiz.

3-Çözüm Süreci başladığından ve silahların gölgesinin Türkiye toplumunun üzerinden kalktığından bu yana Türk ve Kürt toplumu, psikolojik bariyerlerini kaldırmaya, birbirine daha çok dokunmaya, daha çok konuşmaya (hatta konuşulması tabu olan konuları bile konuşmaya) ve birbirlerini daha fazla anlamaya başlamıştı. 22 ay boyunca sağlanan bu psikolojik yakınlaşma 2 gün içerisinde heba edildi. Psikolojik açıdan bugün, ilk başladığımız noktadayız.

4-HDP ve PKK’nin silahı bir sigorta aracı olarak hâlâ arkalarında saklıyor oldukları çok sarih biçimde anlaşıldı.

5-HDP ve PKK’nin, Öcalan ile ciddi bir fikir ayrılığı içerisinde olduğu anlaşıldı.

6-HDP ve PKK’nin Kürtler üzerinde bir hegemonya kurmak istediği, teksesli, yekpare bir “tek parti dönemi” arzuladığı ve bunu pratikleştirdiği herkes tarafından öğrenilmiş oldu.

7-Çözüm Süreci’nde siyasi ve toplumsal müzakerelerin ve hak ve özgürlük bağlamındaki taleplerin sadece PKK/HDP ile yapılıyor olması (veya -görünürlük açısından- Türkiye toplumunda böyle biliniyor olması)  ciddi siyasi krizlere neden olabileceği anlaşıldı.

Bütün bu gelişmeler, Çözüm Süreci’ni yürütenler açısından yeni tedbirleri, önlemleri ve yol haritasında değişiklikleri kaçınılmaz kılıyor.

Ya üçüncü bir yol ile Çözüm Süreci’nin kırılgan fay hatlarını değiştirip, farklı bir güzergâh ve rota çizerek süreci daha sağlam bir zemine oturtacağız ya da 7-8 Ekim Olayları gibi ağır tahribatlar yaratan olayların tekrar yaşanmasına ve kırılgan fay hatlarının süreci devirmesine seyirci kalacağız.

“Çözüm Süreci’ne elimi, bedenimi, canımı koydum. Bu sürece sonuna kadar sahip çıkacağım” diyen bir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve “Çözüm Süreci’ni nihayete kavuşturmak bizim en önemli görevimizdir” diyen bir Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun olduğu güçlü ve kararlı liderler varken yukarda sözünü ettiğimiz 2.seçeceğin seçileceğini zannetmiyorum.

Öyleyse 1.seçenek nasıl olmalı? Üçüncü yol mümkün mü? Süreci rahatlatacak ve önünü açacak önlemler neler olabilir?

Yine madde madde gidelim…

1-Çözüm Süreci’nin paydaşları mutlaka genişletilmeli. Hak ve özgürlük bağlamındaki talepler ve süreci ilgilendiren adımların atılması hususundaki müzakerelerin bundan sonra çok geniş bir konsensüs ile yapılması gereklidir. Bunun için Çözüm Süreci’ne bölgedeki kanaat önderleri, medrese çevreleri, İslamcı/Müslüman Kürt oluşumlar ve daha önce sık sık yazdığım PKK’nin etkisi alanında olmayan daha “bağımsız ve sivil” STK’lar mutlaka dahil edilmelidir.

2-Ak Parti’nin Kürt Milletvekilleri (en az HDP milletvekilleri kadar) daha çok görünür olmalı ve konuşmalıdır. Kürtlerin haklarının sadece HDP tarafından savunulduğu yanılgısı bir an önce aşılmalıdır.

3-Akil İnsanlar Heyeti’nin sayısı en az iki katına çıkartılmalı, farklı toplum kesimlerinden insanlar heyete dahil edilmelidir. Mezkûr heyet, süreç nihayete kavuşana kadar aktif olarak çalışmalı, sürecin her aşamasında kamuoyuna bilgi vermeli ve aylık basın toplantıları yapmalıdır.

4-Çözüm Süreci’nde “3.Göz Mekanizması” devreye sokulmalıdır. Bu mekanizma sürecin taraflarını izlemeli, verilen sözleri yerine getirmeyenleri uyarmalı, gerekirse kamuoyuna deklare etmeli ve bu sözlerin tutulması için taraflara baskı yapmalıdır. 3.Göz Mekanizması tamamen sivil ve tarafsız olmalı, gücünü milletten almalı ve tarafların eksik bıraktığı yanları hiçbir baskı altında kalmadan, özgür ve cesurca yine millete anlatmalıdır.

5-Öcalan’ın toplumla veya Kandil’le direk görüşmesi sağlanmalıdır. 7-8 Ekim olayları Kandil ile İmralı arasında bir fikir ayrılığının olduğunu çok net biçimde göstermiştir. Süreç başladığından bu yana Öcalan, her türlü provokasyonda toplumu sağduyuya davet ettiği görülürken, Kandil, doğrudan provokasyonların bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle, Öcalan’ın kitlelere vereceği mesajları, daha direk kanallar ve enstrümanlar ile yapmasının önü açılmalıdır.

Çincede “fırsat” ve “kriz” kelimesi aynıdır. Çincedeki bu kelimeyi dileyen fırsat anlamında dileyen de kriz anlamında kullanır.

7-8 Ekim Olayları, birçok kişi için bir kriz olarak değerlendirilir, bu doğru bir değerlendirmedir de. Ancak mezkûr olaylar aynı zamanda bir fırsattır da.

Eğer Z raporunu eksiksiz görür, kırılgan fay hatlarını tespit eder, sürecin rotasını değiştirir, 3.yol ile kaldığınız yerden devam etme iradesini gösterir ve süreci daha sağlam bir zemine oturtursak 7-8 Ekim Olayları veya krizi bir fırsata dönüşmüş olur.

Twitter: @bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar