Celal BAŞLANGIÇ
Daha yürüyüş başlamadan haber geldi:
"Anarşistler 10'u 10 geçe cezaevi binasına maytaplarla saldıracaklar."
Bu ne ya, randevulu anarşist saldırısı mı olurmuş! Anlattılar.
Zürih'teki her 1 Mayıs'ta anarşistler "geleneksel" olarak polisle çatışırlarmış.
"Önce ana kitleyle yürüyüşe başlıyorlar. Sonra kimseye zarar gelmesin diye ayrılıp polise saldırıya geçiyorlar. Her 1 Mayıs'ta tekrarlanır bu sahne yıllardır. Sanki tatbikat yapılır gibi. Polis de saldırıyı bilir, ona göre tedbirini alır."
Yağmurlu bir Zürih sabahı. Birazdan yürüyüş başlayacak. 1 Mayıs için günler öncesinden kurulan festival alanından geçip yürüyüş koluna giriyoruz.
Solun bütün renkleri çarşıda kendi çadırlarını kurmuş. Ülkelerinin kültürlerine göre yiyecek satıyorlar.
Ama en hareketlisi Türkiyeliler. Marksist-Leninist gruplar, Türkiyeli Kürtler, Süryaniler... Hepsinin çadırdan bir dükkanı var.
Ancak bütün alana hakim olan kebap kokusu.
Süryaniler bulgur pilavıyla kavurma ve türlü dağıtıyor.
Marşlar çalınıyor bütün çadırlarda. Ancak egemen olanı Türkçe ve Kürtçe müzikler.
Alana doğru yürüyüş başlıyor.
Ortalıkta önceleri pek polis görünmüyor. Sonra farkediyoruz "İsviçre robocopları"nın binaların arkasına konuşlandıklarını.
Sadece önde bir polis arabasıyla iki motosikletli eskort yapıyor.
Biraz sonra yürüyüş kolunun içinden 10 kadar palyaço fırlıyor öne...
Önce eskort yapan polis arabasını kuşatıyorlar. Ellerindeki şemsiyeleri silah gibi kullanıp polise ateş etme pozisyonunda yürüyorlar arabayla birlikte. Kimi tamponunu siliyor, kimi araçtaki polislere parmaklarını sallıyor.
Kimi zaman arkadan itiyorlar polis aracını, kimi zaman önüne geçip durdurmaya çalışıyorlar.
Sonra aracın iki tarafına tek sıra dizilip uygun adım yürüyorlar.
Polisler soğuk kanlı, muhatap olmamaya çalışıyorlar genç palyaçolarla.
Kortejdekiler pek eğleniyor, "Polisin yaptıklarını şimdi onlara yapıyorlar" diye gülüyorlar.
Çok değil, tam bir yıl önceki 1 Mayıs'ta da Paris'teydik.
Neredeyse binlerce yıl gibi uzak geliyor.
Geçen yıl 1 Mayıs'ta Paris, hatta bütün Fransa ayaktaydı.
İşçiler, sendikalar, sosyalist ve komünist partiler, hele de özellikle liseli, üniversiteli gençler ülkenin dört bir yanında isyan halindeydi. Haftalardır sabahlara kadar eylem yapıyorlardı. Fransız Hükümeti'nin hazırladığı çalışma yasa tasarısı bütün ülkede protestolarla karşılanmıştı.
IŞİD saldırılarından dolayı ülkede olağanüstü hal vardı.
Yine de tek bir polis görünmüyordu Fransa'daki 1 Mayıs alanına giden yollarda. Kimse aranmıyordu korteje ya da alana girerken.
Oysa o gün Türkiye'deki 1 Mayıs'a ilişkin hiç de iyi haberler gelmiyordu.
Bakırköy'deki 1 Mayıs alanına girenler üç kez aranıyormuş. Birinci aramadan geçen HDP'lilerin pankartları ikinci aramaya takılınca olaylar çıkmış, polis biber gazı atmış göstericilere.
Hatta Amedspor'un pankartları bile sokulmamış alana.
Figen Yüksekdağ'ın açıklamalarını okumuştuk Bastille Alanı'nda twitterdan:
"İkinci arama noktasında sudan bahanelerle insanların elindeki parti bayrakları ve 1 Mayıs'ın mücadele sembollerinin indirilmesi... İnsanların adeta kendilerinin askeriymiş, robotuymuş gibi tek tip alana girmesini istiyorlar. Böyle bir faşist anlayış olmaz. Alana giriş noktası daracık bir koridor ve her taraf polis bariyerleriyle kapatılmış durumda. Adeta 1977'nin provası anlamına gelecek bir müdahale gerçekleştiriliyor. Eğer o alanda, kitle soğukkanlılığını korumasaydı, bir izdiham yaşanmasına izin verilseydi, belki şu an burada ölüm haberlerini veriyor olacaktınız."
Bir yıl önceki 1 Mayıs bile çok uzak görünüyordu şimdi bize.
Geçen yıl Bakırköy'deki 1 Mayıs alanına girerken yaşadıkları baskıları yaptığı açıklamayla protesto eden HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ile birlikte Selahattin Demirtaş ve 12 milletvekili bugün cezaevindeydi.
Hatta Yüksekdağ'ın milletvekilliği düşürülmüştü, bugün artık vekil bile değildi.
Geçen yılın 1 Mayıs'ından bu yana 7 Haziran seçimlerinde sevinmiş, 20 Temmuz ve 10 Ekim katliamlarında onlarca canımızı yitirmiştik. 1 Kasım kanlı seçimiyle AKP yeniden tek başına iktidar olmuştu. Kürt kentleri yakılıp yıkılmış, yüzlerce sivil yaşamını yitirmişti o zamandan bu yana.
15 Temmuz darbe girişimini, ardından gelen ağır bir Olağanüstü Hal süreci yaşıyorduk; on binlerce insanın gözaltına alındığı, tutuklandığı, cezaevindeki gazeteci sayısının 150'yi aştığı, binlerce akademisyenin üniversitelerden atıldığı...
Geçen yıl Paris'teki 1 Mayıs toplantısının konuşmacısı HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken'di. Ancak daha sonra konuşmanın iptal edildiği, Baluken'in acilen Anayasa Komisyonu'nda görüşülecek dokunulmazlıkların kaldırılması toplantısı için Ankara'ya döneceği bildirilmişti.
Baluken, ertesi gün komisyonda AKP'lilerin vahşi saldırısına uğrayıp hastanelik olmuştu.
O günden bu yana da dokunulmazlıklar kalkmış, HDP Eşbaşkanları, milletvekilleri tutuklanmıştı.
Geçen yılki 1 Mayıs'ta konuşmasını iptal edip dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa komisyonu toplantısına koşturan İdris Baluken de tutuklu milletvekilleri arasındaydı bu 1 Mayıs'ta.
Bir yıl önce Paris'te katıldığım 2016 1 Mayıs'ından sonra bu yıl Zürih'te katıldığım 2017 1 Mayıs'ı arasında yaşananlar adeta bir kabustu Türkiye için.
Geçen yıl 1 Mayıs'ta Türkiye'nin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'ydu ve ülkede "vizesiz Avrupa" hayalleri kuruluyordu.
Fransa'da bir yıl önceki 1 Mayıs'ta Olağanüstü Hal vardı, daha Türkiye'de OHAL yoktu o zamanlar.
Ancak Paris'in Olağanüstü Hal'deki hali bile o günlerdeki Türkiye'nin "olağan hal"inden bin kat özgürdü.
Bu nedenle, geçen yıl haberdar.com'a "AB'ye vizesiz girmekten vaz geçtim, Paris usulü Olağanüstü Hal istiyorum" başlığıyla Paris'teki 1 Mayıs'la ilgili izlenimlerimi yazarken son cümlelerimi şöyle bağlamışım:
"Olağanüstü Hal'deki Fransa'dan sonra Türkiye olağan halde bir 'kabus' olarak bekliyor bizi.
Ne yapayım Davutoğlu'nun üç günlük uyduruk 'AB vizesini kaldırıyoruz' öğünmesini... O kendi başbakanlığını Saray 'vize'sinden kurtarsın da...
Kesin kararımı veriyorum Paris'ten dönerken; AB'ye "vizesiz" girmekten vaz geçtim, Paris usulü Olağanüstü Hal istiyorum!"
O günden bu yana Davutoğlu kendi başbakanlığını Saray'ın "vize"sinden kurtaramayıp tangur tungur devrildi.
Biz "Paris usulü OHAL istiyorum" derken, 2,5 ay sonra Türkiye'ye "Ankara usulü" Olağanüstü Hal geldi. Demokrasinin son kırıntıları da uçtu gitti.
Bu yıl Zürih'teki 1 Mayıs'ın "baş konuşmacı"sı olarak HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar seçilmişti.
İlginç ve çok eskiye dayanan bir gelenek olduğunu öğreniyoruz Zürih'teki 1 Mayısların.
Her yıl bir "baş konuşmacı" çağırırlarmış dünyanın dört bir yanından, o yılki gündeme göre.
Örneğin, 1910'lardaki 1 Mayıs'ın "ana konuşmacısı" olarak Mussolini davet edilmiş anarşist bir gazetenin yazı işleri müdürüyken.
O günden bu yana Leyla Halid'ler, Chavez'ler, Salih Müslim, FARC, Tupac Amaro gibi isimler ya da örgütler çağırılmış "ana konuşmacı" olarak.
Geçen yıl da Ezidi halkına uygulanan soykırım nedeniyle HDP'nin Ezidi Milletvekili Feleknas Uca'ymış "ana konuşmacı".
Bu yılın "ana konuşmacı"sı olarak da HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar çağırılmıştı Zürih'e.
Sancar kürsüden Türkçe ve Kürtçe selamladı 1 Mayıs'a katılanları ve konuşmasını Almanca sürdürdü:
"Bizim Türkiye'de demokrasi için verdiğimiz mücadele sadece ülkenin sınırlarından ibaret değil. Biz başta Avrupa olmak üzere dünyadaki sağ popülizmle ve radikal sağ güçlere karşı da mücadelenin bir parçası olarak görüyoruz kendimizi. Demokrasi ve insan hakları alanındaki her sorun hepimizin sorunudur. Bir ülkedeki yıkım bütün ülkelere etki eder o nedenle ortak mücadeleye ihtiyacımız vardır. Biz demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi anlamında demokratik enternasyonale ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Biz kendimizi demokratik enternasyonalin önemli bir parçası olarak görüyoruz.
Suriye'de IŞİD 'e karşı Kürtlerin öncülüğünde demokratik Suriye güçlerinin yürüttüğü kahramanca mücadele, sadece kendi toprakları ve halkları için değil, insanlık için bir mücadeledir. IŞİD sadece bir barbar örgüt değildir, aynı zamanda bir zihniyet ve ideolojidir. Örgütün kendisine karşı yürütülen mücadele kadar bu zihniyete karşı mücadele etmek de hayati önem taşıyor."
Bu yıl Zürih'te yapılan 1 Mayıs'ın ana teması İsviçre'de sağlık sisteminin özelleştirilmesine karşı çıkmak üzerine kurulmuştu.
Ancak Sancar'ın konuşmasından sonra Zürih'teki gazete yorumcuları, "Türkiye'de ve bölgesinde yaşanan dramatik sorunlar nedeniyle burada sağlık sisteminin özelleştirilmesi çok hafif bir konu olarak kaldı" değerlendirmesini yaptı.
Geçen yıl Paris'te yaşadığım 1 Mayıs ile bir yıl sonra Zürih'te yaşadığım 1 Mayıs arasındaki bir yıl içersinde beterden de daha beter duruma gelmişti Türkiye.
Bir yıl önceki 1 Mayıs'ta "Avrupa'ya vizesiz girmekten vazgeçtim, Paris usulü OHAL istiyorum" demiştim. Ama öyle bir "Ankara usülü OHAL" geldi ki Türkiye'nin başına, gelecek yılki 1 Mayıs'a kadar Türkiye'nin ne hale geleceğini merak eder oldum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2023
17.03.2023
1.01.2023
17.11.2022
9.09.2022
10.07.2021
26.06.2021
22.06.2021
8.06.2021
4.06.2021